2 Şubat 2014 Pazar

14 MAYIS'IN DEMOKRASİ TARİHİNDEKİ YERİ

 14 MAYIS’IN DEMOKRASİ TARİHİNDEKİ YERİ
                                                                                                    Doç. Dr. Fahri SAKAL

             II. Meşrutiyet Devrinde onlarca parti ve dernek faaliyette olduğu halde, Cumhuriyet Türkiyesi’nde rejiminin 1945’e kadar tek parti (CHP) ve tek dernek (Halk Evleri) sistemiyle geldiğini biliyoruz. II. Dünya Harbi’nin bitiminde Stalin’in saldırgan tavır ve taleplerinin de etkisiyle Batı’ya yaklaşmaya çalışan Türkiye’de Batı demokrasilerinin vazgeçilmezlerinden olan çok partililik, sivil toplum, özel sektör ve dini eğitimin serbestleştirilmesi gibi hususlar gündeme getirilmişti. Demokrat Parti’nin de bu dönemde kurulduğu bilinmektedir. Ancak bu yeni partinin bazı hürriyetçi ve demokrat talepleri, tek parti devrinde sistemin bütün hücrelerine kadar nüfuz etmiş olan CHP kadrolarının pek hoşlarına gitmemiş ve olay, iki parti arasında bazı sürtüşmelere yol açmıştı.              
 Bu durumda CHP alt kadroları devlet gücünü kullanarak DP’yi kapatmayı teklif ederken, başta İsmet İnönü olmak üzere üst yöneticiler, demokrasilerde bu işlerin normal olduğunu ifade ederek, partililerine “bunlara alışmaları” gerektiğini her fırsatta söylüyordu. Böylece yukarıdan yüz bulamayan CHP alt kadroları, kendilerine çekidüzen vermeleri gerektiğini anladılar. Partililer tek parti dönemi boyunca birçok arkadaşlarınca yapılan ve 1949 yılına kadar hiçbir yere ihbar etmedikleri çok sayıda yolsuzluğu ihbara başladılar. Açıkça “bu yolsuz insanlarla seçime girersek kazanamayız.” diyerek üst makamları uyarıyorlardı. Netice olarak partililer kirli çamaşırlarından kurtulmaya başlamışlardı. Böylece siyasete yeni bir anlayış gelmiş ve temiz kadrolar isteği güçlenmişti.
            Çok partili rejimin diğer bir yararı da partilere dinamizm getirmesidir. Mesela tek parti döneminde CHP yöneticileri propaganda için halka hiç gitmezlerdi. Zira yarışacakları bir rakip yoktu ve milletvekillerini seçen “müntehibi sani” denen ikinci seçmenler zaten partililerden oluşuyordu. Seçim döneminde nadiren yapılan propaganda toplantıları salonlarda yapılır ve daha çok Halkevleri ve parti üyelerine hitab edilirdi. Bu toplantılarda ülkenin kalkınması için veya halkın refahına yönelik hiçbir vaad yapılmazdı. Örnek olarak CHP’ de Genel Başkan vekili, başbakanlık ve içişleri bakanlığı yapmış olan Hilmi Uran, Antep ve Urfa’da propaganda amaçlı konuşmalar yapmış ve halka hiçbir şey vaad etmemiştir. Üstelik bu konuşmalarında “çeşitli partiler rejiminin” partisine iyi geldiğini, partililerin davalarına artık dört elle sarıldığını da itiraf etmişti. Nitekim 1950 Seçimi öncesinde ilk defa memleketi dolaşarak bizzat İsmet Paşa halktan oy istemiş, halka ihtiyaç ve dileklerini sormuştu. Daha önceki seçim dönemlerinde İnönü yurt gezilerine çıkar ve devamlı orduevleri ve halkevlerinde subaylara ve partililere konuşmalar yapar, yani halka hitap etmeye gerek duymaz, vatandaşın hal ve hatırını sormayı aklına bile getirmezdi.
            DP kurulup da iki partili seçim yarışı başlayınca, Tek Parti iktidarı birçok konuda yenilik ve reformlar yapma gereğini duymuştu. Bu düzenlemeler, CHP’nin çok partili düzene nasıl hazırlandığını göstermektedir. Demokrasi terbiyesi için, demokrasinin vatandaşa neler kazandırdığını gençlere ve bütün halka göstermek için bunlar güzel örneklerdir. Parti’nin en baskıcı politikacısı Recep Peker bile ensesinde Demokrat Parti nefesini hissedince bazı reformları planlamıştı. Daha sonraki Günaltay ilaveleriyle şu reformlar gerçekleştirilmişti:
1-     Doğu’dan sürülmüş olanlar isterlerse tekrar yerlerine dönebileceklerdi. Hâlbuki o sürgünleri kendileri yapmış ve devamlı sürgünü savunmuşlardı.
2-     Halktan zorla iane toplanmayacaktı. Halkı ve halkçılığı şimdi hatırlamışlardı.
3-     Valilerin yetkileri anayasaya göre yeniden oluşturulacak, vatandaşın hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması için istinaf mahkemeleri kurulacaktı.(Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Şimdilerde bu mahkemelerin AB desteği ile kurulma planlarına, -mail zinciri yoluyla- bazı subay eşleri Türkiye’nin bölünmesine vesile olacağı bahanesiyle karşı çıkmaktadırlar.)
4-     Köylülerin kendi okullarını yapma mecburiyetleri hafifletilecekti.
5-     Sanayi ham maddelerinin halktan zorla toplanmasına son verilecekti.
6-     1947 Kurultayı’nda din dersleri serbest bırakıldı. Bu dönemde bazı köylerde artık cenaze yıkayıp namazını kıldıracak dini bilgi ve beceri sahibi insanlar kalmamıştı. Bunu bizzat Hilmi Uran itiraf etmekteydi.
7-     Üst kademelerin tekelindeki parti meclisinin 40 üyeliği bütün partililere açılacaktı. Parti içine demokrasi geliyordu.
8-     Parti’de genel başkanca yapılan atamalar delegelerin seçimine bırakıldı.  Bu da parti içi demokrasi!
9-     Yine Parti’de mutediller hareketi oluştu. Bunlar muhalefete makul yaklaşıyor, siyasi eleştiriyi ve farklı fikirlerin ülkede savunulmasını yasaklamaya karşı çıkıyorlardı.
10- Dernek kurma bu dönemde serbest bırakıldı. Spor kulübü kurmak bile gençler için o dönemde yasaktı.
11- Kendilerine muhalif olanlara önceleri her türlü baskıyı yapıp işkence ile vatandaşın bıyıklarını yolmalarına ve “avamdan kişiler”, “baldırı çıplaklar”, “basit kılıklı adamlar” yakıştırmaları yapmalarına rağmen, çok partili dönemde bunların da vatandaş olduğunu kabul ettiler. Cevdet Kerim İncedayı’nın halk için “bizi Hasolar-Memolar seçemez”, Recep Peker’in de “beni protesto edenler avamdan basit kılıklı adamlar” sözlerini artık kullanmamayı öğrendiler. (Gerçi hala “bidon kafalı” veya “göbeğini kaşıyan adam” diyenler var, ama ne yapalım, 2046 seçiminden sonra onlar da demokratikleşerek halka saygıyı öğrenir!).
12- Yüksek memurlar da bu dönemde halka saygıyı öğrendi. Artık halkı ciddiye almaya başladılar. Bazen bir haftada dilekçesini onaylattıramayanlar oluyordu. Memurun halka tepeden bakıp onu korkutması “devlet mehabetli gerek” diye meşru ve gerekli görülüyordu.
13- Uzun zamandır devam eden ve DP’nin eleştirilerine sebep olan İstanbul’daki sıkıyönetim 1947 de kaldırıldı.
14-  Polise mahkeme kararı olmadan tutuklama kararı veren yasalar değiştirildi. Polis ve asker partili değilse her makamdaki insanı tutuklayabiliyorlardı. Birecik’te CHP ilçe başkanı, Mustafa Kanlı adlı Halkevi başkanı ve bir yüzbaşı Fırat kenarında içki içip sağa sola meskun mahalde kurşun attıkları için ilçe kaymakamı tarafından uyarılmışlar, ancak kendilerini uyaran kaymakamı hakaretlerle nezarete atmışlardı.
15- “Gizli oy, açık sayım” rezaletine yol açan saçma kanunlar değiştirilerek çok partili demokrasiye hazırlık yapıldı.
16- İstiklal Mahkemeleri kaldırıldı.
17- Seçimlerin denetimi mahkemelere bu dönemde verildi. Daha önce iktidar partisinin eli altındaki hükümet memurları ve hatta jandarma seçim denetimi(!) yapıyorlardı. Mesela 1930 da Serbest Fırka, Belediye Seçimi’ne girme hatasını yapmış(!), içişleri bakanının emri ile valiler sonuçlara müdahale ederek sonuçları SCF aleyhine çevirmişlerdi. Yalnız iki ilin valisi “seçim vatandaşın serbest oylarıyla yapılır, biz oylara saygılıyız” anlayışıyla hareket ederek sonuçlara müdahale etmemiş ve o iki ilde seçimi SCF kazanmıştı. Bu iller Samsun ve Silifke idi. Samsun Valisi görevden alındı, Silifke ise ilçe yapıldı.
18- Gerçekleştirilecek reformlar Bayar’a danışılarak yapılıyordu. Bu da iki parti arasında iyi ilişkileri mümkün kılıyor; o ilişkiler de halka yansıyordu. Yani vatandaşlar arasında siyasi husumet azalıyordu.
19- Özellikle Şemseddin Günaltay Hükümeti dini eğitim, basın yayın ve siyasi haklar konusunda çok liberal açılımlar getirmişti. Okullarda din dersleri, İmam Hatiplerin ve İlahiyat fakültesinin kurulması hep CHP döneminin ürünleridir. Bu vatandaşın takdirine mazhar bir politika idi. Yoksa geleneksel tek parti politikası ile seçime gitselerdi, 1950’de %40 oy alamazlardı. Peker döneminde DP’nin boykot ettiği seçimlere katılım bile %20 civarında idi ki hepsi CHP’ye herhalde oy vermiyordu. Yani bu reformlar CHP’nin oylarını en az 20’den 40 oranına yükseltmişti. Ancak bunları hala bazıları “karşı devrim” diye suçlayarak karşı çıkmaktadırlar. Halkın ihtiyaçları doğrultusunda reform yapmak “karşı devrim”! Ülkemin aydınının devrim ve halkçılık anlayışı!
20- Özel sermayeye yeni faaliyet alanları verildi. Mesela deniz nakliyatı serbest bırakıldı. Tek parti döneminde özel bir kayığınızla bir şehirden bir şehre biraz yük taşısanız kayığınız müsadere edilir ve kendiniz de zindanı boylardınız. Yolu olmayan sarp Karadeniz kıyılarında karadan yük taşıyamazdınız, denizden de kendi kayığınızla taşımanız yasaktı. Gemisi olan zaten yoktu. Vatandaşın gemi almaya kalkması “hainlik” sayılırdı.
21- Gazete kapatma yetkisi hükümetten alınıp mahkemelere verildi.
22- Üniversitelere idari muhtariyet tanındı.
23- Yol Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi ve Varlık Vergisi gibi yüz kızartıcı uygulamaların yanlışlığı kabul ve bir daha tekrar edilmeyeceği ilan edildi.
24- Basına yeni ve demokratik haklar verildi.
25- Köylülerin şehirlere girmesine getirilen yasaklar kaldırıldı ve tekrarlanmayacağı garantisi verildi.
26- Köylülere ikinci sınıf ekmek verip memuru karnelerle kayıran uygulama da aynı şekilde kaldırıldı.
27- İllerde parti, belediye ve halkevi başkanlığı ve meclis üyelikleri birkaç CHP’li ailenin tekelinden kurtarıldı. Yasak olmasına rağmen tek parti devrinde bir kişi birkaç yerde başkan veya idare meclisi üyesi olabiliyordu.
28- Köy muhtarlığı seçimlerinde de vatandaş sandık güvenliğini sağlayamıyordu. Mersin Arslanköy’de sandığa sahip çıkan kadınlar Konya’ya cezaevine atılmış ve 11 ay tutuklu kalmışlardı. Bu uygulamalar da kaldırıldı.
Netice olarak Tek Parti devrinin akıl almaz faşizan ve totaliter uygulamaları DP’nin bazen baskısı, bazen de anlaşmaları neticesi verdiği destek ve teşviklerle büyük ölçüde kaldırılmış veya yumuşatılmıştı. Bu ortamda nihayet 14 Mayıs 1950 tarihinde seçim yapılmış ve demokrasi kültürü yok sandığımız bu halk kendisini Haso Memo veya bidon kafalı diyenlere dersini vermişti.
Şu sıralar tarih tekerrür eder gibi. Millete aynı hakaretler yapılırken hiç olmazsa patronlar tiraj kaybetme korkusuyla olsun millete hakareti durdurmuyorlar. Ama neylersin, millet de kendisine hakaret eden yazarların gazetelerini satın almaya berdevamdır. 





1 yorum:

  1. Türk Tarihi içinde en az bilinen konu demokrasimizin tarihidir.

    YanıtlaSil