2 Şubat 2014 Pazar

Azerbaycan: Bağımsızlıktan Yükselişe

AZERBAYCAN: BAĞIMSIZLIKTAN YÜKSELİŞE
Doç. Dr. Fahri SAKAL·

Azerbaycan Oğuz Türkleri ve bazı Kafkas halkları ile meskûn bir ülkedir. Bölgenin Türkleşmesi Anadolu’dan daha önce gerçekleşmiş; Selçuklular, Timurlular, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safavîler ve Osmanlılar ülkede hâkimiyet kurmuşlardır. Osmanlı-Safavî nüfuz mücadelesi sürerken Nadir Şah’ın zuhuru ile birlikte Azerbaycan tekrar Avşarların İran’ı hâkimiyetine girmiştir. Zamanla Rusya da bölgede baskın hale gelince İran, Rusya ve Osmanlılar Azerbaycan topraklarına güçlerince hakim olmaya çalışmışlardır. Bu dönemde Azerbaycan’da küçük beylikler halinde hanlık idareleri kurulmuş, hanlıkların kimi Osmanlı’ya kimi de İran’a yakın dururken, Rusya bu iki devletin arasındaki mezhep rekabeti ve zayıflıkları neticesi bölgede etkinliğini artırmış ve ilk olarak Gence Hanlığı Rus egemenliği altına düşmüştür. İlerleyen yıllarda Gülistan (1813) ve Türkmençayı(1828) antlaşmalarıyla Rusya Kuzey Azerbaycan’a tamamen yerleşmiştir.[1]
1905 Yılında Rusya’da meşrutiyet ilan edilince, Azeriler önce Himmet, bunun kapatılmasından sonra da Müsavat partisini kurdular. I. Dünya Harbi esnasında Kafkas İslam Ordusu adı altında oluşturulan birliklerle Osmanlılar Azerbaycan’ın yardımına koşmuş ve ülke bu dönemde Mehmet Emin Resulzade’nin idaresinde 28 Mayıs 1918 de bağımsızlığını ilan etmiş; hükümeti Fethali Han Hoylu[2] kurmuştur.[3] Ancak İngiliz, Rus ve Osmanlı güçleri arasında kalan bu yönetim, Osmanlıların Mondros Mütarekesi’ni imzalayıp ordularını Azerbaycan’dan çekmek zorunda kalmasıyla, hangi dış güce yaslanacağını tartışmaya başlamıştı. Bazı Azeriler bir Rusya’ya bir de İngiltere’ye meyletmek gibi kararsızlıklar gösterirken, Mehmet Emin Resulzade Azerbaycan Parlamentosunda “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez.”[4] diyerek o meşhur veciz cümlesini ifade etmiştir.
Kafkasya’da bu dönemde Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Dağıstan Transkafkasya hükümetleri adıyla biliniyor ve bunlar Rusya’ya karşı İngiltere güvencesi altına girmeyi istiyorlardı. Bu da Ankara’da, Sovyetler ile Türkiye arasında yardımlaşmayı engelleyen bir set oluşması şeklinde yorumlanmış ve Atatürk tarafından “Kafkas milletleri bize sed olmaya karar verdikleri halde harekâtı taarruziyemizi tevhit için Bolşeviklerle anlaşmak” durumunda kalınacağı söylenmişti.[5] Diğer bir ifadeyle Azerbaycan bağımsızlığı Milli Mücadele’de ‘Sovyetlerden alınacak yardımların önü kesilmesin’ diye istenmemiş,  bölgenin Sovyetleşmesine belki gönülsüzce destek verilmiştir.
Bolşevik Rusya Azerbaycan'ın bağımsızlığını istemediğinden, Ermenilerin Azerilere yönelik saldırılarını destekliyordu. Sonunda Ruslarla işbirliği yapan komünist lider Neriman Nerimanof’un önderliğinde Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş oldu (28 Nisan 1920). Tabii Azerilere baskılar yine sürüyordu. Milli ve dini kimliklerine sahip çıkan veya bağımsızlık isteyen aydınlar komünist dönemde daima hapsedildi, sürüldü ve katledildi. Rejim muhaliflerine karşı bu katliam ve sindirme hareketleri 1924’e kadar devam edecektir. Nihayet 1934 yılında tekrar binlerce aydın öldürülmüş veya sürgüne gönderilmiştir.
1980’lerin sonlarına doğru yaklaşık 70 yıllık bir “Demirperde” yönetiminden sonra Gorbachov’un “glasnost” ve “perestroyka” olarak bilinen açılımları üzerine, Sovyet Cumhuriyetlerinde demokratik talepler başlamıştı. Yeni girilmekte olan iletişim çağı[6] insanlığa uydu haberleşmeleri sunmuş, insanlar Demirperde dışındaki dünyayı çanak antenlerle gizlice izlemeye başlamıştı.[7] Bu uyanışın etkisiyle talepler bu defa -yetmiş yıldır olduğu gibi- bastırılamamış, aksine Gorbachov değişimi kendisi başlatmıştı. Gelişmelerden Azerbaycan da etkilenmiş, 16 Temmuz 1989 tarihinde Azerbaycan Halk Cephesi adıyla bir parti oluşmuş ve liderliğine de Ebulfez Elçibey getirilmişti. Bu akım Elçibey’in Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başarıya ulaşmıştır.[8]
Ancak diğer Sovyet Cumhuriyetlerinin bağımsızlığı kısmen sükûnetle karşılanırken Azerbaycan’da hem iktidar kavgası (Suret Hüseyinov isyanı), hem de Ermenilerin Karabağ’a saldırısı ve Rus askerlerinin Ermenilere destek vermesi ile başlayan gelişmeler Elçibey liderliğindeki Azerbaycan'ı epeyce sarsmıştır. Elçibey’in tam bir Türk Milliyetçisi olması, odasında Türkiyeli bir milliyetçi liderin fotoğrafı görülmesi ve Türkiye’den ona yardıma giden bazılarının  orada mafyavari işlere kalkışmaları da Elçibey’in elini zayıflatan gelişmelerdi. Kaydedilen milliyetçi eğiliminden dolayı o dönemde Türkiye ile diyalogunda problemler yaşadığı bilinmektedir. Turgut Özal’ın ölümünden sonra Süleyman Demirel’in[9] Cumhurbaşkanı olması ve Erdal İnönü’nün başbakanlığa vekâlet ettiği ve Hikmet Çetin’in dışişleri bakanı olduğu sıralarda Elçibey Türkiye’den Karabağ’da kuşatma altındaki Azerileri tahliye edebilmek için iki adet helikopter istemiş, ancak bu talebi karşılanmamıştır. Bunun üzerine o yörede çok feci katliamlar yapılmış, özellikle Hocalı katliamı çok hazin travmalara yol açmıştır. Türkiye'nin bu desteği esirgemesi Elçibey'in sonunu hazırlamıştır. Elçibey Nahçivan'a çekilirken Haydar Aliyev Bakü'de idareyi ele almıştır.
Haydar Aliyev başa geçtikten sonra Azerbaycan petrol gücünü ve coğrafi konumunu da kullanarak batı ve doğu arasında bir  “Denge Siyaseti” gütmüş ve bu esnada Türkiye ile iyi ilişkiler kurmuştur. Azerbaycan halkının öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere Türkiye’den öğretmen ve ders araçları gönderildi. Azerbaycan’dan gönderilen öğrenciler Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde eğitildiler. Türkiye orada 20 kadar resmi özel okul açmıştır. Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alandaki ilişkiler giderek daha da güçlenmektedir.[10]
 Bu dönemde istikrar sağlanmış, "Karabağ Savaşı durdurulmuş ve ülkenin uluslararası kamuoyunun tanıdığı ve önem verdiği bir aktör olarak varlığı kabul ettirilmiştir. Bu siyaset İham Aliyev döneminde de sürdürülmektedir. Bu kapsamda, özellikle Batılı ülkelerle Rusya arasında siyasi ve ekonomik bir denge sağlanmaya çalışılmaktadır…" Menfaatlerini bu kapsamda belirleyen Azerbaycan yönetimi, bazen dış politikasında değişime gitme sinyalleri vermiştir. Türkiye ile ilişkilerde bazen soğuma yaşayan Azerbaycan,[11] Rusya ile yakınlaşmaya gitmiş, diğer taraftan Çin, Japonya, G. Kore ve İsrail gibi ülkelerle de diyaloga girmiştir.[12]
            2000'lere doğru Azerbaycan’da etkin güce sahip Rus lobisinin ve Ergenekon Terör Örgütü’nün uzantılarının[13] çalışmalarıyla Türkiye ile ilişkiler restleşmelere kadar varmıştır. Hatta bu gerilim tarihi dostluğa sahip iki halkın ayrılığa doğru gittiği yorumlarına sebep olmuştur.[14] Son dönemde Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin gerilme sebeplerine bakıldığında Gürcistan olaylarının ve Ermenistan sınır kapısının açılması teşebbüsünün etkisini açık şekilde görmek mümkündür. Uzun süredir Rusya ve Türkiye arasında denge siyaseti yürütmeye çalışan Azerbaycan yönetimi, Rusya’nın bölgedeki hareketliliğinden olumsuz etkilenmiş ve ister istemez Rusya’nın etkisi altına girmiştir. Bunun sonucunda Türkiye’ye karsı yürütülen stratejik ortaklık siyasetinde önemli sayılabilecek bir değişim olmuştur. Türkiye Ermenistan ilişkilerindeki normalleşme süreci bahane edilerek, Azerbaycan kamuoyunda Türkiye karşıtı propaganda başlatılmış ve halk nezdinde Türkiye yönetiminin ciddi bir itibar kaybına uğramasına, sebep olunmuştur. Bu siyasetin yürütülmesinde Rus lobisi ve Türkiye’deki bazı uç güçlerin Azerbaycan uzantıları aktif rol almıştır. Türk muhalefetinin etkin katkısıyla, bu tepkiler özellikle Türk hükümetinin yıpratılmasına yönelmiştir. Türk yönetiminden beklediği ilgiyi göremeyen Azerbaycan muhalefeti ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilecek yayınlar yapmıştır.[15]
Tabii iki kardeş ülkenin ilişkileri ihtiyaç anında kolayca düzelmektedir. Azerbaycan bağımsızlığının ilk yıllarında Türkiye, Azerbaycan’ın adeta Batıya açılan bir penceresi olmuştur. Çeşitli antlaşmalar imzalanarak siyasi, ticari, ekonomik ve kültürel bakımdan Azerbaycan’ın güçlenmesi için Türkiye elinden geleni yapmıştır. Eximbank kanalıyla başlangıçta 250 milyon dolarlık kredi açılmış; bunun dışında önemli miktarda insani yardım yapılmıştır. Türk iş adamlarının ülkeye yatırımı artık milyarlarca dolara ulaşmıştır. Son yıllarda Azerbaycan'ın ülkemizdeki yatırımları da artmıştır: Turizmden petrokimya alanına kadar birçok sektörde yatırıma başlamışlardır. Türkiye üzerinden Azeri Petrol ve doğal gaz geçiş hatları yapılmakta, Azeri devlet petrol şirketi SOKAR, başta İzmir Aliağa'ya olmak üzere, Türkiye’de büyük yatırımlar yapmaktadır. Artık iki ülkenin ilişkileri karşılıklı, eşit, dengeli ve kardeşçe bir çizgiye oturmuş görülmektedir. Belki çok yakın gelecekte Türkiye'deki en büyük yatırımcı ülke Azerbaycan olacaktır.




· Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, fahris56@hotmail.com
[1] İhsan Güneş, Türk Cumhuriyetleri, Anadolu Üniversitesi Yay. s.162.
[2] Azerice tam yazılışı Feth Ali Han Hoylu, Rusçası Fethali Han Hoyski.
[3] Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı 1905-1920, Bağlam Yayınları İstanbul 1988, s. 177-183.
[4] Fahri Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, Türk Tarih Kurumu yay. Ankara 1999, s. 28-29; Hüseyin Baykara, Azerbaycan İstiklal Mücadeleleri Tarihi, İstanbul 1975, s. 274-275.
[5] Swietochowski, s. 214-215 (Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1960, s. 466-467’den naklen).
[6] Bu konuda bakınız: Alvin Toffler, Üçüncü Dalga, Koridor Yayıncılık, İstanbul 2008.
[7] Bilindiği kadarıyla ilk olarak Polonya’da Gdansk Tersanasi işçileri Dayanışma Sendikası lideri Leh Walesa önderliğinde batı ülkelerinin toplumsal ve ekonomik yapısını gizli çanak antenlerle izlemişler ve kendi “sosyalist cennetlerini” dış dünya ile karşılaştırma fırsatı bulmuşlardı.
[8] Nadir Devlet, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi (Ek cilt), Çağ Yayınları, İstanbul 1993, s. 274.
[9] S. Demirel Haydar Aliyev ile samimi arkadaştırlar.
[10] İ. Güneş, s.166.
[11] Türk Hükümeti’nin Ermenistan sınır kapısının açılması isteği Azerbaycan’da büyük tepkilere yol açmış, hatta bu sırada 1918 yılında Azerbaycan için şehit olan askerlerin yattığı “Türk Şehitliği”ndeki bayraklar da indirilmiştir. Ancak zamanla bu fevri hareketler yatışmış, hem Ermenistan kapısı açılması –şimdilik- bırakılmış, hem de Azeri kardeşlerimiz şehitlikteki bayrakları tekrar yerine asmışlardır. Azerilere yeri gelmişken şunu söylemek gerektir: O şehitler artık bizim değil, Azerbaycan’ın şehitleridir. Şehitler hıyabanındaki Azeri kardeşleriyle onların Azerbaycanlılar indinde hiç farkı olmamalıdır.
[12] Yılmaz, Reha. “Azerbaycan Dış Siyasetinde Bağımsızlık Sonrası Yıllar ve Karabağ Problemi”, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. 2, (2010): s, 70-71.
[13] Yeni Şafak, 23.04.2009.
[14] Hürriyet, 29.07.2010.
[15] Yılmaz, s. 83.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder