BAŞÖRTÜSÜNÜN TARİHİ
Doç. Dr. Fahri SAKAL
Önce Muazzez
İlmiye Çığ, başörtüsü veya türbanı “Sümerlerdeki Tapınak Fahişeleri”nin
kıyafetlerine bağlamakla tarihi bir bilgiyi ustaca tahrif ederek günümüz
meselelerini 4–5 bin yıl önceki olgulara bağlama yanlışını yapınca cevap
vermeyi düşünmüş; ancak çok ciddiye almamıştık. Ancak bundan sonra CHP İzmir
Milletvekili Canan Arıtman aynı konuda benzer yanlışları dile getirince
kişiliğinin öneminden dolayı duymazdan gelemedik. Son zamanlarda AKP ve MHP’nin
başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakma girişimleri üzerine oluşan kamuoyunu
etkileme çabalarına, doğru bilgi aktarma sorumluluğumuzu yerine getirmek için
katılmayı gerekli gördük
M. İlmiye
Çığ’ın eskiçağ tarihi bilgisini tartışacak değiliz. Ancak kendisini yine de
tarihçi saymıyordur herhalde. Uzun ömrü boyunca Sümer, Akat ve Babil tabletleri
okumuş, çeviriler yapmış ve alanında başarılı olmuş bir müzeci, bir teknisyen…
Tarih metodolojisi ve disiplin anlayışının eksikliği kitaplarında ileri sürdüğü
görüşlerinden anlaşılıyor. Özetle Sümerlilerde bilinen “tapınak fahişeleri”nin
örtünmelerini bugünkü başörtüsü ile ilişkilendirmesi cehaletten değilse, bitmez
tükenmez bir kinden kaynaklanmış olabilir. “Fatih’teki tarikat evlerinde
günümüzde başörtülü kadınların seks yaptığı” veya “camilerde imam nikâhı ile
seks yapılması” teklifi, her ne kadar “mademki imam nikâhı ile seks yapmayı
istiyorlar…” camilerde böyle yapsınlar mantığı ile söylenmiştir, ama yine de
çok çirkindir.
Arıtman’ın
sözlerini çarpıtmış olma durumuna düşmemek için aynen veriyoruz: “Örtünme
Sümerlere, Asurlara kadar dayanıyor. Sümerlerde fahişeler örtünmüş, Asurlarda
evli kadınlar örtünmüş. Örtünme Mezopotamya’da da var, bütün semavi dinlerde
de. Arap toplumunda da Cahiliye döneminde kadın örtünmüş. Örtünmek İslamiyet’le
ortaya çıkmış bir şey değil” buyurmuş. İslamiyet’te kadının örtünmesinin
‘cinsel tacizden korunması’ amacıyla öngörüldüğünü kaydeden Arıtman, günümüzde
bu sorunun hala tartışılıyor olmasını anlamanın mümkün olmadığını söyledi.(ANKA,
19 OCAK 2008).
Tarihi ta
karanlık çağlardan beri kucaklayan bu uçsuz bucaksız bilgiler yığını(!)na
“sayın saylav”ın müsaadesi ile basit bir tahlili bakış yaparsak
1- Öncelikle -eğer
basında değiştirilmemişse- Sümerler ve Asurlar ifadeleri yanlıştır. Sümerliler
ve Asurlular olacaktı. Özellikle ikincisi kesinlikle Asurlular şeklinde
kullanılmaktadır.
2- “Sümerlerde
fahişeler örtünmüş”, “Asurlarda evli kadınlar örtünmüş” imiş. Ah efendim “Tarih
Sümer’le Başlar” ya, ne yapalım, fahişeliği de başlatmışlar, örtünmeyi de.
Ancak o çağlarda başka toplumlar bu tür hangi tuhaf ilişkileri başlattılar
söylemiyor. Tarihte, karısını eve gelen misafire bir geceliğine veren insanları
yetiştiren toplumlar, evlenen çiftlerin gerdeğe girmesinden önce gelinin “dini”
veya “feodal” önderlere peşkeş çekilmesini kutsayan inançlar, ölülerini inancı
gereği -yakanları biliyoruz- yüksek yerlere bırakıp akbabalara parçalattıran
dinler, çocuklarını “tanrı”larına kurban için cayır cayır yakan milletler vs.
vs. örnekleri çoğaltılabilir. Bunlar ve benzerleri bu gün bize sapık gelen
inançlardır. Hangi sosyoekonomik şartlarda doğduklarını bilmeden bu günün
mantığı ile anlayamazsınız. Sayın Çığ bilgiyi işine geldiği gibi kullanıyor.
Kendisi de kabul ediyor ki, bunlar söz konusu işi para karşılığı yapmıyorlar. Para
karşılığı yapanlardan ayrılmak için örtünmüş olabilirler. Bu da kesin değil.
Kesin bile olsa, bu durumda para karşılığı fahişelik yapanlar açık başlı,
inancı gereği yapanlar örtünüyor, hükmüne ulaşırız ki, bu hüküm iki sayın
bayanın elini güçlendirmiyor. Çünkü inancı gereği yapan kendisinin kutsal bir
ibadet yaptığına inanıyor ki bu durumda yapılan fiile “fahişelik” denmesi bile
yanlıştır. Bizce sapık bir inanç ta olsa bu böyledir. Tarihte inancı gereği
bize sapık gelen yukarıda bir kısmını saydığımız türden icraatlar hep
görülmüştür. Bunların genel dökümünü yapmak mümkün olsa örtünen fahişe gibi
açık fahişe de bol bol görülür. Onlara girecek değiliz. Bizim bir tarihçi
olarak burada söyleyeceğimiz şudur: Çığ ve Arıtman’ın bahsettiği toplumlar, hak
dinin o zamanki uygulaması olan Hz. İbrahim’in “hanif” itikadına düşman
putperest inançlardır. İbrahim Peygamber’den Hz. Muhammed(SAV) e kadar bütün
Allah Resul ve Nebileri bunları zaten “sapık” ilan etmişlerdir. O sapıklar da
hak dinin temsilcilerine devlet gücünü kullanarak her türlü baskıyı reva
görmüşlerdir. Yani bugünkü başörtülülerle ilgileri yoktur. Bugün olduğu gibi, o
zaman da inançları, inançlıları ve kıyafetlerini baskı altına alan Nemrut’lar, Firavun’lar ve onların fikirlerini savunup
despotluklarına ortak olan memurlarıdır. Hz. İbrahim niçin ateşe atılmış ve
ateş-i Nemrut onu niçin yakmamış? Mezopotamya’dan örnekler alınacaksa bunlar da
akla geliyorlar. İslam’ın düşmanı inançların kıyafetlerinden hareketle İslamî
bir giyim tercihini suçlamak art niyet değilse nedir?
O
tarihlerde iyilerden açık ve kapalı örnekler bulabileceğimiz gibi, kötülerden
de açık ve kapalılar bulabiliyoruz. Siz, örtünenler 4000–3000 yıl önce
fahişeydi derseniz, birileri de çıkar, bugünkü fahişelerin nasıl giyindiğini ve
kime benzediğini anlatır ki, birçok açık başlı hanımefendiyi tenzih ederek bunu
yazmak zorunda kaldık.
Arıtman
Sümer ve Asur örneğinden sonra “Örtünme Mezopotamya’da da var” diyor. Bak bunu
bilmiyorduk. Zira Mezopotamya nire, Asur ve Sümer nire? Araları çok uzak!
“Semavi dinlerde de” örtünme varmış! Ya öyle, üstelik fahişelikle de mücadele
etti o “semavi dinler”. “Cinsel
özgürlük” falan tanımadılar hiçbir zaman. Kadın özgürlüğünü “bekâret” anlayışı
ile sınırladılar. Neylersin?
Cahiliye
Devri Arapları da örtünmüşler ve “örtünmek İslamiyet’le ortaya çıkmış bir şey
değil” imiş. Doğru da İslamiyet gelince kendisinden önce getirilen örtünmeyi
yasaklamış mı? Hayır. İlim öğrenmeyi kadın erkek herkese farz kılmış mı? Evet.
“Cinsel tacizden” korunmak için örtünmeyi tavsiye etmiş mi? Evet. O zaman
bırakalım “dinimin emri ve tacizden korunmama yardımcı” diye inananlar istediği
gibi giyinsin. İnsanlara şuranı aç, buranı kapat, deme hakkını kimse kimseye
vermemiştir. Genel ahlaki değerler tabii ki istisna.
Ayrıca
imam nikâhı ile yapılan beraberlik ya cahillikten veya bazı çıkar hesaplarından
dolayı yapılıyor. Şüphesiz en iyisi resmi nikâhlı tek kadınla evliliktir. Ancak
bu evlilikleri Çığ Nine’nin neden ısrarla “imam nikâhı ile seks” olarak gördüğünü
anlayamadık. Acaba içinde gençlik yıllarından kalma bir ukdesi mi var?
3-Sayın
Arıtman’ın çıkışını bir siyasi parti mensubu olması hasebiyle hiç anlayabilmiş
değiliz. Böyle bir demeç niçin verilir? A) Partiye taraftar ve oy kazandırması
için. Kazandırdı mı? Şöyle veya böyle milletin yüzde sekseni başını örtüyor.
Kalan yirmi içinde de başını örten akrabalar var. Mesela bu satırların
yazarının evinde başı örtülü kimse yok, aksine biri eş üçü de kızı olarak dört
başı açık kişi vardır. Ama akrabalarda biri türbanlı, diğerleri köylü usullerle
başını örten kadınlar ve kızlarımız vardır ve biz bir siyasi kişilik tarafından
kadın ve kızlarımızın giyiminden dolayı çok ağır bir şekilde hakarete
uğradığımıza inanıyoruz. B) Karşı görüşte olanlara kendi görüşünü kabul
ettirmek için. Bunu başardı mı? Ne gezer! En uzak bir akrabası veya elli yıl
önceki ninesi başörtülü olanları bile kızdırmış oldu. Sosyal davalar böyle mi
anlatılır? Bu örnek, “bir parti nasıl batırılır” konulu bir siyaset bilimi
dersinin en iyi başlığıdır. Partisinde ilmine irfanına saygı duyduğumuz kayıtlı
veya taraftar mahiyetinde nice aydınlar vardır. Bu adamlar, bu tür çıkışlara
neden müdahale etmez? Anlaşılmıyor. Zira bu kabil çıkışlar başörtü meselesini
kangrenleştiriyor ve taraflar arasındaki görüş ayrılığını kemikleştiriyor,
hoşgörüyü ve demokratik kültür zeminini tahrib ediyor. Bir siyasetçi demokratik
usullerin dışına neden tevessül eder?! C) Türkiye şartlarında böyle konularda
darbemsi müdahalelere birilerini tahrik için. Peki, buna faydası olur mu?
Tartışılabilir. Zira başörtüsünü savunanlar akıllı hareket eder de karşı tarafa
malzeme vermezlerse, bu, hanımefendinin elini zayıflattığı gibi, darbecilerin
de elini zayıflatır. Şu anda birçok subay, astsubay, erbaş ve er annelerine,
kız kardeşlerine, yengelerine veya diğer yakınlarına dolaylı yoldan da olsa “fahişe”
benzetmesi yapılmış gibi düşünüyor olabilir. Başörtüyü destekleyenler Bayan
Saylav’ın bu tahriki karşısında “akılsız” davranır, taşkınlıklar yapar ve bazı
saldırılarda bulunurlarsa, darbecilere gün doğar. Zira biliyoruz ki, bir dizi
“Atatürkçü ve laik” aydın öldürüldükten sonra 28 Şubat geldi. Seçim kazanmayan
belli adamlar milletin seçtiği iktidara rağmen “devlet iktidarı”nın mensubu
olarak en yüksek makamları aralarında paylaştırınca ne hikmetse cinayetler
bitmişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde tekrar denemeye kalkıldı. Ama
Danıştay saldırısındaki fail yakalanınca, ulusalcı ve kuvacı bağlantılar
çıktıkça, Kocatepe Camii avlusundaki yuhalamaları yapanlarla katillerin aynı
kişiler değilse bile aynı amaçlar etrafında toplananlar olduğunun görülmesi
bize çok şeyler öğretti. Bu sıralar başörtü konusunda gerecekler,
saldıracaklar, tahrik edecekler… Sonunda bunun için darbeye de, devleti ve
demokrasiyi her türlü yollarla zayıflatmaya da hazır olduklarını unutmamak
lazımdır.
Türkiye’de AKP
hükümetlerinin AB reformları ve ekonomik düzenlemeler bir İran veya Taliban
rejimi tehlikesini bitirmiştir. Böyle bir gelişmeden korkanlar veya toplumu
bununla korkutanlar dünya ve Avrupa ile bütünleşmiş bir Türkiye’de böyle
dünyaya kapalı rejimlerin kurulamayacağını bile bilmiyorlar. Amerika veya
Avrupa’da piyasalarda bir öksürük bizim ekonomiyi yatağa düşürürken, yani
onlara sıkı sıkıya bağlı iken, burada bir kapalı rejimden bahsedenler yalan
konuşuyorlar veya çok cahil insanlardır. Ancak bu reformlar, halka “Haso Memo”
(söyleyen: Cevdet Kerim İncedayı, CHP Sinop Milletvekili ve bakanlarından), “Basit
kılıklı adamlar”(Recep Peker, Demokrat Partililer için söylemişti) “Bidon
Kafalılar” ve “Göbeğini kaşıyan adam” (Hürriyet’in iki yazarı) ve
“Hödükleştirilmiş insanlar” (Nihat Genç) şeklinde hakaret eden kişi ve kurumlar
tarafından kabul edilmek istenmiyor. Hem “ilericilik” tekelleri ellerinden
çıkıyor, hem de Türkiye’deki, -seçim kazanmasalar bile- hep iktidar olma
ayrıcalıkları nihayete eriyor. Bu noktada İsmet İnönü’ye atfedilen bir sözü
hatırlıyoruz. “Devlet Paşa” Demokratlara şöyle seslenmiş: “Hükümet olursunuz,
ama iktidar olamazsınız.”
İşte mesele,
başımıza ne giyeceğimiz değil, bu ülkede halkın iktidar olup olamayacağıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder