12 Şubat 2014 Çarşamba

BAŞÖRTÜSÜNÜN TARİHİ

                                                                                                                          Doç. Dr. Fahri SAKAL


Önce Muazzez İlmiye Çığ, başörtüsü veya türbanı “Sümerlerdeki Tapınak Fahişeleri”nin kıyafetlerine bağlamakla tarihi bir bilgiyi ustaca tahrif ederek günümüz meselelerini 4–5 bin yıl önceki olgulara bağlama yanlışını yapınca cevap vermeyi düşünmüş; ancak çok ciddiye almamıştık. Ancak bundan sonra CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman aynı konuda benzer yanlışları dile getirince kişiliğinin öneminden dolayı duymazdan gelemedik. Son zamanlarda AKP ve MHP’nin başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakma girişimleri üzerine oluşan kamuoyunu etkileme çabalarına, doğru bilgi aktarma sorumluluğumuzu yerine getirmek için katılmayı gerekli gördük

M. İlmiye Çığ’ın eskiçağ tarihi bilgisini tartışacak değiliz. Ancak kendisini yine de tarihçi saymıyordur herhalde. Uzun ömrü boyunca Sümer, Akat ve Babil tabletleri okumuş, çeviriler yapmış ve alanında başarılı olmuş bir müzeci, bir teknisyen… Tarih metodolojisi ve disiplin anlayışının eksikliği kitaplarında ileri sürdüğü görüşlerinden anlaşılıyor. Özetle Sümerlilerde bilinen “tapınak fahişeleri”nin örtünmelerini bugünkü başörtüsü ile ilişkilendirmesi cehaletten değilse, bitmez tükenmez bir kinden kaynaklanmış olabilir. “Fatih’teki tarikat evlerinde günümüzde başörtülü kadınların seks yaptığı” veya “camilerde imam nikâhı ile seks yapılması” teklifi, her ne kadar “mademki imam nikâhı ile seks yapmayı istiyorlar…” camilerde böyle yapsınlar mantığı ile söylenmiştir, ama yine de çok çirkindir.

Arıtman’ın sözlerini çarpıtmış olma durumuna düşmemek için aynen veriyoruz: “Örtünme Sümerlere, Asurlara kadar dayanıyor. Sümerlerde fahişeler örtünmüş, Asurlarda evli kadınlar örtünmüş. Örtünme Mezopotamya’da da var, bütün semavi dinlerde de. Arap toplumunda da Cahiliye döneminde kadın örtünmüş. Örtünmek İslamiyet’le ortaya çıkmış bir şey değil” buyurmuş. İslamiyet’te kadının örtünmesinin ‘cinsel tacizden korunması’ amacıyla öngörüldüğünü kaydeden Arıtman, günümüzde bu sorunun hala tartışılıyor olmasını anlamanın mümkün olmadığını söyledi.(ANKA, 19 OCAK 2008).

Tarihi ta karanlık çağlardan beri kucaklayan bu uçsuz bucaksız bilgiler yığını(!)na “sayın saylav”ın müsaadesi ile basit bir tahlili bakış yaparsak
1- Öncelikle -eğer basında değiştirilmemişse- Sümerler ve Asurlar ifadeleri yanlıştır. Sümerliler ve Asurlular olacaktı. Özellikle ikincisi kesinlikle Asurlular şeklinde kullanılmaktadır.
2- “Sümerlerde fahişeler örtünmüş”, “Asurlarda evli kadınlar örtünmüş” imiş. Ah efendim “Tarih Sümer’le Başlar” ya, ne yapalım, fahişeliği de başlatmışlar, örtünmeyi de. Ancak o çağlarda başka toplumlar bu tür hangi tuhaf ilişkileri başlattılar söylemiyor. Tarihte, karısını eve gelen misafire bir geceliğine veren insanları yetiştiren toplumlar, evlenen çiftlerin gerdeğe girmesinden önce gelinin “dini” veya “feodal” önderlere peşkeş çekilmesini kutsayan inançlar, ölülerini inancı gereği -yakanları biliyoruz- yüksek yerlere bırakıp akbabalara parçalattıran dinler, çocuklarını “tanrı”larına kurban için cayır cayır yakan milletler vs. vs. örnekleri çoğaltılabilir. Bunlar ve benzerleri bu gün bize sapık gelen inançlardır. Hangi sosyoekonomik şartlarda doğduklarını bilmeden bu günün mantığı ile anlayamazsınız. Sayın Çığ bilgiyi işine geldiği gibi kullanıyor. Kendisi de kabul ediyor ki, bunlar söz konusu işi para karşılığı yapmıyorlar. Para karşılığı yapanlardan ayrılmak için örtünmüş olabilirler. Bu da kesin değil. Kesin bile olsa, bu durumda para karşılığı fahişelik yapanlar açık başlı, inancı gereği yapanlar örtünüyor, hükmüne ulaşırız ki, bu hüküm iki sayın bayanın elini güçlendirmiyor. Çünkü inancı gereği yapan kendisinin kutsal bir ibadet yaptığına inanıyor ki bu durumda yapılan fiile “fahişelik” denmesi bile yanlıştır. Bizce sapık bir inanç ta olsa bu böyledir. Tarihte inancı gereği bize sapık gelen yukarıda bir kısmını saydığımız türden icraatlar hep görülmüştür. Bunların genel dökümünü yapmak mümkün olsa örtünen fahişe gibi açık fahişe de bol bol görülür. Onlara girecek değiliz. Bizim bir tarihçi olarak burada söyleyeceğimiz şudur: Çığ ve Arıtman’ın bahsettiği toplumlar, hak dinin o zamanki uygulaması olan Hz. İbrahim’in “hanif” itikadına düşman putperest inançlardır. İbrahim Peygamber’den Hz. Muhammed(SAV) e kadar bütün Allah Resul ve Nebileri bunları zaten “sapık” ilan etmişlerdir. O sapıklar da hak dinin temsilcilerine devlet gücünü kullanarak her türlü baskıyı reva görmüşlerdir. Yani bugünkü başörtülülerle ilgileri yoktur. Bugün olduğu gibi, o zaman da inançları, inançlıları ve kıyafetlerini baskı altına alan Nemrut’lar,  Firavun’lar ve onların fikirlerini savunup despotluklarına ortak olan memurlarıdır. Hz. İbrahim niçin ateşe atılmış ve ateş-i Nemrut onu niçin yakmamış? Mezopotamya’dan örnekler alınacaksa bunlar da akla geliyorlar. İslam’ın düşmanı inançların kıyafetlerinden hareketle İslamî bir giyim tercihini suçlamak art niyet değilse nedir?
            O tarihlerde iyilerden açık ve kapalı örnekler bulabileceğimiz gibi, kötülerden de açık ve kapalılar bulabiliyoruz. Siz, örtünenler 4000–3000 yıl önce fahişeydi derseniz, birileri de çıkar, bugünkü fahişelerin nasıl giyindiğini ve kime benzediğini anlatır ki, birçok açık başlı hanımefendiyi tenzih ederek bunu yazmak zorunda kaldık.
            Arıtman Sümer ve Asur örneğinden sonra “Örtünme Mezopotamya’da da var” diyor. Bak bunu bilmiyorduk. Zira Mezopotamya nire, Asur ve Sümer nire? Araları çok uzak! “Semavi dinlerde de” örtünme varmış! Ya öyle, üstelik fahişelikle de mücadele etti o “semavi dinler”.  “Cinsel özgürlük” falan tanımadılar hiçbir zaman. Kadın özgürlüğünü “bekâret” anlayışı ile sınırladılar. Neylersin?
            Cahiliye Devri Arapları da örtünmüşler ve “örtünmek İslamiyet’le ortaya çıkmış bir şey değil” imiş. Doğru da İslamiyet gelince kendisinden önce getirilen örtünmeyi yasaklamış mı? Hayır. İlim öğrenmeyi kadın erkek herkese farz kılmış mı? Evet. “Cinsel tacizden” korunmak için örtünmeyi tavsiye etmiş mi? Evet. O zaman bırakalım “dinimin emri ve tacizden korunmama yardımcı” diye inananlar istediği gibi giyinsin. İnsanlara şuranı aç, buranı kapat, deme hakkını kimse kimseye vermemiştir. Genel ahlaki değerler tabii ki istisna.
            Ayrıca imam nikâhı ile yapılan beraberlik ya cahillikten veya bazı çıkar hesaplarından dolayı yapılıyor. Şüphesiz en iyisi resmi nikâhlı tek kadınla evliliktir. Ancak bu evlilikleri Çığ Nine’nin neden ısrarla “imam nikâhı ile seks” olarak gördüğünü anlayamadık. Acaba içinde gençlik yıllarından kalma bir ukdesi mi var?
3-Sayın Arıtman’ın çıkışını bir siyasi parti mensubu olması hasebiyle hiç anlayabilmiş değiliz. Böyle bir demeç niçin verilir? A) Partiye taraftar ve oy kazandırması için. Kazandırdı mı? Şöyle veya böyle milletin yüzde sekseni başını örtüyor. Kalan yirmi içinde de başını örten akrabalar var. Mesela bu satırların yazarının evinde başı örtülü kimse yok, aksine biri eş üçü de kızı olarak dört başı açık kişi vardır. Ama akrabalarda biri türbanlı, diğerleri köylü usullerle başını örten kadınlar ve kızlarımız vardır ve biz bir siyasi kişilik tarafından kadın ve kızlarımızın giyiminden dolayı çok ağır bir şekilde hakarete uğradığımıza inanıyoruz. B) Karşı görüşte olanlara kendi görüşünü kabul ettirmek için. Bunu başardı mı? Ne gezer! En uzak bir akrabası veya elli yıl önceki ninesi başörtülü olanları bile kızdırmış oldu. Sosyal davalar böyle mi anlatılır? Bu örnek, “bir parti nasıl batırılır” konulu bir siyaset bilimi dersinin en iyi başlığıdır. Partisinde ilmine irfanına saygı duyduğumuz kayıtlı veya taraftar mahiyetinde nice aydınlar vardır. Bu adamlar, bu tür çıkışlara neden müdahale etmez? Anlaşılmıyor. Zira bu kabil çıkışlar başörtü meselesini kangrenleştiriyor ve taraflar arasındaki görüş ayrılığını kemikleştiriyor, hoşgörüyü ve demokratik kültür zeminini tahrib ediyor. Bir siyasetçi demokratik usullerin dışına neden tevessül eder?! C) Türkiye şartlarında böyle konularda darbemsi müdahalelere birilerini tahrik için. Peki, buna faydası olur mu? Tartışılabilir. Zira başörtüsünü savunanlar akıllı hareket eder de karşı tarafa malzeme vermezlerse, bu, hanımefendinin elini zayıflattığı gibi, darbecilerin de elini zayıflatır. Şu anda birçok subay, astsubay, erbaş ve er annelerine, kız kardeşlerine, yengelerine veya diğer yakınlarına dolaylı yoldan da olsa “fahişe” benzetmesi yapılmış gibi düşünüyor olabilir. Başörtüyü destekleyenler Bayan Saylav’ın bu tahriki karşısında “akılsız” davranır, taşkınlıklar yapar ve bazı saldırılarda bulunurlarsa, darbecilere gün doğar. Zira biliyoruz ki, bir dizi “Atatürkçü ve laik” aydın öldürüldükten sonra 28 Şubat geldi. Seçim kazanmayan belli adamlar milletin seçtiği iktidara rağmen “devlet iktidarı”nın mensubu olarak en yüksek makamları aralarında paylaştırınca ne hikmetse cinayetler bitmişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde tekrar denemeye kalkıldı. Ama Danıştay saldırısındaki fail yakalanınca, ulusalcı ve kuvacı bağlantılar çıktıkça, Kocatepe Camii avlusundaki yuhalamaları yapanlarla katillerin aynı kişiler değilse bile aynı amaçlar etrafında toplananlar olduğunun görülmesi bize çok şeyler öğretti. Bu sıralar başörtü konusunda gerecekler, saldıracaklar, tahrik edecekler… Sonunda bunun için darbeye de, devleti ve demokrasiyi her türlü yollarla zayıflatmaya da hazır olduklarını unutmamak lazımdır.
Türkiye’de AKP hükümetlerinin AB reformları ve ekonomik düzenlemeler bir İran veya Taliban rejimi tehlikesini bitirmiştir. Böyle bir gelişmeden korkanlar veya toplumu bununla korkutanlar dünya ve Avrupa ile bütünleşmiş bir Türkiye’de böyle dünyaya kapalı rejimlerin kurulamayacağını bile bilmiyorlar. Amerika veya Avrupa’da piyasalarda bir öksürük bizim ekonomiyi yatağa düşürürken, yani onlara sıkı sıkıya bağlı iken, burada bir kapalı rejimden bahsedenler yalan konuşuyorlar veya çok cahil insanlardır. Ancak bu reformlar, halka “Haso Memo” (söyleyen: Cevdet Kerim İncedayı, CHP Sinop Milletvekili ve bakanlarından), “Basit kılıklı adamlar”(Recep Peker, Demokrat Partililer için söylemişti) “Bidon Kafalılar” ve “Göbeğini kaşıyan adam” (Hürriyet’in iki yazarı) ve “Hödükleştirilmiş insanlar” (Nihat Genç) şeklinde hakaret eden kişi ve kurumlar tarafından kabul edilmek istenmiyor. Hem “ilericilik” tekelleri ellerinden çıkıyor, hem de Türkiye’deki, -seçim kazanmasalar bile- hep iktidar olma ayrıcalıkları nihayete eriyor. Bu noktada İsmet İnönü’ye atfedilen bir sözü hatırlıyoruz. “Devlet Paşa” Demokratlara şöyle seslenmiş: “Hükümet olursunuz, ama iktidar olamazsınız.”

İşte mesele, başımıza ne giyeceğimiz değil, bu ülkede halkın iktidar olup olamayacağıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder