BİZ AŞAĞIDA İMZASI BULUNAN “HASO’LAR VE MEMO’LAR”
Doç. Dr. Fahri Sakal
Elitist,
militarist, tepeden inmeci ve halktan kopuk bir hareket, her fırsatta halkı
aşağılayan bir zümre, halkın değerleriyle daima kavgalı bir sınıf. Hadi bir
kere genel başkanlarının “sözü ayağa düşürmedik” diyerek Tek Parti iktidarını
övmesini bir anlık gaflet sayalım. Ama bunun dışında bir sürü gaflar mı,
itiraflar mı peş peşedir. Kâh Nevzat Tandoğan olur, Hitler-vârî bıyıklarla
“komünist parti iyi bir şey olsa onu biz kurardık” diyecek kadar halka fırsat
ve öncelik bırakmaz. Kâh Recep Peker olur, kendisini “yaşasın Demokratlar” diye
protesto edenleri “basit kılıklı avamdan adamlar” diye tanımlarken “halk”ı
nasıl gördüğünü ağzından kaçırır veya önce bir “devrim”le halkın başına
geçirdiği şapkayı giyenleri “kasketliler” diye tahkir eder. Bazen millete
“göbeğini kaşıyanlar” derken hakaret ettiğini millet anlamadı sanacak kadar
kördürler; bazen de “bidon kafalı” halkın ilânihaye gazetesini satın alacak
kadar saf olduğunu sanacak kadar piyasa ekonomisinden gafildirler. Bir
bakarsınız milletin yüzde yetmişinin giysisine “fahişe kıyafeti” diyen ve
peşinden “camilerde imam nikâhı ile seks” teklif eden bir Çığ olup milletin
üzerine gelirler; üstelik bir de “Atatürk ödülü” alırlar; sonra da bir entel manken
suretine girip, “dağdaki çoban”a takılarak “tatmin” olmaya çalışırlar.
Bu kültürün
pirini tanıyalım. Neyzen Tevfik’in “Rızk için Allah kerim/ Fışk için Cevdet
Kerim” mısralarına konu olan, eski kurmay subaylardan, Sinop Milletvekili ve
Tek Parti Hükümetlerinin bakanlarından Cevdet Kerim İncedayı. (Burhan Oğuz,
Anılar, İst. 2000, s. 406–407’dan alıntılarla yazıyorum.) İncedayı 946
seçimlerinde Rıfat Ateş ile birlikte sabaha kadar oy sandıklarını kaçırıp DP
oylarını imha eden ve yerine CHP oylarını dolduran ve hiç de ince olmayan bir
kabadayıdır. Yoksa seçim öncesi anketlerde yüzde 17 görülüp de yüzde 90 ile
seçim kazanılabilir miydi?
Kahramanımızın
başka hünerleri de vardır:
Sekreteri
veya dışarıdan gelen bir bayanla hep “çalışır” iken misafir kabul etmezmiş.
Seçim sandıklarını değiştirme çalışkanlığının sebebini kendisine sordukları
zaman, İktidarın “Haso’lara ve Memo’lara bırakılmayacak” kadar önemli olduğunu söylemişti. Bu “Halkçı”
demeci basından okuyan doğu kökenli üniversite gençliği bir beyanname
yayınlayıp, kendilerinin bu vatanın evlatları olup olmadıklarını öğrenmek
istediler.
Bu marifet
unutulmadan Tokatlıyan Otel’in ince ahşap duvarlarından bazı “ikna faaliyetleri”
de duyulmuş; Istırap çeken kadın feryadı ve sair gürültüler…” işitilmeye
başlanmıştı. Müşteriler büyük bir hazla dinliyor olmalıydılar. Cevdet Bey, bir
kurmay binbaşının güzel karısından, kadının alışık olmadığı bazı şeyleri
istiyormuş! Ama sonra hanım alıştı! İncedayı binbaşıya para verip kadını aldı.
Fakat para verdiğini de etrafa anlattı. Ordu adamı tekaüde ayırdı.
Nihayet yıl
1950 olunca Menderes karşısında iktidarı kaybetmenin azabı ve güzel hanımın
hızına dayanamayan İncedayı’nın yaşlı kalbinin oyunbozanlığı işleri değiştirdi.
Kerim Bey dar-ı bekaya irtihal etmişti. Allah Demokratlardan da tevarüs ettiği
para ile uzun süre eski kocasıyla nikâhsız yaşayan o şuh hanımdan da razı olsun
mu desek acaba?
Bu hadise
Aziz Nesin’e de Marko Paşa’da güzel ilhamlar verdi. Patrik Atanagoras’ın
ağzından “…yapadzagim hep şak şak, tzikaracagim hepsi günahlari. Ama ki o
Zevzeko Kerimos, onu tzikaramam, onda tzok günah var.” Sözleri dökülüyordu.
Bu halk
okumuyor ve okuyan da birilerinin dezenformasyon amaçlı, öğreten değil,
unutturan yazılarını okuyor.
Bir Osmanlı
divan şairi ne kadar güzel söylemiş:
“Varak-ı
mihr-i vefayı kim okur kim dinler”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder