DEMOKRASİ
NEDİR?
Prof. Dr. Fahri SAKAL
Demokrasi
kavramı, Yunanca demokratia, (demos= halk, ahali) ve (kratia= iktidar)
sözcüğünden türemiştir. Halk idaresi, halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına
gelen siyasi yönetim biçimidir. Genel olarak adil temsil, çoğunluğun yönetimi, çok
partili yarışma düzeni, alternatif hükümet şansı, halkın işleri kontrolü, iktidarın
sınırlandırılması, hürriyetlerin yaygınlaştırılması, çok seslilik, güçlü bir
sivil toplum ve azınlık haklarına saygı gibi temel kavram ve düşüncelere yer
veren bir sistemdir. Demokraside bireylerin doğuştan getirilen veya sonradan
sağlanan ırk, din, mezhep, sınıf, siyasi düşünce ve kıyafet farklılıkları gibi konularda
üstünlük veya mağduriyetleri olmaz. Kısacası
demokrasi eşitlik ve farklılık rejimidir. Toplumdaki iktidar sisteminin, insanlar
arasındaki farklılıkları normal görmesi, eşitlik ve farklılıkları zenginlik
sayması gerektir.
DEMOKRASİ TÜRLERİ
Çok
farklı demokrasi örneği yaşanmış ve hala da farklı türde demokrasiler
denenmektedir. Aralarında çok az fark olsa da sıkça görülen bazıları şunlardır:
Doğrudan demokrasi: Siyasal karar alma hakkının,
çoğunluk yönetimi usulleri çerçevesinde hareket eden bütün yurttaşlar topluluğu
tarafından kullanıldığı yönetim tarzı ya da modeli olarak demokrasi, antik
Yunan’da doğmuştur. Bununla birlikte, nüfus artışının bir sonucu olarak ve
bilgideki uzmanlaşmadan dolayı, doğrudan demokrasiyi belirleyen koşulları ve
yurttaşların siyasi karar sürecine katılımı, modern devletlerin siyasal
yapılarında gerçekleştirilemez olmuştur.
Plebisitçi demokrasi: Yönetenler ile
yönetilenler arasında aracısız bir şekilde işleyen ve "plebisit"lerle
gerçekleştirilen demokrasi biçimi. Görünüşe göre bir tür doğrudan demokrasi
modeli olmakla beraber, yönetenlerin, duygularına ve önyargılarına hitap etmek
suretiyle halkı manipüle etmelerine imkân vermesi bakımından eleştiriye
açıktır.
Temsili demokrasi: Yurttaşların haklarını
kişisel olarak değil, seçtikleri, yurttaşlara karşı sorumlu olan temsilciler
aracılığıyla kullandıkları yönetim tarzıdır.
Liberal veya anayasal demokrasi: Yurttaşların düşünce, ifade, girişim
ve dini inanç özgürlüğü gibi haklarını güvence altına almak üzere, çoğunluk
iktidarının belirli anayasal kısıtlamalar çerçevesi içinde uygulandığı yönetim
modelidir. Bu bağlamda, tüm yurttaşların önemli kararlara etkin bir biçimde
katılması anlamında doğrudan olan verilir.
Sosyal demokrasi: Kapitalizmin karşısında olan ve
insanları sermaye egemenliğinden kurtarmayı amaçlayan görüş, sınıf savaşını
kabul etmekle birlikte, ihtilalcı değildir, totaliterliği ve her tür dikta
rejimini reddeder. Sosyalizmi tam olarak reddetmez, ancak devrimle değil
barışçı yöntemlerle makul bir sosyal devlet kurmaya çalışır. Marksizmi
reddetmemekle birlikte, onun sosyalizm üzerindeki tekelci etkisine karşı çıkar.
Çoğulcu
demokrasi: Çoğunluğun mutlak hâkimiyetini reddeden, azınlıktakilerin
siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir
gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi anlayışıdır.
Çoğunlukçu demokrasi veya mutlak
demokrasi:
Çoğunluğun kararlarının uygulandığı ve bu kararların mutlak olduğu demokrasi
çeşididir. Yasalar, azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı gibi etmenler çoğulcu
demokraside alınan kararları sınırlandırırken çoğunlukçu demokraside, çoğunluğun
aldığı kararlar sınırsız ve mutlaktır.
Parlamenter Demokrasi: demokratik
yönetim biçimleri arasında en yaygın uygulanış şeklidir. Demokrasi halkın kendi
kendini yönetmesi demektir. Parlamenter demokrasi ise halkın genel seçimle
seçmiş olduğu parlamenterlerin veya milletvekillerinin bir parlamentoca
yönetilmesidir.
Oybirliği demokrasisi: Devlet
yönetiminde alınan kararların, oy çokluğuna göre değil oybirliğine göre
alındığı bir sistemdir. Belçika ve İsviçre demokrasi sistemleri oybirliği
demokrasi sistemine yakındır. Politik kültürlerinde en önemli özellikleri;
politik sistemde tek bir baskın gurubun oluşmasının engellenmiş
olduğudur.'Kişilerin yanı sıra grupların varlığını onaylayan, kişilerin yanı
sıra dini, etnik veya coğrafi vb. gibi temellere sahip belirgin farklı
kimlikteki grupların kişilerle eşit öneme sahip olduğunu kabul eden bir
demokrasidir.
TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ:
Türkiye’de I.
Meşrutiyet ile birlikte 1876/77 döneminde meşruti parlamentarizme geçilmiştir.
1908 de II. Meşrutiyetle birlikte bunun ikinci aşaması başlamış, özellikle 1909-
1913 arasında tam bir meşruti demokrasi yaşanmış, yasakların ve keyfi
sınırlamaların olmadığı bir dönem görülmüştür. Tam bir çok partili demokrasi
kurulmuşken İttihatçılar 1913 de yaptıkları darbe ile bu demokrasiyi bitirmiş
ve kendi partilerinin dışındaki diğer partileri kapatmışlardır. Mütareke döneminde
44 adet parti ve dernek faaliyet halindeydi. Cumhuriyet Döneminde ise 1923 -
1946 arasında çok partili rejim denemeleri başarısızlıkla sonuçlanmış, halkın
demokrasiye hazır olmadığı iddia edilmiştir. Yani Türkiye'de Cumhuriyet çok
partili rejimin bitirilmesi ve Tek-Parti rejiminin kurulması realitesinin kamuflajı
durumundadır. 14 Mayıs 1950 de ilk çok partili seçimde iktidar ilk defa el
değiştirmiş, zamanın bazı generalleri milletin bu seçimini geçersiz ilan etmek
ve askeri müdahale yapmak istemişlerse de, İsmet İnönü milletin seçimine
saygılı olduklarını bildirmiştir. Ancak 27 Mayıs 1960 da bir askeri darbe ile
DP iktidarı bu kez devrilmiştir. Bundan sonra 1962, 1972, 1980 ve1996
yıllarında benzeri müdahalelerle demokrasi incitilmiş, milletin seçimi ve
tercihi geçersiz ilan edilmiştir. Sonuçta Cumhuriyet Dönemimizde 180 kadar
parti ve dernek kapatılmış, Türkiye bir partiler mezarlığına dönüşmüştür. Tek
parti zihniyetiyle halkın henüz kendi
adına karar alabilecek bilince ulaşmamış olmasından sürekli söz edilmiştir.
Hatta zaman zaman faşist ve komünist
totaliter rejimlere hayran aydınlar görülmüştür. Bunlar demokrasi düşmanı
rejimlerdir. Bunların dışında bir grup aydın da Fransız ihtilalinin
Jacobin’lerinden etkilenerek, kendi gibi düşünmeyenleri zorla yönetmeyi, halkı
baskı ile çağdaşlaştırmayı seçtiler. Kendilerinin düşüncelerini tartışılmaz
doğrular olarak gören, halkı ise kendilerine itaat etmesi gereken “Hasolar-
Memolar”, “kasketliler”, “avam sınıfı” veya “göbeğini kaşıyanlar” vb. şekilde
adlandıran, dolayısıyla vatandaşı adam
edilmesi gerekenler olarak algılayan bu azınlık, cumhuriyet tarihi boyunca
Türk siyasetine yön verdi. Aydınlanma kavramı, kendini elit zanneden bu zorba
azınlığın dilinden hiç düşmedi. Ancak yine aynı azınlık her türlü iktidarın
meşruiyetini sorgulayan, dahası, 'otoritenin sorgulanması' kavramını bir değer
olarak benimseyen aydınlanma anlayışına istisnalar getirmekte de mahzur
görmedi.
ÇOK
PARTİLİ SİYASİ HAYATIN TERBİYE EDİCİ ETKİLERİNE DAİR
1946-50
arasında çok partili hayata geçerken zamanın iktidarı programına şunları
almıştı:
1-
Doğu’dan sürülmüş olanlar isterlerse tekrar yerlerine dönebileceklerdi. 2-Halktan
zorla iane toplanmayacaktı. 3-Valilerin yetkileri anayasaya göre yeniden
oluşturulacak, vatandaşın hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması için
istinaf mahkemeleri kurulacaktı. 4-Köylülerin kendi okullarını yapma
mecburiyetleri hafifletilecekti. 5-Sanayi ham maddelerinin halktan zorla
toplanmasına son verilecekti. 6-1947 Kurultayı’nda din dersleri serbest
bırakıldı. 7-Üst kademelerin tekelindeki parti meclisinin 40 üyeliği bütün
partililere açılacaktı. 8-Parti’de genel başkanca yapılan atamalar delegelerin
seçimine bırakıldı. 9-Parti’de mutediller hareketi oluştu. Bunlar muhalefete
makul yaklaşıyor, siyasi eleştiriyi ve farklı fikirlerin savunulmasını yasaklamaya
karşı çıkıyorlardı. 10-Dernek kurma bu dönemde serbest bırakıldı. 11-Kendilerine
muhalif olanlara önceleri “avamdan”, “baldırı çıplak”, “basit kılıklı adamlar”
yakıştırmaları yapmalarına rağmen, çok partili dönemde bunların da vatandaş
olduğunu kabul ettiler. Cevdet Kerim İncedayı’nın halka “Haso-Memo” demesinin
ezikliğini hep hissettiler.(Gerçi hala “bidon kafalı” veya “göbeğini kaşıyan
adam” diyenler var ama ne yapalım, zamanla onlar da demokratikleşerek halka
saygıyı öğrenir!). 12-Yüksek memurlar da halka saygıyı öğrendi. Artık halkı
ciddiye almaya başladılar. 13-Uzun zamandır devam eden ve DP’nin eleştirilerine
sebep olan İstanbul’daki sıkıyönetim 1947 de kaldırıldı. 14-Polise mahkeme
kararı olmadan tutuklama kararı veren yasalar değiştirildi. 15-“Gizli oy, açık
sayım” rezaletine yol açan kanunlar değiştirilerek çok partili demokrasiye
hazırlık yapıldı. 16-İstiklal Mahkemeleri kaldırıldı. 17-Seçimlerin denetimi
mahkemelere bu dönemde verildi. Daha önce iktidar partisinin eli altındaki
hükümet memurları ve hatta jandarma seçim denetimi(!) yapıyorlardı. Mesela 1930
da Serbest Fırka, Belediye Seçimi’ne girme hatasını yapmış(!), içişleri
bakanının emri ile valiler sonuçlara müdahale ederek sonuçları SCF aleyhine
çevirmişlerdi. Yalnız iki ilin valisi “seçim vatandaşın serbest oylarıyla
yapılır, biz oylara saygılıyız” anlayışıyla hareket ederek sonuçlara müdahale
etmemiş ve o iki ilde seçimi Fethi Okyar’ın SCF’si kazanmıştı. Bu iki il Samsun
ve Silifke idi. Samsun Valisi görevden alındı, Silifke ise ilçe yapıldı. 18-Gerçekleştirilecek
reformlar Bayar’a danışılarak yapılıyordu. Bu da iki parti arasında iyi
ilişkileri mümkün kılıyor; o ilişkiler de halka yansıyordu. Yani vatandaşlar
arasında siyasi husumet azalıyordu. 19-Ş.Günaltay Hükümeti dini eğitim, basın
yayın ve siyasi haklar konusunda liberal açılımlar getirmişti. Okullarda din
dersleri, İmam Hatip ve İlahiyat fakültesinin kurulması bu sırada gerçekleşti.
Bunu vatandaş takdir etmişti. 20-Özel sermayeye yeni faaliyet alanları verildi.
21-Gazete kapatma yetkisi hükümetten alınıp mahkemelere verildi. 22-Üniversitelere
idari muhtariyet tanındı. 23-Yol vergisi, toprak mahsulleri vergisi ve varlık
vergisi gibi yüz kızartıcı uygulamaların yanlışlığı kabul ve bir daha tekrar
edilmeyeceği ilan edildi. 24-Basına yeni ve demokratik haklar verildi.
Kemal Karpat’ın ifadesiyle, “Halk Partisi
yirmi beş yıl içinde koyduğu hürriyeti kısıtlayan kararları birkaç ay içinde ya
ortadan kaldırdı, ya da çok gevşetti. Böylece, belli derecede bir
serbestleşmeye müsaade ettikten sonra genel seçimleri 21 Temmuz 1946 tarihinde
yaptı.” Ancak bu seçim o meşhur “açık oy gizli tasnif” uygulamaları ve kamu
görevlilerinin vatandaşın oyuna müdahalesi şikâyetleri içinde yapılmıştı.
Sonuç
olarak, çok partili hayat bizzat “tek parti” ye bile eğitici katkılar sunmuş,
hem bu partimizi, hem de demokrasimizi geliştirici bir rol oynamıştır.
Sınıf
yapımız, insan ve devlet anlayışımız demokrasiyi bir çözüm olarak geliştiren
ülkelerden farklı olduğu için bizde DEMOKRASİ ARAYIŞLARI samimi değildir. Diğer
bir ifade ile bu toprak, meselelerine “demokrasi” adlı bir çözüm reçetesi
geliştirmemiştir. Ortaçağdan kalma toprak ağalarına ve papazların tahakkümüne
karşı Paris ve Londra’da aşağı sınıfların desteğini almak için onlara
çapulculuk ruhu aşılayan ve faaliyetine “revolution” diyen bir zümrenin kendi
problemlerine buldukları çözümün adıdır demokrasi. Dolayısıyla biz kendi
dertlerimize çare olacak kendi rejimimizi (demokrasimizi) geliştirmeliydik.
Bunu yapmadık ve şiş göbekli Fransız Burjuvasının hazır ceketini üzerimize
geçirdiler. Ve onu işimize geldiği zaman hatırladık.
BU ÜLKEDE HER DÖNEMİN
MAĞDURLARI DEMOKRASİ İSTER. ZAMAN GELİR, ROLLER DEĞİŞİR, İKTİDAR VE KAMU GÜCÜ
EL DEĞİŞTİRİRSE, BU DEMOKRASİ ÂŞIKLARI DEMOKRASİYİ UNUTURLAR. DÜNÜN ZALİMLERİ
MAĞDUR OLUR VE O ZAMAN ONLAR DA DEMOKRASİYİ BİR ÇIRPIDA HATIRLAYIVERİRLER. YANİ
BU ÜLKEDE HAKSIZLIKLARIN DEMOKRASİYİ HATIRLATMAK GİBİ BİR OLUMLU ROLÜ BİLE
VARDIR. DOLAYISIYLA 27 MAYIS, 12 EYLÜL VE
28 ŞUBAT SÜRECLERİ DARBE KÜLTÜRÜNE EN BÜYÜK DARBEYİ İNDİREN DÖNEMLER
OLMUŞLARDIR NETEKİM!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder