23 Şubat 2014 Pazar

DEMOKRASİ NEDİR?

                                                     

DEMOKRASİ NEDİR?

                                                                                                                    Prof. Dr. Fahri SAKAL

            Demokrasi kavramı, Yunanca demokratia, (demos= halk, ahali) ve (kratia= iktidar) sözcüğünden türemiştir. Halk idaresi, halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen siyasi yönetim biçimidir. Genel olarak adil temsil, çoğunluğun yönetimi, çok partili yarışma düzeni, alternatif hükümet şansı, halkın işleri kontrolü, iktidarın sınırlandırılması, hürriyetlerin yaygınlaştırılması, çok seslilik, güçlü bir sivil toplum ve azınlık haklarına saygı gibi temel kavram ve düşüncelere yer veren bir sistemdir. Demokraside bireylerin doğuştan getirilen veya sonradan sağlanan ırk, din, mezhep, sınıf, siyasi düşünce ve kıyafet farklılıkları gibi konularda üstünlük veya mağduriyetleri olmaz.  Kısacası demokrasi eşitlik ve farklılık rejimidir. Toplumdaki iktidar sisteminin, insanlar arasındaki farklılıkları normal görmesi, eşitlik ve farklılıkları zenginlik sayması gerektir.
DEMOKRASİ TÜRLERİ
            Çok farklı demokrasi örneği yaşanmış ve hala da farklı türde demokrasiler denenmektedir. Aralarında çok az fark olsa da sıkça görülen bazıları şunlardır:
            Doğrudan demokrasi: Siyasal karar alma hakkının, çoğunluk yönetimi usulleri çerçevesinde hareket eden bütün yurttaşlar topluluğu tarafından kullanıldığı yönetim tarzı ya da modeli olarak demokrasi, antik Yunan’da doğmuştur. Bu­nunla birlikte, nüfus artışının bir sonucu olarak ve bilgideki uzmanlaşmadan dolayı, doğrudan demokrasiyi belirleyen koşulları ve yurttaşların siyasi karar sürecine katılı­mı, modern devletlerin siyasal yapılarında gerçekleştirilemez olmuştur.
            Plebisitçi demokrasi: Yönetenler ile yönetilenler arasında aracısız bir şekilde işleyen ve "plebisit"lerle gerçekleştirilen demokrasi biçimi. Görünüşe göre bir tür doğrudan demokrasi modeli olmakla beraber, yönetenlerin, duygularına ve önyargılarına hitap etmek suretiyle halkı manipüle etmelerine imkân vermesi bakımından eleştiriye açıktır.
            Temsili demokrasi: Yurttaşların haklarını kişisel olarak değil, seçtikleri, yurttaş­lara karşı sorumlu olan temsilciler aracılı­ğıyla kullandıkları yönetim tarzıdır.
            Liberal veya anayasal demokrasi: Yurttaşların düşünce, ifade, girişim ve dini inanç özgürlüğü gibi haklarını güvence altına almak üzere, çoğunluk iktidarının belirli anayasal kısıtla­malar çerçevesi içinde uygulandığı yönetim modelidir. Bu bağlamda, tüm yurttaşların önemli kararlara etkin bir biçim­de katılması anlamında doğrudan olan verilir.
            Sosyal demokrasi: Kapitalizmin karşısında olan ve insanla­rı sermaye egemenliğinden kurtarmayı amaçlayan görüş, sınıf savaşını kabul etmekle birlikte, ihtilalcı değildir, to­taliterliği ve her tür dikta rejimini reddeder. Sosyalizmi tam olarak reddetmez, ancak devrimle değil barışçı yöntemlerle makul bir sosyal devlet kurmaya çalışır. Marksizmi reddetmemekle birlik­te, onun sosyalizm üzerindeki tekelci etkisine karşı çıkar.
             Çoğulcu demokrasi: Çoğunluğun mutlak hâkimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi anlayışıdır.
            Çoğunlukçu demokrasi veya mutlak demokrasi: Çoğunluğun kararlarının uygulandığı ve bu kararların mutlak olduğu demokrasi çeşididir. Yasalar, azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı gibi etmenler çoğulcu demokraside alınan kararları sınırlandırırken çoğunlukçu demokraside, çoğunluğun aldığı kararlar sınırsız ve mutlaktır.
            Parlamenter Demokrasi: demokratik yönetim biçimleri arasında en yaygın uygulanış şeklidir. Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi demektir. Parlamenter demokrasi ise halkın genel seçimle seçmiş olduğu parlamenterlerin veya milletvekillerinin bir parlamentoca yönetilmesidir.
            Oybirliği demokrasisi: Devlet yönetiminde alınan kararların, oy çokluğuna göre değil oybirliğine göre alındığı bir sistemdir. Belçika ve İsviçre demokrasi sistemleri oybirliği demokrasi sistemine yakındır. Politik kültürlerinde en önemli özellikleri; politik sistemde tek bir baskın gurubun oluşmasının engellenmiş olduğudur.'Kişilerin yanı sıra grupların varlığını onaylayan, kişilerin yanı sıra dini, etnik veya coğrafi vb. gibi temellere sahip belirgin farklı kimlikteki grupların kişilerle eşit öneme sahip olduğunu kabul eden bir demokrasidir.
TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ: Türkiye’de I. Meşrutiyet ile birlikte 1876/77 döneminde meşruti parlamentarizme geçilmiştir. 1908 de II. Meşrutiyetle birlikte bunun ikinci aşaması başlamış, özellikle 1909- 1913 arasında tam bir meşruti demokrasi yaşanmış, yasakların ve keyfi sınırlamaların olmadığı bir dönem görülmüştür. Tam bir çok partili demokrasi kurulmuşken İttihatçılar 1913 de yaptıkları darbe ile bu demokrasiyi bitirmiş ve kendi partilerinin dışındaki diğer partileri kapatmışlardır. Mütareke döneminde 44 adet parti ve dernek faaliyet halindeydi. Cumhuriyet Döneminde ise 1923 - 1946 arasında çok partili rejim denemeleri başarısızlıkla sonuçlanmış, halkın demokrasiye hazır olmadığı iddia edilmiştir. Yani Türkiye'de Cumhuriyet çok partili rejimin bitirilmesi ve Tek-Parti rejiminin kurulması realitesinin kamuflajı durumundadır. 14 Mayıs 1950 de ilk çok partili seçimde iktidar ilk defa el değiştirmiş, zamanın bazı generalleri milletin bu seçimini geçersiz ilan etmek ve askeri müdahale yapmak istemişlerse de, İsmet İnönü milletin seçimine saygılı olduklarını bildirmiştir. Ancak 27 Mayıs 1960 da bir askeri darbe ile DP iktidarı bu kez devrilmiştir. Bundan sonra 1962, 1972, 1980 ve1996 yıllarında benzeri müdahalelerle demokrasi incitilmiş, milletin seçimi ve tercihi geçersiz ilan edilmiştir. Sonuçta Cumhuriyet Dönemimizde 180 kadar parti ve dernek kapatılmış, Türkiye bir partiler mezarlığına dönüşmüştür. Tek parti zihniyetiyle halkın henüz kendi adına karar alabilecek bilince ulaşmamış olmasından sürekli söz edilmiştir.  Hatta zaman zaman faşist ve komünist totaliter rejimlere hayran aydınlar görülmüştür. Bunlar demokrasi düşmanı rejimlerdir. Bunların dışında bir grup aydın da Fransız ihtilalinin Jacobin’lerinden etkilenerek, kendi gibi düşünmeyenleri zorla yönetmeyi, halkı baskı ile çağdaşlaştırmayı seçtiler. Kendilerinin düşüncelerini tartışılmaz doğrular olarak gören, halkı ise kendilerine itaat etmesi gereken “Hasolar- Memolar”, “kasketliler”, “avam sınıfı” veya “göbeğini kaşıyanlar” vb. şekilde adlandıran, dolayısıyla vatandaşı adam edilmesi gerekenler olarak algılayan bu azınlık, cumhuriyet tarihi boyunca Türk siyasetine yön verdi. Aydınlanma kavramı, kendini elit zanneden bu zorba azınlığın dilinden hiç düşmedi. Ancak yine aynı azınlık her türlü iktidarın meşruiyetini sorgulayan, dahası, 'otoritenin sorgulanması' kavramını bir değer olarak benimseyen aydınlanma anlayışına istisnalar getirmekte de mahzur görmedi.

            ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYATIN TERBİYE EDİCİ ETKİLERİNE DAİR
            1946-50 arasında çok partili hayata geçerken zamanın iktidarı programına şunları almıştı:
            1- Doğu’dan sürülmüş olanlar isterlerse tekrar yerlerine dönebileceklerdi. 2-Halktan zorla iane toplanmayacaktı. 3-Valilerin yetkileri anayasaya göre yeniden oluşturulacak, vatandaşın hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması için istinaf mahkemeleri kurulacaktı. 4-Köylülerin kendi okullarını yapma mecburiyetleri hafifletilecekti. 5-Sanayi ham maddelerinin halktan zorla toplanmasına son verilecekti. 6-1947 Kurultayı’nda din dersleri serbest bırakıldı. 7-Üst kademelerin tekelindeki parti meclisinin 40 üyeliği bütün partililere açılacaktı. 8-Parti’de genel başkanca yapılan atamalar delegelerin seçimine bırakıldı. 9-Parti’de mutediller hareketi oluştu. Bunlar muhalefete makul yaklaşıyor, siyasi eleştiriyi ve farklı fikirlerin savunulmasını yasaklamaya karşı çıkıyorlardı. 10-Dernek kurma bu dönemde serbest bırakıldı. 11-Kendilerine muhalif olanlara önceleri “avamdan”, “baldırı çıplak”, “basit kılıklı adamlar” yakıştırmaları yapmalarına rağmen, çok partili dönemde bunların da vatandaş olduğunu kabul ettiler. Cevdet Kerim İncedayı’nın halka “Haso-Memo” demesinin ezikliğini hep hissettiler.(Gerçi hala “bidon kafalı” veya “göbeğini kaşıyan adam” diyenler var ama ne yapalım, zamanla onlar da demokratikleşerek halka saygıyı öğrenir!). 12-Yüksek memurlar da halka saygıyı öğrendi. Artık halkı ciddiye almaya başladılar. 13-Uzun zamandır devam eden ve DP’nin eleştirilerine sebep olan İstanbul’daki sıkıyönetim 1947 de kaldırıldı. 14-Polise mahkeme kararı olmadan tutuklama kararı veren yasalar değiştirildi. 15-“Gizli oy, açık sayım” rezaletine yol açan kanunlar değiştirilerek çok partili demokrasiye hazırlık yapıldı. 16-İstiklal Mahkemeleri kaldırıldı. 17-Seçimlerin denetimi mahkemelere bu dönemde verildi. Daha önce iktidar partisinin eli altındaki hükümet memurları ve hatta jandarma seçim denetimi(!) yapıyorlardı. Mesela 1930 da Serbest Fırka, Belediye Seçimi’ne girme hatasını yapmış(!), içişleri bakanının emri ile valiler sonuçlara müdahale ederek sonuçları SCF aleyhine çevirmişlerdi. Yalnız iki ilin valisi “seçim vatandaşın serbest oylarıyla yapılır, biz oylara saygılıyız” anlayışıyla hareket ederek sonuçlara müdahale etmemiş ve o iki ilde seçimi Fethi Okyar’ın SCF’si kazanmıştı. Bu iki il Samsun ve Silifke idi. Samsun Valisi görevden alındı, Silifke ise ilçe yapıldı. 18-Gerçekleştirilecek reformlar Bayar’a danışılarak yapılıyordu. Bu da iki parti arasında iyi ilişkileri mümkün kılıyor; o ilişkiler de halka yansıyordu. Yani vatandaşlar arasında siyasi husumet azalıyordu. 19-Ş.Günaltay Hükümeti dini eğitim, basın yayın ve siyasi haklar konusunda liberal açılımlar getirmişti. Okullarda din dersleri, İmam Hatip ve İlahiyat fakültesinin kurulması bu sırada gerçekleşti. Bunu vatandaş takdir etmişti. 20-Özel sermayeye yeni faaliyet alanları verildi. 21-Gazete kapatma yetkisi hükümetten alınıp mahkemelere verildi. 22-Üniversitelere idari muhtariyet tanındı. 23-Yol vergisi, toprak mahsulleri vergisi ve varlık vergisi gibi yüz kızartıcı uygulamaların yanlışlığı kabul ve bir daha tekrar edilmeyeceği ilan edildi. 24-Basına yeni ve demokratik haklar verildi.
 Kemal Karpat’ın ifadesiyle, “Halk Partisi yirmi beş yıl içinde koyduğu hürriyeti kısıtlayan kararları birkaç ay içinde ya ortadan kaldırdı, ya da çok gevşetti. Böylece, belli derecede bir serbestleşmeye müsaade ettikten sonra genel seçimleri 21 Temmuz 1946 tarihinde yaptı.” Ancak bu seçim o meşhur “açık oy gizli tasnif” uygulamaları ve kamu görevlilerinin vatandaşın oyuna müdahalesi şikâyetleri içinde yapılmıştı.
            Sonuç olarak, çok partili hayat bizzat “tek parti” ye bile eğitici katkılar sunmuş, hem bu partimizi, hem de demokrasimizi geliştirici bir rol oynamıştır.
            Sınıf yapımız, insan ve devlet anlayışımız demokrasiyi bir çözüm olarak geliştiren ülkelerden farklı olduğu için bizde DEMOKRASİ ARAYIŞLARI samimi değildir. Diğer bir ifade ile bu toprak, meselelerine “demokrasi” adlı bir çözüm reçetesi geliştirmemiştir. Ortaçağdan kalma toprak ağalarına ve papazların tahakkümüne karşı Paris ve Londra’da aşağı sınıfların desteğini almak için onlara çapulculuk ruhu aşılayan ve faaliyetine “revolution” diyen bir zümrenin kendi problemlerine buldukları çözümün adıdır demokrasi. Dolayısıyla biz kendi dertlerimize çare olacak kendi rejimimizi (demokrasimizi) geliştirmeliydik. Bunu yapmadık ve şiş göbekli Fransız Burjuvasının hazır ceketini üzerimize geçirdiler. Ve onu işimize geldiği zaman hatırladık.

BU ÜLKEDE HER DÖNEMİN MAĞDURLARI DEMOKRASİ İSTER. ZAMAN GELİR, ROLLER DEĞİŞİR, İKTİDAR VE KAMU GÜCÜ EL DEĞİŞTİRİRSE, BU DEMOKRASİ ÂŞIKLARI DEMOKRASİYİ UNUTURLAR. DÜNÜN ZALİMLERİ MAĞDUR OLUR VE O ZAMAN ONLAR DA DEMOKRASİYİ BİR ÇIRPIDA HATIRLAYIVERİRLER. YANİ BU ÜLKEDE HAKSIZLIKLARIN DEMOKRASİYİ HATIRLATMAK GİBİ BİR OLUMLU ROLÜ BİLE VARDIR. DOLAYISIYLA 27 MAYIS, 12 EYLÜL VE  28 ŞUBAT SÜRECLERİ DARBE KÜLTÜRÜNE EN BÜYÜK DARBEYİ İNDİREN DÖNEMLER OLMUŞLARDIR NETEKİM!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder