2 Şubat 2014 Pazar

MENE TEKEL FERES

                                STATÜKO’NUN “MENE TEKEL PERES”İ
                                                                                                                Doç. Dr. Fahri SAKAL
                                                                                        
            Babil binlerce yıl boyu dünyanın en büyük ve en mamur şehri olmanın verdiği güven ve kibirle asma bahçeleri ve efsanevi kulesinin gölgesinde ihtişamını sürdürürken Melik(kral) Baltazar da mağrurane eğlence âleminde içtiği şaraplarla sarhoş ve dilberlerin danslarını izlerken mest haliyle kendinden geçmişti. Açlık ve sefalet içindeki köleler onlara hizmet ederken, şuh nedimeler ve sâkîler iyş ü işret demini ve mey meclisini tamamlıyorlardı. Derken mest ve mahmur gözler duvarda görünmez bir elin yazdığı alevden bir yazı görürler: Mene, Tekel Peres. Herkes irkilir. İlmi irfanı yettiğince okumaya çalışırlar, ancak hiç kimse ne demek olduğunu anlayamaz. Baltazar hayret içinde kalmıştır. Bilge Danyal çağrılır ve sorarlar. Danyal Peygamber tarihin en meşhur şifrelerinden biri olan bu üç ateşten ifadeyi okur ve açıklar. “Mene: Tanrı buyuruyor ki, hâkimiyet yılların sayıldı ve sona erdirildi, Tekel, tartıldın hâkimiyet için yetersiz bulundun; Peres, ülken Medler ve Persler arasında taksim edildi.” Sonrası malum, o gece bir isyan çıkar, Baltazar öldürülür, sonrasında Persler Babil’i işgal ederler…

            Bizdeki mevcut siyasi durum nedense bana Babil ve Baltazar’ın hazin sonunu hatırlatıyor. Ülkelerini batırmış insanların, geçmişte birbirlerini kurşunlamış militanların, büyük ekonomik krizden sorumlu politikacı ve bürokratların siyasi söz ve tavırlarını bir yere kadar anlıyorduk. Ancak şimdilerde işbirliğine girmeleri, merkez sağa küfredenlerin bu cenahın adamlarını kendi inanmış yoldaş ve ülküdaşları yerine milletvekili adayı göstermeleri anlaşılır değildir. İki partiye birden dışarıdan bir babanın eli değmiş gibi bir manzara seziliyor. Kelin ilacı olsa kendi başına sürer. Bu adaylar CHP ve MHP’ye kesinlikle oy kazandırmayacaktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Kendileri de biliyorlar. O halde bu iki fırkanın içi neden davalarına inanmayanlarla dolduruldu diye sormak gerek.

            Bu sorunun cevabını alınca görüyoruz ki Türkiye’de Ergenekon bir vakıa imiş. İki cenah birden onu savunmak için mevzilenmeye hazırlanıyor. Onu yani kendilerini, statükoyu, yıllardır sövdükleri kurulu düzeni savunmak için yapılan bir aday belirlenmesi söz konusudur. Statüko yeni dönemde direnişini daha sertleştirecek ve değişim istemeyenler, düşman saflarda bile olsalar işbirliği yapacaklar. Dün savundukları ve kendilerince haklı davalarını bugün statüko adına gerekirse unutmaya hazırlar. Bu MHP bünyesinde bir yere kadar hazmedilebilir, çünkü onlar lider böyle buyurdu denince, bu buyruğu sorgulamadan ona itaate amade bir camiadır. Ama CHP’de neler olacağını gerçekten merak ediyoruz. Yıllardır duyduğumuz sloganlar ve söylemler, merkez sağın satılmışlığı, Amerikancılığı, kapitalistliği, anti demokratlığı vs. bir yana sol ve sosyal demokrat sloganlar nerede? Doğrusunu isterseniz “Dersimli analar” ne evlatlar doğurmuş, şimdi daha iyi anlıyoruz. Birinci raund Dersimliler 3, Baykalcılar, sosyal demokrasi ve ulusalcılık 0. Gollerin pasını da verenler kendileridir.

            Sertleşmenin diğer belirtileri daha da vahimdir. Bu beyler rüzgâr ekiyorlar, fırtına biçeceklerini bile bile. Türkiye’yi karıştırmak ve 70 ve 80’li yılları geri getirmek için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar.  Öğrenci grupları oluşturuluyor ki bu uygulamalar darbeci ve Ergenekon’cu istikamette “öğrencileri kullanalım” kararının gerçekleştirilmesidir. Bu azınlık sanki iktidar partisini sokağa çıkamaz hale getirmek ister gibidir. Başbakan stat açılışına gider, ıslıklanır, adı demokratik tepki olur. Rektörlerle toplantı yapar, militanlar öğrenci kimliği altında orayı basmak ister. Bazılarına yumurta kimine de domates atarlar. Yüzde 1 oyu olmayan en uçta sol partilerin temsilcileri yıllardır üniversitelerde konferanslar verir, geniş sağ çoğunluk demokratik olgunluk gösterir; ama şimdi yüzde 48 oyla iktidar partisini akılları sıra hiçbir yerde konuşturmamaya çalışırlar. Ya o yüzde 48’lik gruba yakın duranların da desteği ile oluşacak yüzde 75’lik çoğunluk da bu militan azınlığı protesto etmeye kalkarsa, o zaman gidecek yerleri kalmayacağını düşünmezler mi? Sen şirretlik yaparak yüzde 1 veya koalisyonunla birlikte 3’lük bir azınlık olarak insanları protesto etmek adı altında rahatsız ediyorsan bu senin ne kadar müsamahasız ve anti demokrat olduğunu gösterir. Bu hoşgörüsüz ve militan tavır kendilerinin karşısındaki 75’lik camiada olsa ne olur, diye düşünmeleri veya akıl hocalarının kendilerini uyarması vakti geçmektedir.

            Son günlerde bu zihniyet Sayın Başbakan’ın kerimelerine de tiyatro salonunda aynı saygısız tavırla hakaret etmiştir. Bunlar gerçi ezelden beri böyle idiler. Halk düşmanı, din düşmanı ve medeniyet düşmanı idiler. Halk düşmanı olduklarını Tek Parti döneminde halka “Haso-Memo”, “kasketliler”, “baldırı çıplaklar” diyerek ispatladılar. Biz bu tavırlarını Tek Partinin Muhalefet Anlayışı adlı kitabımızda anlatmış bulunuyoruz. Aynı anlayışlarının elan sürdüğünü de “göbeğini kaşıyan adam”, “bidon kafalılar”, “Türkiye’nin yüzde yetmişi aptal” “çobanın oyu…” gibi sözlerle ve bazı entellerin Baltazar gibi “tıksırıncaya kadar” içip sarhoş olamadıkları için yurdu terk etme isteklerinden anlıyoruz. Din düşmanı olduklarını Sultan Ahmed ve Selimiye’yi müzeye çevirme hesaplarından ve İstanbul’da birçok camiyi mühimmat deposu olarak kullanmalarından anlıyoruz. Tapınak Fahişeleri benzetmesini Fatih’deki Camilere ve cemaatlerine yakıştıran kadına verdikleri destekten anlıyoruz. Medeniyet düşmanı olduklarını kendilerinin dışında herkesi gayri meşru yolda gören ve tek partili rejimi hala kutsayan hallerinden anlıyoruz. Tiyatro veya diğer sanatları kendileri gibi düşünmeyen ve giyinmeyen, mesela başörtü takan birilerinin izlememesini düşünmelerinden anlıyoruz. Her ciddi yatırım karşısında ona “hayır” çeken ve Türkiye’ye yatırım gelecek diye ödlerinin kopmasından anlıyoruz.

            Bütün bunlar statükonun Türkiye’yi germeye odaklandığını gösteriyor. Farklı görüşlerdeki kurulu düzen sahipleri işbirliği yaparak 1908’den beri gelen iktidarlarını sürdürmek istemektedirler. Ancak biz Hasolar veya yanı başımızdaki Memolar da artık felsefe, iktisat, tarih, sosyoloji, sanat, bilim ve benzeri alanlarla meşgul olup ilim irfan ediniyoruz. Bu günün Türkiyesi’nde yaşayan insanlar sevdiği liderin idamı için oy verirken neye “evet” dediğini bilmeyen insanlar değildir.

            Statüko direnmek için kölelerini tahrik ediyor, toplumu germeye çalışıyor. Müthiş iktidarını sürdürme yolunda akıl almaz işler yapıyor. Asıl beklentimiz kölelerin uyanmasıdır.

            Duvarda MENE TEKEL FERES ibaresi tam aşikâr olarak seçiliyor. Ancak mahmur, mağrur ve kibirli elit onu fark edecek mi? Bilemiyoruz. Okuyacak ve onları uyaracak bir Danyal da yok.
           

            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder