2 Şubat 2014 Pazar

TEK PARTİ'NİN VATANDAŞLARI VE ÖTEKİLEŞTİRDİKLERİ

History Studies
Volume 1/1 2009
TEK PARTİ’NİN VATANDASLARI VE ÖTEKİLEŞTİRDİKLERİ
Fahri SAKAL·
ÖZET
Türkiye’de Cumhuriyet idaresi kurulurken yeni bir insan
tipini de yaratarak adeta yeni bir “ulus insasını” hedeflemislerdi.
Bu yeni insan batılı, cumhuriyetçi, laik, biraz milliyetçi, biraz Türk
olacaktı. Dindar Sünni istenmiyor, ama alevi veya dönme de
istenmiyordu. Asırı milliyetçilik reddediliyor, ama Kürt, Çerkez ve
Arap gibi unsurlar de ulus insası için kabul edilmiyordu. Bunlar
suçlanan bir üslup ile anılıyorlardı. Etnik kökenler zaman zaman
ırkçı yaklasımlarla, dinî ve mezhebî kökenler de dinci ifadelerle
anlatılıyordu. Bunların dısında avam sınıfı ve partili olmayanlar da
bu sayılanlarla birlikte ötekilestiriliyordu.
Bu yeni insan CHP’li, Türk, Müslüman, Sünni, laik, batılı
ise makbul vatandas sayılıyor; muhalif partili, muhalif ideolojili,
gayri Türk, dindar, dönme, Alevi ve doğu değerlerinde yasayan biri
ise dıslanıyor. Bu haliyle ülkenin tamamına hükmeden ve bütün
kurumlarda temsil edilen tek parti ülkedeki insanların büyük
çoğunluğunu karsısına almıs bulunuyordu. Dolayısıyla halkla
kendisinin arasına kalın bir duvarı kendisi örmüs oluyordu.
Anahtar Kelimeler: Türkiye’de Tek Parti Yönetimi, CHP,
DP, Đktidar, Muhalefet, Demokrasi, Totaliter Rejimler, Ulus Devlet,
Alevi, Sünni, Doğu, Azınlıklar.
ONE PARTY’S CITIZENS AND THE OTHERHINGS
ABSTRACT
During the construction of republican government a new
kind of citizen had wanted to be created to reconstruct the nation.
That new kind of citizens had been conceived as westerner,
republican, secular, rather nationalist and rather Turkish.
Religious Sunni citizens weren’t desired notwithstanding Alevi nor
dönme. Chaunivism was rejected but Kurds, Circassians or Arabs
· Doç. Dr. Ondokuz Mayıs Ün. Edebiyat Fak. Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 135
History Studies
Volume 1/1 2009
were not desired in that reconstructed nation, either. They were
mentioned as accused. Sometimes etnic backgrounds were
explained by racist approaches and ecclesiastical backgrounds
were mentioned by religious expressions. The common herd and
people, who were not member of party, had been othering, too.
This new kind of people were wished to be member of RPP,
Turk, Muslim, Sunni, secular, but not member of opposing party,
non-Turkish, religious, dönme, Alevi nor orriental, because those
were accepted as “other”. In this stuation One Party, that
dominated all the country and was represented at all institutions,
was against to a large part of the population. Consequantly, he had
built a thick wall against to public by himself.
Key Words: One Party Government in Turkey, CHP, DP,
Efficiency, Opposition, Democracy, Totalitarian Regime, Nation
State, Alevi, Sunni, Orient, Minorities
Giris: Tek Partiler ve Rejimleri:
Tek parti rejimleri hakkında oldukça genis bir yayın ağı olusmus, bu
rejim anlayısının mahiyeti ve uygulamaları bütün ayrıntısı ile ve yeterince
açıklanmıstır.1 Bunlardan anladığımıza göre aslında “Tek Parti” ifadesi hedefi
istikametine doğru atılmayan bir ok gibidir, diğer bir ifade ile “tek” ve “parti”
kelimeleri anlamları icabı bir arada kullanılmaması gerekiyor. Zira “parti” parça,
kısım, bölüm gibi anlamlara geliyor ve “tek” olunca da bir ülkenin siyasi alnını
rakiplere yer ayırmadan kendisi “tek basına” dolduruyor. Bu durumda ülke
siyasetinin tamamına hâkim olduğundan biraz “total” i çağrıstırıyor. Maurice
Duverger ve Raymond Aron da tek parti rejimlerini bu açıdan değerlendirmisler
ve bu siyasi yapıların totaliter kimliğe bürünmelerinin kolay olduğunda
birlesmislerdir.2 Sözünü ettiğimiz bu durumu Cemil Koçak da aynı cihetten
değerlendirerek Türk Tek Partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin adının
1 Bu alanda kısa bir kitabiyat hatırlatması: Mete Tunçay, T.C.’de Tek-Parti Yönetimi’nin
Kurulması (1923-1931), 2. bas. Cem Yay. Đst. 1989; M. Duverger, Siyasi Partiler, 3. bas. Bilgi
Yay. Ank. 1986; Raymond Aron, Demokrasi ve Totalitarizm, M.E. Basımevi, Đst. 1976; T. Zafer
Tunaya, Türkiye’de siyasi Partiler, Arba Yay. Đst. 1995. Fahri Sakal, Çok Partili Döneme
Geçiste Tek Parti’nin Muhalefet Anlayısı, Etüt Yay. Samsun, 2008.
2 Aron, s. 58 -75; Duverger, s. 335 -365.
136 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
Cumhuriyet Halk Birliği olmasının daha anlamlı ve daha sık düseceğini ileri
sürmüstür3 ki bizce de doğrudur. Siyaset bilimcileri bu partiyi tam totaliter
görmemekle beraber, mahiyeti icabı “Tek parti” rejimlerinin totaliterliğe
meyillerinin kaçınılmaz olduğunu hatırlatarak, Türkiye’deki rejimin de bu açıdan
malul olduğunda fikir birliği etmislerdir.
Tek parti kendi içinde tutarlı görülse bile, bir ideolojiye dayanınca, kendi
kendisini tutarsızlık hastalığına duçar ediyor. Söyle ki, tarihte gördüğümüz birçok
monarsi, aristokrasi ve tiranlıklar gibi bir ideolojiye dayanmayan rejimlerde
insanlar egemen güce itaat edince mesele bitiyor; ama tek parti iktidarı bir
ideolojiye dayanınca, onun karsıtı olan ideolojileri yasaklaması gerekir ve hep
yasaklamıstır. Yasaklamazsa yasamasına izin verdiği fikirler tek parti
ideolojisinin karsısına rakip partileri çıkaracaklar ve rejim çok partili sisteme
dönüsecek ve tek parti rejimi bitecektir. Bunu bildikleri için-bildikleri halde-, bir
ideolojiye bağlanan tek parti rejimleri kendi ideolojilerinin dısında her fikri
yasaklamaya, toplumun içindeki her fikri, toplumsal sınıf ve zümreyi kendi içinde
temsil etmeye çalısmıslar, yani “total”e hitap etme iddiasında bulunmuslardır.
Dolayısıyla hem “parti”(parça, kısım, bölüm) anlamına gelen bir isim tasımak
hem de “total”(parçaların tamamı, toplamı) gibi bir uygulama yapmak gibi bir
çeliskiye yol açılmıs oluyor. Partidirler, bir parça veya bir bölüm eshasın fikrini
temsil ederler, ama bu fikri toplumun tamamına dayatmak, kendilerinin
dısındakileri yok farz etmek gibi bir konuma düsmektedirler. Đste bu hal onları
totalitarizme götüren yoldur. R. Aron totaliter rejimleri anlatırken bunu çok net
ifade etmistir: Totaliter sistemde politika yapma tekeli bir partiye mahsustur, bu
tekelci parti bir ideolojiyi devlet ideolojisi (resmi ideoloji) haline getirmistir.
Devlet bu resmi ideolojiyi yaymak için kuvvet vasıtaları ve kamuoyu araçlarını
tekelinde tutar. Ekonomi, bilim ve kültür gibi isler de devletin elinde olduğundan
bu islere tamamen resmi ideoloji gözlüğü ile bakılır. Böylece her sey devletin isi
ve her sey ideolojiye bağlandığından ekonomi, bilim, kültür ve diğer mesleki
islerdeki bir hata aynı zamanda ideolojik bir sapma ve devlet partisine (dolayısıyla
devlete) bir meydan okuma gibi algılanır. Sonuçta tam bir asker-polis-istihbarat
denetimi ve kontrolü baslar ki, bu bir ideolojik ve totaliter terördür.4
Türkiye’de Tek Partili dönemdeki siyasi yapı Fasist ve Komünist tek
partilerin uygulamalarına tam olarak benzememistir. Ancak bir “Tek Parti”
uygulaması, “Tek Adam” ideolojisi, devletlestirilen kamuoyu araçları, kuvvet
3 C. Koçak, Türkiye’de Milli Sef Dönemi, C. II, Đletisim Yay. Đst. 2007, s. 310.
4 Aron, s. 284-285.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 137
History Studies
Volume 1/1 2009
araçları, ekonomi, bilim, kültür ve eğitim kurumlarında partinin tam hâkimiyeti
gibi durumlardan dolayı Türkiye sistemi totaliter rejimlere yaklasmıstır. Bu da
bizzat Atatürk tarafından ifade edilen cumhuriyetin ve halkçılığın hiçbir ilkesine
uygun düsmemektedir. Bu anlayısın sonunda Tek Parti mensupları hâkim
oldukları devlet ve toplum güçlerini de kullanarak kendilerinin dısında
gördüklerini, hatta kendi partilerinde olup da kendilerine rakip olanları bile çok
keskin ifadelerle karalamıs ve ötekilestirmislerdir.
Halka Karsı Asker ve Bürokratların Kullanılması:
Biz Tek Parti’nin bu politikasını halkla kendisinin arasına ördüğü bir
duvar gibi görme eğilimindeyiz. Bunun birinci ve doğrudan delili jandarmanın
halka karsı kullanılmasıdır. Türkiye’nin olaylı 1946 seçimi halkın hafızasından
silinmemisken ondan sonra yapılan ilk muhtar seçimlerinde tekrar benzer baskı ve
haksızlıklar yapılmıstı. Mersin Aslanköy’de seçim sandığını jandarmanın ve Tek
Parti yetkililerinin köylülerden almak istemesi halkı süphelendirmisti. Bunun
üzerine sandığı ve verdikleri oyları korumak ve sonuçların değistirilmesini
engellemek isteyen köylülerin içlerinde hamile ve bebekli kadınlar da olduğu
halde tutuklanıp Konya’ya sürülmeleri ve orada 11 ay cezaevinde kalmaları bunun
en çarpıcı örneğidir.5 Bazı yörelerde ve özellikle Çubuk’ta kaymakamın ve
jandarmanın halktan bazılarının bıyığını yoldurduğu suçlamaları6 ve jandarmanın
köylüyü belli yerlerde “bir ejderha gibi beklediğini”7 ileri süren görüsler
baskıların siddetini anlatmaya yeterlidir. Jandarmanın yetkili ve etkili olduğu
kırsal kesimlerde özellikle muhtar seçimlerinde birçok baskılar yapılmıstı.
Aslanköy’deki haksız tutuklamalar ve Çubuk’taki sakal ve bıyık yoldurma
olayları seçim sırasında yasanmıstır. Bunların dısında Gümüshane, Konya, Đzmir,
Afyon, Çorum ve Amasya gibi yerlerde de seçimlerde jandarmanın köylüye baskı
yaptığı haberleri yayılmıstı.8 Seçim dısı zamanlarda da jandarma korkusu geçerli
idi. Köylü kadınların sehir ve kasabalara inince baslarındaki basörtülerin zorla
alındığı ve yırtılıp sokağa atıldığı bazı yörelerde söylenmektedir.9 Köylü
insanların sehirlere ve bilhassa bazı sözde elit semtlere inmesine getirilen yasaklar
ise bugün için sıradan bilgilerdir. Köyden sehre inebilenler de sehirliden,
5 Sakal, s. 65.
6 Basbakanlık Cumhuriyet Arsivi (BCA),Basbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü Katalogu
(BÖKMK), 030,01/ 66.408.6 ve 030,01/ 65.406.1; Samet Ağaoğlu, Siyasi Günlük Demokrat
Partinin Kurulusu, Đletisim Yay. Đst. 1992, s. 38-39.
7 Cumhuriyet Gazetesi, 23 Mart 1950, “Dün mecliste sert tartısmalar oldu.”
8 Cumhuriyet, 4 Mart 1947 ve 3 Mayıs 1950.
9 Bu görüsler Giresun köylerinde yaslı kadınlar tarafından söylenmektedir.
138 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
askerden, bürokratlardan ve hatta kamu binalarından ve onların önünden
geçmekten korkuyorlardı.10
Askerin CHP’lilesmesi ile ilgili elimizde pek çok bilgi ve belge vardır.
Bunlardan biri, Emekli Veteriner Tümgeneral Ali Karadeniz’in “S. Genel Yüksek
Baskanım” seklinde bozuk bir Türkçe ile baslayan mektubudur.11 General
mektubunda özetle emeklilikle beraber halkla temasa basladığını ve
Demokratların yüzde 95 oranda halkı saflarına çektiğini, CHP’nin bunu
basaramadığını, bütün köylerin Demokrat olup parti levhasını “cami kapusuna
asmıs” olduklarını, küçük subayların da demokratlastığını, ancak yüksek
sosyeteye nüfuz edemediklerini anlatmaktadır. Yazının sonuna doğru bütün
köylerin demokrat olmasına rağmen seçimi nasıl kazandıklarını daha sonra
“vicahen” açıklayacağını anlatarak yazısını bitirmistir. 25 Eylül 1946 tarihli bu
mektupta “bütün köyler kâmilen Demokrat” “ama yüksek sosyeteye
ulasamamıslar”, “yine de seçimi kazandık, bunun cevabını vicahen arz
edeceğim” ifadeleri 46 seçimini halk çoğunluğunun değil, yüksek sosyete ve
yüksek generallerin nasıl kazandırdıklarını anlatıyor. Tabii olarak böyle
metotlarla, seçim sonucu ile oynanırsa seçim kazanılabilir, ama halkın gönlü
kazanılamaz; halk kendisini iktidar elitlerinin dısına itilmis görür.
Tek parti döneminde, özellikle II. Dünya Harbi sırasındaki iktisat
politikası bir hükümet-parti-asker ve sivil memur dayanısmasına dönüsmüstür.
Karneli yıllarda öyle yolsuzluklar da yapılmıstır ki hamalların sırtında tasınırken
sokaklara düsen sahte karneler için yasal takibat bile yapılamamıs, yakalananlar
“bu sahte vesikalar tam taklit sayılmaz, çünkü su kösedeki çizgilerden birisi tam
aslına benzemiyor.” diye suçun sübut etmediğini iddia edebilmis, ilginç olanı da
bu savunma geçerli sayılabilmistir.12 Bu CHP - bürokrasi dayanısması sonunda
halkın genis kesimleri devlet partisinden soğumus ve DP’nin ortaya çıkmasının ve
iktidara gelmesinin temel amillerinden biri olmustur. Memur asker ve esraf partisi
haline gelen CHP ise bu durumu kabullenememis, var olan elitist tavırları daha da
güçlenerek her seyi kendilerinin yapabileceğini, hatta memlekete komünizm
lazımsa onu bile kendilerinin getireceğini, “Haso-Memo” diye adlandırdığı genis
halk kesimlerinin seçimlerinin bile gayri mesru olduğunu söyleyebilmislerdir.
10 Giresun’a bağlı Yenicehisar Köyü muhtarı o dönemde Kesap ilçesine inince
Kaymakamlığa girip köylülerle ve göreviyle ilgili isleri yapmaya korktuğundan orada hamallık
yapan bir köylüsüne isleri havale edermis! Bu bilgiyi adı geçen köylülerden dinledik.
11 BCA, Cumhuriyet Halk Partisi Katalogu (CHPK), 490. 01/ 440. 1823. 2.
12 Fatih Tuğluoğlu, Tek Parti Döneminde Hükümet Memur Dayanısması” Atatürk Yolu
Dergisi, S. 27-28, Mayıs- Kasım 2001, s. 368-372 (özellikle 53 nolu not.)
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 139
History Studies
Volume 1/1 2009
Parti Dısında Necat Yoktur:
Ortaçağda kilisenin insanlar üzerindeki tahakkümünü açıklayan “kilise
dısında necat (kurtulus) yoktur” inancının bir benzeri 19. ve 20. yüzyıllarda tek
parti rejimleri tarafından uygulamaya konulmustur. Türkiye örneğini ele alacak
olursak sunu söyleyebiliriz: Parti devlete hâkim olduğu gibi toplumun bütün
kurum ve birimlerine de hâkimdir. Öyle ki okullarda kurulmus bulunan Halkevi
Kolları vasıtası ile öğrenciler bile partili yapılmaya çalısılmıstır. Öğretmenlerin
partili olması istenirken “Türk öğretmeni elbet atasının partisine girmelidir”
denir, ancak ufukta baska bir partinin kurulması söz konusu olunca bu durumda
“öğretmen siyaset yapamaz, dolayısıyla partiye girmemelidir” derlerdi. Parti
aleyhtarlarının kamu islerinden tasfiyesine dair de kararlar alınmıstı.13
Tek Parti idarecilerine göre partili kadrolar bastaki liderleri ile birlikte
“kurucu”, “kurtarıcı”, “yol gösterici” ve “terbiye edici” idi. Bu anlayıstaki tek
parti idareleri ister istemez partili elitleri birinci sınıf insan görme
eğilimindedirler. Partilerinden olmayanlara veya karsı olanlara ise su sıfatları
kullanıyorlardı: “kasketli, avamdan, Haso-Memo, zevzekler, baldırı çıplaklar.”14
Celal Bayar propaganda için Samsun’a geldiğinde “ekserisi esnaf, boyacı, kadın
ve çocuklardan mürekkep… halk”15 topluluğu tarafından karsılanmıs! Bu raporu
zamanın Samsun Valisi 7 Ekim 1946 tarihli sifre ile bildirmistir. Demek ki Vali
Bey’in yapacak baska isi yokmus. Aynı sekilde Bayar propaganda için Söke’ye
varınca orada da “ekserisi hamal, bir kısmı da terzi, kunduracı ve kahveci
esnafından tesekkül etmis” kisiler tarafından karsılamıs.16 Đzmir’e vardığında ise
durum değismemis, orada da Bayar “ayak takımı” tarafından istikbal edilmisti.17
Valinin bu yazdıkları kadar garabet eseri, hatta daha vahimi 8 Haziran
1947 tarihinde CHP Torul Đlçe baskanının muhtar seçimi ile ilgili su yazısıdır:
“Partimiz seçimi kazanamamıstır. Seçimin Danıstay’ca bozulması için
basvurulmustur.” “Seçimin bozulmasının temini ve sonucunun emri…” Genel
Sekreterliğe yazılmıstı.18 Kazanamadığı seçimi Danıstay’da kazanmak isteyen,
asker memurlardan sonra hukuk sistemini de halkın karsısına koyan bu anlayısın
13 BCA, CHP K. 4490. 01/ 728.493.1.
14 F. Sakal, s. 204 -210.
15 BCA, BÖKMK 030. 01/ 65. 403. 4.
16 BCA, BÖKMK 030. 01/ 65. 405. 9.
17 Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi Sosyal Ekonomik ve Kültürel Temeller, Afa
Yay. Đst. 1996. s. 159.
18 BCA, CHPK 490. 01/ 238. 947.
140 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
diğer bir örneği Turhan Feyzioğlu’nun babası Necmeddin Feyzioğlu tarafından
sergilenmistir. Feyzioğlu, Kayseri il baskanı ve avukat olarak partililerin
davalarına da bakıyordu. Devlet partisinin il baskanı bir partiliyi savunuyor, acaba
hangi yargıç adaleti tam olarak tecelli ettirebilirdi. “Bir partili arkadasımız
aleyhinde açılmıs dava, mahiyeti itibarıyla arkadasımızın müdafaasını lüzumlu
kıldığından bu dava Bünyan ilçesi baskanı ve tarafımdan müdafaa edilmistir.
Diğer bir arkadasımız aleyhindeki aynı mahiyette açılan diğer bir dava da
vaktinde haber alınamadığından müdafaa edilememis, arkadasımızın tecilsiz
mahkûmiyeti ile neticelenmistir. Temyizde hükümler bozulursa icab eden
yapılacaktır.”19
Kayseri’den baska bir örneğimiz de bütün isler partililerin elinde
olduğunu göstermektedir. Sehirde Faik Seler Parti il baskanı iken Belediye Reisi
seçilmis, tüzük ve kanun gereği il baskanlığından ayrılmıstır. “Fakat fiilen partide
en fazla alakadar olan odur. Müdafaa-i Hukuk’tan beri parti islerinde ve
reisliklerinde bulunmus olan bu arkadas, üzerine aldığı her vazifede partiye
sadakat ve liyakatini göstermis ve hükümetle isbirliği yapmak hususunda her
fırsattan istifade etmistir. Son defa seçilmis olduğu Varlık Vergisi
Komisyonu’nda vali ve defterdara zahir olarak muvazeneyi temin etmistir….
Fevzi Kızıklı ve Mehmet Göbülük ise Varlık Vergisi Komisyonu’nda uhdelerine
düsen vazifeyi, beklenen sekilde sadakatle ifa edememislerdir.”20 Bunun gibi
partililerin her konuda ve her görevde bulunmaları Tek Parti döneminin rutin
islerindendir. Teftis raporlarında partililerin birçok görevi üstlendikleri, adeta
baskalarına faaliyet alanı bırakmadıkları görülmektedir: “Parti namzedi olarak
mahallin resmi ve hususi islerinde bulunan arkadaslar iyi kimselerdir. Çivril’de
Çocuk Esirgeme, Kızılay, Türk Hava, Ulusal Ekonomi ve Artırım kurumları
vardır. Bu tesekküllerin basında bulunan arkadaslar memur, muallim ve
partililerdir.” Buldan için de aynı notun parti müfettisi tarafından düsülmüs
olduğunu görüyoruz: “Bu tesekküllerin basında bulunan arkadaslar doktor,
memur ve partili kimselerdir.”21 Kütahya için de benzer rapor elimizde
bulunmaktadır: “Bütün bu tesekküller partilidirler.”22 Bu doğrultuda yurdun her
tarafından gelmis raporlar vardır, biz son örneğimizi Silifke’den veriyoruz:
19 BCA, CHPK 490. 01/ 169. 672. 1.
20 BCA, CHPK 490. 01/ 273. 1094. 1.
21 BCA, CHPK 490. 01/ 273. 1093. 1 (18. 05. 1943, Yozgat Mebusu ve Denizli Müfettisi
Ziya Arkant).
22 BCA, CHPK 490. 01/ 274. 1097. 1 (22. 12. 1942, Kütahya Bölge Müfettisi Giresun
Mebusu Dr. Hasan Vasıf Somyürek).
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 141
History Studies
Volume 1/1 2009
“Silifke’de T.H.K., Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Ticaret ve Ziraat Odaları
vardır. Bunların hepsinin idare heyetleri partilidir.”23 Partililerin her tarafa hâkim
olmaları partisiz halka karsı bir tahakküm vaziyetine dönüstüğü gibi partililer
arasında bile haksızlıklara yol açıyordu. Parti Nizamnamesinin 162. maddesine
göre bir kisi birden fazla görev üstlenmemesi gerektiği halde, özellikle halkın
cahil görüldüğü geri kalmıs yörelerde bazı partililer bütün devlet ve parti
görevlerini üçer-beser paylasıyordu. Parti müfettislerinden Mitat24 Aydın, Maras
ili teftisinde il baskanı Rıza Çuhadar’ın parti reisi, halkevi reisi, belediye azası,
ziraat odası reisi ve çeltik komisyonu üyesi olduğunu tespit etmistir. Görevlerini
nizamnamenin gösterdiği hadde çekmesi kendisinden istendiğinde, son güne
kadar direnmis ve son günü Halkevi reisliğinden çekilmis ve yerine belediye reisi
“intihap edilmis”(!) o da vali olunca Halkevi reisliği Nedim Yazıcı’ya geçmistir.25
Görüldüğü üzere biri fazla görev almıs diye makamından alınıyor, ama onun
yerine o göreve bir baska görev ve makam sahibi “intihap ediliyor”, sonra da o
kisi vali oluyor. Burada çok dar bir elit zümre arasında makamlar paylasılmıs ve
halka kapalı tutulmustur. Diğer illerde de bu büyük ölçüde bu isler böyledir.
Çünkü parti nüfuzu o zamanlar çok güçlü bir faktördür. Vali, il baskanı, belediye
baskanı ve halkevi baskanı ve bunların meclis üyeleri ildeki devleti
olusturuyorlar. Basın da bu kisilerin ve partinin kontrolünde olduğunu
hatırlatalım. Halk kesimleri bunların arasına giremiyor. Çünkü bunlar büyük
ölçüde parti nüfuzunu istismar etmekte idi ve bu istismarlar parti müfettislerinin
raporlarına kadar girmistir.26
Normal vatandaslar bir yana Parti içinde de makam mevki kapma
yarısında ölçüler zorlanıyordu. Maras Bölge Müfettisi ve Trabzon Mebusu M.
Aydın’ın su yazdıkları bu cihetten bilgi vericidir:27 “Zuhura gelen ihtilaflar
hakkında bir fikir verebilmek için bir vali ile bir ihtiyar parti baskanı arasında
geçen karakteristik bir muhavereyi arz edeceğim. Vali sin ve malumat itibarı ile
ihtiyar gördüğü kaza parti reislerinden birisine, yerini daha genç ve daha
malumatlı gördüğü oğluna terkini teklif ediyor ve ilave ediyor: “Sizin gerek Milli
Mücadele’deki, gerek parti baskanlığındaki vazife ve hizmetleriniz tabii
23 BCA, CHPK 490. 01 /270. 1078. 2 (9. 04. 1942, Mersin Bölge Müfettisi ve Mardin
Mebusu Halit Onaran).
24 Bu yazılıs o zamanki “Dil Devrimi” yapma iddiasında olanların tercihidir. Arapça
kökenli kelimeler böyle yazılarak Türkçeye benzetiliyordu! (FS).
25 BCA, CHPK, 490. 01/ 273. 1091. 2.
26 BCA, CHPK, 490. 01/ 270. 1078. 2.
27 BCA, CHPK, 490. 01/ 274. 1099. 1.
142 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
unutulmayacaktır.” Cevaben “Vali Bey geçen gün kumandan geldiğinde bir
ziyafet verdiniz, beni de çağırdınız. Fakat benim gibi olan arkadasımı
çağırmadınız. Sebebi benim parti reisi olmaklığımdır. Ben ölünceye kadar
unutulmak istemiyorum. Onun için arzum ile bu isi terke taraftar değilim. Oğlum
arzu ediyorsa ben ölünceye kadar beklesin.” Gayet samimi olan bu muhavereden
anlasılıyor ki, bütün düsünce is basında bulunabilmektir. Bilhassa parti, halkevi
ve belediye reisliklerinden mebus intihap olunduğu görülünce, kendisinde biraz
iktidar gören her partili bu ihtimalden istifade için bu vazifelerden birisine
geçmeği bir gaye ittihaz eder vaziyet almıstır.” Görüldüğü gibi parti her yere ve
her seye hâkim olduğu gibi, partili makamlar yükselmek için tek yoldu ve baba ile
oğul bile birbirlerini bu yolda engellemeye çalısıyor, dolayısıyla partili olmayan
halkın esamisi bile bu yerlerde okunmuyordu.
Parti benzeri bir sekilde spor camiasına da hâkimdir. Katib-i
Umumilikten 14 Kasım 1929 tarihinde müfettislere yazılan bir genelgede
“Türkiye Đdman Cemiyetleri Đttifakının fırkamıza olan alaka ve rabıtasını daha
kavi bağlara raptı ve teskilattan matlub olan mesai intizamının ve inzibatın layıkı
veçhile elde edilmesi maksadıyla Teskilat Nizamnamesi’nin tadiline lüzum
görülmüs ve bu maksatla… Bir müsvedde hazırlanmıs, …Partimizin âtiyen
yapacağı tadilat hakkı mahfuz kalmak sartıyla… Đsbu müsveddenin çevrenizdeki
spor teskilatlarına duyurulup görüslerinin alınması…”28 Bu çalısmalardan sonra
parti-spor camiası isleri ve iliskileri yeniden düzenlenmistir. Su 06 Ağustos 1931
tarihli yazı bunu açıklamaya yeterli bilgileri içermektedir: CHP parti teskilatları
ve Halkevleri bütün spor kulüplerini destekleyecek, onlara imkân sağlayacaktır.
Sporculara da destek verilecek, müsabakalar düzenlenecek, dereceye girenlere
“fırkamız” mükâfat verecektir. Bunlar “fırkamız bütçesinden” desteklenecektir.
Fırkanın gücünün yetmediği yerlerde belediye, hususi idareler, hükmi sahsiyetler,
cemiyetler devreye sokulacaktır.29 Tabiatıyla buradaki belediyeler, hususi idareler,
hükmi sahıslar ve cemiyetler denen kurumların tamamen partinin kontrolü altında
olduğunu tekrar hatırlatıyoruz.
Bütün memurların partinin uzantısı olan Halkevlerine, öğrencilerin de
okullardaki Halkevi kollarına sokulmaya çalısıldığı gibi köylerdeki insanların da
Halkevi’nin köy uzantısı olan Halkodalarına kayıtlı olması tesvik ediliyordu.
Sadece odalar üzerinden köylüye siyaset yaptırmayı yetersiz bulan partili
politikacılar köylülerin doğrudan partiye kayıtlı olmalarını da istemislerdir.
28 BCA, CHPK, 490. 01/ 1. 3. 13.
29 BCA, CHPK, 490. 01/ 2. 7. 17.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 143
History Studies
Volume 1/1 2009
Mesela Maras Bölgesi Müfettisi ve Trabzon Mebusu Mitat Aydın’ a göre
Göksun’da “köylü kadınlar partiye yazılmakla adeta rekabet gösterir
vaziyettedirler. Taahhütlerini de muntazam denecek surette tediye
etmektedirler.”30 Halkı ve çevreyi partiye çekip onları çağdas, ilerici, Atatürkçü
ve cumhuriyetçi bir kimliğe sokmak için eğitmek CHP’nin seçtiği muasırlasma
yoludur. Serif Mardin’e göre Cumhuriyet idareleri rejimi halka ve çevreye hizmet
yoluyla da güçlendirebilirlerdi. Ama CHP devleti güçlendirmeyi merkezi
güçlendirme olarak algıladı.31 Bunu yapabilmek için de askere, memura ve polise
dayandı. Bunlar CHP iktidarının uzantısı gibi idiler. Parti kırsal kesimle pek temas
kuramadığı32 için buralardaki halk esrafa bağlı kaldı. CHP devrim anlayısında
Rus, Çin veya Balkan tipi bir köylülük kuramı gelistiremedi ve bu açıdan
Osmanlı’nın devamı olmaktan kurtulamadı.33 Atatürk’ün halkı kazanma ve
cumhuriyetin ilkelerini benimsetme arzusunu ideoloji ile yerine getirmeye
çalıstığını ifade eden Mardin’e göre, Parti bu politikasının sonunda kırsal
kesimdeki halkı, ayrılıkçı oldukları süphesiyle merkeze yaklastırmamıstır. Çevre,
sehirlilerin mutluluğu için çileler çektiğini; nutuklarla avutulduğunu ve dininden
yoksun bırakıldığını düsünüyordu. Onlar yönetime ve merkeze böyle bakarken
okullarda Kemalist bir aydınlanma politikası ile sisteme bağlanmaları umut
ediliyordu. Halk onlara göre zorla kültürü değistirilecek, okullarda ve
halkevlerinde beyni yıkanacak, jandarma ile hizaya getirilecek ve vergileri
alınacak bir “kasketliler” topluluğu, “avam”, “ayak takımı veya baldırı çıplak”lar
sürüsü idi.34
30 BCA, CHPK 490. 01/ 273. 1091. 2.
31 Serif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Đletisim Yay. Đst. 1990, s. 50-52.
32 Partiye girip siyasi nüfuz kazanan bir azınlığın dısında kırsalda CHP’ye çok az kimse
meyletmistir. Köyden gelip memur, subay veya astsubay olanlar, köy (Enstitüsü) öğretmenleri,
onların öğrencileri CHP’li olmus, onların dısında köylü çoğunluk devasa propaganda imkânına
rağmen partinin karsısındakilere oy vermistir.
33 Ağaoğlu Ahmed, bunu Babıâli’nin Anadolu’da hortlaması olarak adlandırmıstır. Bak.
Ağaoğlu A., Gönülsüz Olmaz, Zeybek Kitabevi, Ank. 1941. Serif Mardin bu bilgileri,
Ağaoğlu’nun bu fikirlerini hatırlayarak mı yazdı, bilemiyoruz. Ama büyük ölçüde Cumhuriyet
idaresinin “mehabetli devlet” anlayısı ile Osmanlı’nın devamı olduğu konusunda örtüsen fikirler
ileri sürmüslerdir.
34 Bu ifadelerin hepsi C. Kerim Đncedayı ve Recep Peker basta olmak üzere partililere ait
ifadelerdir. Bkz. Fahri Sakal, Tek Parti’nin Muhalefet Anlayısı, s. 174 -176. Bu halka
hakaretamiz ifadeleri gerek bu notta yazdığımız kitapta, gerek bu makalede sıkça hatırlattığımız
için okuyucudan özür diliyoruz. Ama bu yazının sebeb-i vücudu bu sakat düsünüs tarzıdır. Bu tür
hakaretlerden dolayı suçlanan kisiler ve söz konusu kurumdan bir özür gelmediği müddetçe bu
fikir canlı tutulmalıdır.
144 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
CHP’nin inanmıs bir yandası olan Y. Kadri Karaosmanoğlu,
Cumhurbaskanı Đnönü’ye gereken uyarıları yaparak çevresindekilerin islerin kötü
gittiğini ondan gizlediklerini, isleri güllük gülistanlık gösterdiklerini hatırlatarak
sunları söylemistir: “ Siz, iradesini kaybetmis bir meclis, nereye gittiğini bilmez
bir parti ve ne yapacağını sasırmıs bir hükümetle bu memleketi düzene
koyamazsınız.” Daha sonra ünlü romancı Halk Partisinin durumunu söyle
anlatıyordu: “Gerçi benim bildiğim bir Halk Partisi vardı, ama teskilatı valilerin,
kaymakamların eline teslim edildikten sonra halk ile alakası kesilmis, tamamıyla
bürokratik bir sekil almıstı.”35 Halktan bu kadar kopmus bir “Halk Partisi”nin
halka ne kadar güveni olabilirdi? Mardin’in ve Y. Kadri’nin anlattıklarını
doğrulayan isaretler her yerde karsımıza çıkıyordu. Mesela 1930 yılı Cumhuriyet
Bayramı törenlerinde “asayisi temin için Đstanbul’dan(Ankara’ya) trenle emniyet
mensupları” getirilmisti.36 Aslında tarihi olaylar düsünülünce Ankara’nın her
sehirden daha fazla Cumhuriyetçi olması gerekiyordu. Zira bir bozkır kasabası
olan “Angara”yı Cumhuriyet medeni bir sehir ve bir baskent yapmıstı. O halde
Ankaralılardan neden korku ve kusku duyuluyordu? Burada da mı ötekine
güvensizlik vardı?
Bu güvensizliğin ve halka mesafeli durusun bir belgesini bizzat Đnönü
bize göstermektedir: Pasa 1946 seçim konusmaları için bir yurt gezisine çıkmıs ve
3-8 Mayıs tarihlerinde Eskisehir Halkevi, Kütahya Halkevi, Afyon Orduevi ve
Eskisehir Halkevi, Konya Orduevi, Niğde Halkevi ve Kayseri Halkevi’nde
konusmustu.37 Zaten Partili olanların toplandığı halkevi ve orduevinin
müdavimlerinin dısında milli sefin hitap edecek kimsesi yok muydu? Daha açık
bir ifade ile Pasa neden meydanlarda halka hitap etmiyordu? Neden etsin! Çünkü
bütün kurumlara hâkimdi ve “resmi ve hususi tesekküllere” yönetici seçmek için
yapılan “bütün seçimlerde parti namzetleri kazandırılmıs bulunmakta” idiler.38
Parti teftis raporlarında su bilgiler sık sık tekrarlanmaktadır: “Bütün seçimlerde
parti namzetleri kazandırılmıs bulunmaktadır.”39
Tek Parti döneminde seçimin halkla ilgisi olmadığından bu tür
kurumlarda elitlere hitab etmek yetiyordu. Halk seçimin formalite olduğunu
anladığından pek ilgisiz duruyordu. Malatya mebusu M. Nedim Zapçı 1 Aralık
35 Y. Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, Đst. 1984, s. 185 -190.
36 BCA, BÖKMK 030. 18. 1. 2/ 14. 69. 1.
37 Đ. Đnönü, Defterler (1919 – 1973) c. I YKY, Đst. 2001, s. 435.
38 BCA, CHPK 490. 01/ 274. 1097. 1 (Kütahya Bölge Müfettisi Giresun Mebusu Dr. Hasan
Vasıf Somyürek 05.11. 1940).
39 BCA, CHPK 490. 01/ 274. 1097. 1. ( Hasan Vasıf Somyürek, 22.12.1942).
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 145
History Studies
Volume 1/1 2009
1942 tarihli tetkik raporunda sunları söylüyordu: “Belediye seçimleri, halkın
seçimle asla alakası yoktur. Seçimi CHP idare ettiği ve parti de halk arasından
hakikaten en liyakatlisini (…)seçtiği için partice namzetlerin tespit ve ilanı
seçimin artık hitama erdiği manasına gelmekte ve müntehipler, “âlâ, Allah hayırlı
eylesin” deyip rey sandığına rey atmayı lüzumsuz bir külfet addetmektedirler.”40
Müfettislerden Muzaffer Akpınar’ın 16 Ocak 1943 tarihli Erzincan Raporu bu
zafiyetlerin hepsini bir arada anlatmaktadır: “Vilayet parti reisi kongrede idare
heyetine girmis ve reis seçilmistir. Askeri tuğbay mütekaiddir. Đdare heyetinde
durumları 162.41 maddeye mugayir üç arkadas vardır. Uhdelerinde üçer vazife
bulunmaktadır. Kendilerine tebligat yaptım. Vazifelerinin birinden istifa
edeceklerini bildirmislerdi.
“Vilayet merkezinde hükümet amir ve memurlarıyla teskilatımız arasında
anlasma yoktur. Partiye kıymet vermemek ve müstebit idare amiri gibi hareket
etmek bu günkü Erzincan valisinin siarıdır. Halk çok bizardır.
“Parti prensiplerini halka yaymak hususunda çalısmalar yoktur.” “Đdare
heyeti hemen hemen hiç içtima etmez (…) Memleket elli hanedir, bu isleri
yapacak adam yoktur, beceriksizdirler. Hiçbir tesekkül faaliyette değildir.
Sakittirler. Her cemiyet vaktiyle tesekkül edilmis, fakat hiç birisi faaliyette
olmadığı gibi parti idare heyeti de bunlarla alakalı değildir.”42
Parti, belediye ve diğer kurumlar arasındaki anlasmazlıklardan bir örnek
de Tarsus’tan verilebilir: “Bütün azası bizim namzetlerimizden olmasına rağmen
Belediye ile Parti arasında pek samimiyet yoktur. Geçen belediye seçimine kadar
Tarsus’ta on iki sene müstemirren belediye reisliği yapan ve muvaffakıyetle
çalıstığı söylenen M. Uygur, hatıra gönüle bakmadan vazife görürken Tarsus’ta
meshur Sadık Pasa’nın birikmis külliyetli belediye borcunu da kanun yolu ile
tahsile kıyam edince Pasa’nın dehsetli husumetini çeker. Surası da bilinmelidir ki
M. Uygur bizim parti reisimiz Ziya Uygur’un oğlu ve Sadık Pasa’nın yeğeni ve
Pasa’nın küçük oğlu Sadi’nin kaynıdır.”43 Görüldüğü üzere Tarsus’ta idari
makamları bu aile aralarında paylastırmıs oldukları halde menfaat hesapları ve
40 BCA, CHPK 490. 01/ 274. 1099. 1.
41 Partililerin aynı anda birden fazla siyasi görev almamalarını amir parti tüzüğü
maddesidir. Ama çoğunlukla özellikle geri kalmıs yörelerde bütün görevler partili bir elit çevrenin
elindedir. Öyle ki müfettis raporlarında aynı kiside bes görevin bulunduğu bile tespit edilmistir.
Bazen de babası iki veya üç görev oğlu baska iki görev aldığı görülüyordu.
42 BCA, CHPK 490. 01/ 273. 1092. 1.
43 BCA, CHPK 490. 01/ 270. 1078. 2.
146 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
yolsuzluk saplantıları yüzünden kendi aralarında bile anlasamıyorlardı. Halkın ise
bu hengâmede esamisi hiç geçmiyordu.
Tarsus’takinin benzeri baska yerlerde de karsımıza çıkmaktadır. Parti
müfettislerinden Muzaffer Akpınar’ın 31 Aralık 1940 tarihli teftis raporuna göre
Refahiye’ de “Reis Esat Isık tam bir mütegallibe ruhlu bir adamdır. Bütün
Refahiye kendi ceberutî tesiri altındadır. Đmam yapılı sevimsiz bir adam.44
Kongralarını45 ben yaptım. Kongrada kaza idare heyetini bulundurmak lüzumunu
dahi hissetmedi. Ben hepsini temsil ederim dedi. Kendisini hırpaladım. Đdare
heyetini değistirdim. Dört genç arkadas getirdim. Esat’ı da değistirecektim, fakat
aynı zamanda meclis umumi azası olduğu için halk nazarında daha fazla
küçültmek istemedim.”46 Aynı müfettis bir sonraki raporunda bu “mütegallibe
ruhlu ve imam yapılı sevimsiz” partilinin “kendini biraz düzeltmis ve mütegallibe
ruhundan vaz geçmis” olduğunu rapor etmistir.
Tek Parti’nin Camiler Politikasına dair:
“Đmam yapılı sevimsiz bir adam” değerlendirmesini yapabilen bir
ideolojik kafanın dinî değerlere bu tarzdaki yaklasımı ile de halkla arasına asılmaz
bir duvar örmesi normal sayılmalıdır. Din sosyolojisi ve kitle psikolojisi
bilgilerinden mahrum olan böyle geri kalmıs toplumlarda din adamları, imamlar
ve müftüler sıkça böyle değerlendirilmistir. Rejimin yerlesmesi safhasında Nutuk
bile müftülükler eliyle halka satıldığı ve parasının yine din görevlilerince ve
müftülüklerce toplandığı, Tayyare Cemiyetine yardım, fitre, zekât ve kurban
derilerinin toplanması gibi faaliyetlerde dinî kisi ve kurumların yardımı istendiği
halde47 daha sonra camiler malzeme ve mühimmat deposu olarak kullanılmıstır.48
Bunun halk nazarında ne tür ve ne kadar korkunç sarsıntılara yol açacağını
düsünememislerdir. Đstanbul Üsküdar’da Atik Valde Camii, Sarıyer Mirgün’deki
44 Đtalik vurguyu biz koyduk. Bir ötekilestirme göstergesi: Đmamlar sevimsiz yaratıklarmıs,
(Fs).
45 O zamanlar ses uyumuna uydurmak ve halk gibi konusmus olmak için “kongre” yerine
“kongra” diyorlardı. Belki de Günes Dil Teorisi doğrultusunda böyle söylerlerse Türkçe olacağını
düsünüyorlardı.
46 BCA, CHPK 490. 01/ 273. 1092. 1.
47 F. Sakal, “Milli Mücadele’de Cumhuriyetin Đlk Döneminde Propaganda ve Tanıtım
Çalısmaları” Atatürk Arastırma Merkezi Dergisi, C. XIX, Mart 2003, S. 55, s. 90- 91.
48 BCA, CHPK 490. 01/ 475. 1939. 1, s. 29.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 147
History Studies
Volume 1/1 2009
Resit Pasa Camii49 ve mahalle aralarındaki bazı evler bile askeri mühimmat
deposu olarak kullanılmıs ve kuru otların ve samanların da bulunduğu mahalle
aralarında bu patlayıcılar halkı korkutmustur.50 Halkın sikâyetleri üzere olusan
tedirginliği gidermek için Đl Baskanı Dr. Esat Durusoy Genel Merkez’e bir yazı
yazarak bu meskûn mahaldeki depoların kaldırılmasını istemisti. Ancak baskan bu
yazısında vatandasın ibadet yeri olan camilerin bosaltılmasına temas etmemis,
hatta Atik Valde Camii’nin meskûn mahalde olduğunu, bunun sakıncasından
dolayı askeri mühimmatın oradan alınarak Acıbadem Polis Karakolu karsısındaki
kâgir camiye konulmasını ve o caminin depoya dönüstürülmesini teklif etmistir.
Bu yazısmalar sonunda “Mirgün’deki Resit Pasa Camii bosaltılarak cami
imamına teslim ettirilmistir.”51
Camilerle ilgili baska bir kayda değer uygulama sapka inkılâbı
döneminde yasanmıstır.52 Bu konudaki yazısmalar sırasında Marmaris müftüsü
Abdullah’ın bir “istizah”ı bu konudaki soruları gündeme getirmistir.53 “Camilerde
cemaatin cümlesi sapka ile kılmak suretiyle muhafaza-i yeknesakî temin edilmesi
lüzumu anlasılıyor. Ma’lûm-ı fazılaneleridir ki, kasket olursa kabil olur, fakat
kenarlı sapka giyenler sapkanın vaziyetini ihlal etmemek içün açık bas veya
ceplerinde bulundurdukları takye ile edâ-yı salâtı tercih ediyorlar ve bu zevata
sapka ile kılmaları içün edilecek nesayıh ve tembihatın hiçbir tesiri olamayacağı
ve ancak umumun bas açık olarak yeknesak kılmaları sureti telkin edilirse kabil
olacağı cihetle bu babda istizah...(14 Kânunusani 1926).” isteniyordu.
Bu sorular üzerine Sarki Karahisar mebusu Ali Sürûrî Bey de bir takrir
sunarak54 camilerde pencere ve kapı kenarlarındaki ahsap kısımlara çiviler
çaktırmak suretiyle sapkaların o yerlere asılmasını, bunun “masrafsız” bir yöntem
olduğunu ifade eden bir teklifte bulunmustu. Bu teklif doğrultusunda bir Bakanlık
49 Aynı belgelerin aynı sayfalarında bir de Rüstü Pasa Camii’nden bahsediliyor. Aynı
sayfada bir Resit bir Rüstü diye yazılmıs. Dalgınlık mı, yoksa o semtte o adla bir cami var mı?
Bilenler bizi aydınlatır diye ümid ediyoruz.
50 “Boğaziçi’nde Mirgün’de Resit Pasa Mahallesi Camii hilaf-ı kanun topçu cephane
deposu olarak ittihaz edildi. Etrafı evlerle muhattır. Kimyevi tahallül neticesi durumu tehlikelidir.
Halkımız endise ve korku içinde bulunuyor.” Bu durum bes defa askeri makamlara, sonra da
valiliğe bildirilmis, çözüm bulunmadığından son defa partiye basvurulmustur.
51 BCA, CHPK 490. 01/ 475. 1939. 1, s. 88.
52 Bu konuyu daha önce yazmıstık. Bkz: Fahri SAKAL, “Sapka Đnkılâbının Sosyo
ekonomik Yönü: Destekler ve Köstekler”, The Turkish Studies, Volume II/ 4, Fall 2007, s.1308-
1819.
53 BCA, DĐBK, 051/ V.48-13.115.5.
54 BCA, BKKK, 030. 10 / 192.314.1.
148 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
kararnamesi veya Diyanet tamimi çıkıp çıkmadığını bilmiyoruz. Ancak Ali
Sürûrî’ nin “masrafsız” teklifi fikir olarak da biraz “ucuz” görülebilecek
nitelikteydi. Zira kendisine ait üç-bes yüz yıllık tarihi eserleri veya evinde
mobilyaları olsaydı, o eserlerin surasına-burasına çiviler çakar mıydı? Đste
merkezden tasra bu kadar görülüyor, meselelere bu kadar vâkıf olunuyordu. Biz
burada devlet ve rejim anlayısımızın da iyi bir elestirisinin yapılması gerektiğini
düsünmekteyiz. Ülkenin her tarafında vatandas sapkasını nereye asacağı gibi
konulara kadar her seyi veya benzer problemciklerini merkezi hükümete sormak
durumunda bırakılıyorsa, halka hiçbir konuda karar ve faaliyet alanı
bırakılmıyorsa ve her seyi devlete havale etmeye alıstırılmıssa, o ülkede halk
içinden mütesebbis de çıkamaz, sivil hareketler de olusmaz. Yönetim de
sapkaların nereye asılacağı ve benzeri çözümlerle uğrasmaktan fırsat bulup
ülkenin gerçek gündemiyle ilgilenemez ve halka hizmeti birinci plana alamaz.
Su arsiv belgesi55 1936 ‘da Maras Müftüsü’nün CHP Maras “Đlyönkurul
Baskanı ve Burdur Saylavı” Halit Onaran tarafından Ankara’ya nasıl sikâyet
edildiğini göstermektedir. “Geçen yaz bir gün minareden Türkçe selanın içine
bazı Arapçalar da karıstırıldığını isitmem üzere Maras Müftüsü’nün partiye davet
ederek ehemmiyetle dikkat gözünü çekmis ve bütün camilere ihtarlar
yapıstırmıstım. Dün gece ay tutulması üzerine, eski âdete uyularak birkaç el silah
atıldığını vali konağından esittik. Đlbayın telefonla verdiği emirle bu silahı atanlar
yakalanmıstır. Bu arada minarelerde de Arapça sala verildiği polisçe görülmüs,
failleri tutularak adliyeye verilmistir. Đlbaylıktan içisleri bakanlığına da
yazılmıstır.
Buranın müftüsü fena adam olmamakla beraber mutaassıp ve koyu
softalardandır. Kendisine merciinden siddetli bir kulak büküntüsü yaptırılmasını
uygun buluyorum.”
Vali (Đlbay) nin ve mansup il baskanının baska isi yok da ay tutulmasında
bir batıl ve cahil inançtan ötürü sala veren ve silah atan insanları takip ediyorlar ve
insanlar bunu yaptı diye müftüye “kulak büküntüsü” cezası kesiliyor!
Bazı Ötekiler: Doğulular, Kürtler, Aleviler…:
Burada adı geçen H. Onaran “Burdur Saylavı” olduğu halde Maras’ta
Đlyönkurul baskanı olarak bulunuyordu. Tek parti döneminde doğudaki il ve ilçe
merkezlerine bazı baskanlar batıdan gönderiliyordu. Onlar kendilerini
55 BCA, CHP K. 490,01/ 611.121.1
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 149
History Studies
Volume 1/1 2009
yönetemezlermis. Doğu illerinde halka Cevdet Kerim Đncedayı’nın “Haso
Memo”56 yakıstırmasının anlattığı üzere itici ifadeler çok yaygın olarak
kullanılıyordu. O yerlere “mansup baskan” gönderme uygulamasına daha önce
temas edilmisti. Doğudaki birçok yerde parti teskilatı yoktu. 3 Mart 1939 tarihi
itibarı ile Ağrı, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elaziz, Hakkâri, Mardin, Mus, Siirt,
Tunceli, Urfa ve Van’da parti teskilatı kurulmamıstı.57 Doğuya farklı bakıs böyle
münferit bir olaya inhisar etmiyordu. 1946 da Demokrat Parti kurulurken
Cumhurbaskanı Đnönü, Bayar’a doğuda halkın atesli ve kavgacı olduğunu, böylesi
yerlerde partizanlığın milli birliği zedeleyeceğini söylemis, bundan dolayı doğu
illerinde Demokrat Parti teskilatının kurulmamasını, kendilerinin de kurdukları
CHP teskilatlarını kapatmaya hazır olduklarını eklemis, ancak Bayar’dan olumlu
bir cevap alamamıstı.58 Bayar o yörelerdeki insanların zaten yeterince dıslandığını
daha fazla ayrımcılığın yanlıs olacağını söyleyerek onları içimize almak ve
kazanmak için batıdaki insanlara gösterdiğimiz davranıs seklinin onlara da
gösterilmesinin gerekliliğini anlatmıstır. Partinin doğuda yaptığı ayrımcı tutum
müfettislerin raporlarına kadar girmisti. Parti Müfettislerinin raporları
doğrultusunda Umumi Đdare Heyeti’nin 24 Mayıs 1944 tarihli toplantısında alınan
38 numaralı karar: “Sarkta fisleme usulünün artık kaldırılarak oralarda da normal
hayatın iadesi yolundaki dilek münasebeti ile Genel sekreterin Dahiliye Vekili ile
görüsmesi uygun görüldü” seklinde karar çıkmıstı.59
Mansup Baskanlar: Halkın tamamının ötekilestirildiğine dair bir örnek
de doğu illerinin mansup belediye baskanı ve parti il baskanı ile yönetilmesidir.
Onların kendilerini yönetemeyecekleri inancından hareketle mansup baskan
geleneği tek parti idaresinin yaygın bir uygulaması idi. Parti Nizamnamesi’nin 87.
maddesi gereği il baskanları mansup mahiyette idi. Dâhiliye Vekili Sükrü
Kaya’nın 28 Ağustos 1930 tarihli su tamimi bunun delilidir. “Hükümetçe lüzum
görülen yerlerde Belediye reisi hükümetçe hariçten tayin veyahut rüesa-yı idareye
tevdi edilebileceği Belediye Kanunu ile tecviz edilmisse de, sarktaki bazı vilayet ve
kaza merkezi belediyelerinden baska hiçbir yerde hükümet bu yetkiyi
kullanmayacaktır.”60 1943-44’lerde ilçelere de mansup baskan atanması teklifi
56 F. Sakal, Tek Parti… s. 174 -177 Haso Memo yakıstırması olaylara sebep olmus ve o
zaman Đstanbul’da Üniversite’de okuyan Doğulu gençler bunu sert bir sekilde protesto etmislerdir.
57 Đ. Đnönü, Defterler (1919 – 1973) c. I YKY, Đst. 2001, s. 268.
58 Metin Heper, Đsmet Đnönü Yeni Bir Yorum Denemesi, Tarih Vakfı Yurt Yay. Đst. 1999,
s. 140 - 141.
59 BCA, CHP K, 490. 01/ 728. 493. 1. Belge sayfa: 8.
60 BCA, CHPK 490. 01/ 2. 5. 17.
150 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
yapılmıs, Umumi Đdare Heyeti “ileride görülecek ihtiyaca göre” gerekenin
yapılacağını bildirmisti.61 Aynı sekilde bazı doğu bölgelerinde gerektiğinde “yerli
memurların değistirilmesi” politikası da kayda değerdir. Malatya yöresi Müfettisi
Cemal Karamuğla’nın 23 Aralık 1946 tarihli raporundaki su ifadeler bunu
gösteriyordu: “Malatya’nın Sayın Valisi Ahmet Kınık, yerli memur olarak Kâhta
için zararlı olduklarına kani bulunduğu nüfus memurunu ve maarif memurunu
derhal değistirmistir. Hâkim Kemal için de tam zamanında adalet bakanlığının
nazar-ı dikkatini celp etmis ve bunun da derhal tebdilini sağlamıs ise de yerine
gelen zatın, garp vilayetlerinden birinde aynı yolsuzlukları fazlası ile yapan ve bu
hareketleri ile tebdili icap eden bir hâkim olması Kâhta ilçesine hiçbir sey
kazandırmamıs ve bilakis yeni gelen bu hâkim eskisini aranmakta bulunmustur.
Değistirilemeyen yegâne yerli ve en tehlikeli memur mahkeme baskâtibidir.”62
Gerek doğu ve gerek diğer bölgeler için itici, dıslayıcı ve ötekilestirici
icraat ve zihniyet bunlardan ibaret değildi. Çok uzatmamak için teftis
raporlarında görülen bilgilerden birer örnek verip bu konuyu geçmek istiyoruz:
Alevi ifadesi: Tek Parti döneminde ve çok partili döneme geçiste CHP
bir taraftan Alevi oylarını almak için politika gelistirirken diğer yandan partililer
her fırsatta Aleviliği bir negatif değer olarak gördüklerini ifadelerine
yansıtmıslardır. 14 Mayıs 1950 Seçiminde mesela Malatya’da parti listesinin
Đnönü’den sonra en kudretli ismi Alevilerin seyhi Hüseyin Doğan Dede’dir.63 50-
60 bin müridi olduğu söylenen Dede, Đnönü ile görüstükten sonra müridlerini
köylere ve kasabalara gönderip topluca güçlerini harekete geçireceklerini ve
propaganda yapacaklarını söylemistir.64 Ancak buna rağmen partililer tarafından
hemen her fırsatta insanların Alevi oldukları bir suçlama ifadesi olarak
kullanılmaktadır. “Alevidir, kızılbastır…”65 Seklindeki suçlama mahiyetli tesbitler
sıkça görülmektedir. Bu suçlamalar hem partili kisiler için hem de DP’liler için
kullanılmıstır.
61 BCA, CHP K 490. 01/ 728. 493. 1.
62 BCA, CHPK 490. 01/ 440. 1823. 1.
63 Bu aslında hem “devrim kanunlarına” hem de laikliğe aykırı bir tutumdur. Malum
“seyitlik, seriflik, dedelik, seyhlik, müritlik vs. “Türkiye’yi laiklestiren yasalar” ile yasaklanmıstır.
Ancak Türk siyasi hayatının büyük sinekleri yasaların cılız ağlarına takılmadan geçebiliyor,
bazıları ise aynı ağlara dolanıp kalıyor. Zira benzer bir olay da Ticani tarikatı ile CHP’nin
iliskisidir. Mecliste Arapça ezan” okuyup Atatürk büstlerini kıran bu tarikatın 1950 seçimlerinde
laikliğin banisi CHP’yi desteklediği söylenmektedir. Bkz. F. Sakal, Tek Parti… s. 84-86.
64 Cumhuriyet, 2 Mayıs 1950.
65 BCA, CHPK 490. 01/ 440. 1823. 1; 490. 01/ 478. 1947. 1; 490. 01/ 169. 672. 1.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 151
History Studies
Volume 1/1 2009
Etnik ayrım suçlaması: Arap:“Türklüğe nisbeti zayıftır, aslen
Adana’nın maruf Arap usaklarındandır.”66 Kürt: “Burada en mühim mesele
kendilerine Kürt namı verilen bir zümre ile Kafkas muhacirleri(Çerkez, Abaza) ve
bir de Alevilerin bulunmasıdır.”67 Benzer sekilde Çingeneler için de ötekilestirici
ifadeler kullanılmıstır.68
Ermeni ve Ermeni dönmesi: Özellikle Malatya, Maras ve Tunceli
dolayları için “Ermeni” “Ermeni dönmesi” “Ermeni mahsulü” gibi suçlamalar
çok sıkça yapılmaktadır.69
Yahudiler Hakkındaki Đfadeler: Musevi vatandaslar için de benzeri
politikaların uygulandığına dair elimizde yığınla belge vardır. Gerek arsivler70
gerek telif eserler bu konuda yeterli bilgi sunmaktadır. Gazeteler “Yahudi bir
ihtikârcı suçüstü yakalandı”71 türü haberleri olağan bir haber gibi verirken sanki
Yahudi ise onun genlerinde ihtikâr ve benzeri iktisadi suçlar ezelden beri varmıs
gibi anlatılıyordu. Cumhuriyet dönemi politikalarında gayri Müslimler geneli ve
Museviler özeli ile ilgili arastırmalar için Rıfat Bali’nin yayınları Musevi
kaynaklarını da iyi kullanmıs olduğundan özel önem tasımaktadırlar. Bu dönemde
Bakanlar Kurulu Kararnameleri ile vatandaslığa alınma, vatandaslıktan çıkarılma
ve ise alma veya çıkarılma gibi kararlarda hep (filan ırktan filancanın…) ifadeler
kullanılmıstır.72
66 BCA, CHPK 490. 01/ 351. 1471. 1.
67 BCA, CHPK 490. 01/ 273. 1091. 2; CHPK 490. 01/ 273. 1095. 2; CHPK 490. 01/ 273.
1091. 2; CHPK 490. 01/ 478. 1947. 1; 490. 01/ 440. 1823. 1; BÖKMK, 030. 01/ 66. 412. 2.
68 BCA, BKKK, 030.18.1.2/90. 16.16. “Çingene ırkından… nın vatandaslıktan
çıkartılması.”
69 BCA, CHPK 490. 01/ 274. 1099. 1; CHPK 490. 01/ 273. 1091. 2; CHPK 490. 01/ 273.
1095. 2; CHPK 490. 01/ 440 1823. 1. Tek Parti dönemi azınlık politikaları hak. Bkz. M. Çağatay
Okutan, Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları, Đstanbul Bilgi Üniv. Yayınları, Đstanbul
2004.
70 “Yahudi ırkından… Arap ırkından… Gibi baslıklarla belgeler için bkz: BCA, BKKK
030. 18. 1. 2./ 93. 115. 8; “Arnavut ırkından…” BCA, BKKK, 030. 18. 1. 2/ 93. 125. 19; BCA,
BKKK 030. 18. 1. 2/ 90.16.16.
71 Cumhuriyet, 21 Kasım 1941.
72 Birkaç örnek “Yahudi ırkından 4 kisinin Türkiye’ye gelmesine izin
verilmesi”(15.12.1938). BCA BKKK, 30. 18.1.2/ 85. 103. 5. “Arap Fellah ırkından Süleyman’ın
vatandaslıktan çıkarılması”(25.5.1935), BCA, BKKK, 30. 18.1.2/ 55.43.1. “Ermeni ırkından
Tekirdağlı Nobar Camciyan'ın vatandaslıktan çıkarılması.”(12.2.1928), BCA, BKKK, 30.18.1.1/
27.80.20. “Türk ırkından 15 kisinin vatandaslığa alınması”(20.11.1924) BCA, BKKK, 30.18.1.1/
11.57.3.
152 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
Đmparatorluk Varisi Bir Ülkede Irkçılık:
Elimizde Tek Parti ırkçılığı ile alakalı çok yayın vardır.73 Bu dönemde
rejim ara sıra ırkçı kültüre yaklasıyordu. Vali Artunkal’ın Đstanbullulara vedasında
kullandığı su ifadeler manidardır: “Aziz ve temiz Türk ırkı…”74 Irkçı politika bir
imparatorluk varisi olduğu için çok sayıda etnik grubu bünyesinde barındıran
Türkiye Cumhuriyeti’nde en son akla gelecek ve hiçbir zaman uygulanmaması
gerekli bir tercih olmalıydı. Maalesef böyle olmadı. 31 Mayıs 1926 tarih ve 885
sayılı Đskân Kanunu md. 2 vatandaslığa kabul sartlarını söyle düzenlemistir:
“Türk harsına dâhil olmayanlarla sirayet devrindeki frengililer, cüzama müptelâ
eshas ve aileleri ceraim-i siyasiye ve askeriye müstesna olmak üzere cinayetle
mahkûm olanlar, anarsistler, casuslar, Çingeneler ve memleket haricine
çıkartılmıs olanlar kabul edilmezler.” Md. 5: “Türk tabiiyetinde bulunan
Çingeneler münasip mahalde ikamet ettirileceği gibi ecnebi tabiiyetinde
bulunanlar da hudut dısına çıkarılırlar.”75 Bu kanun 2510 sayılı kanunla
yürürlükten kaldırılmıstır. 13 Temmuz 1934 tarih ve 2510 Sayılı Đskân Kanunu
da benzeri ırkçı bir mantığın ürünü idi.76 Mecliste bu kanunun çıkarılması için
yapılan müzakerelerde bu minval üzere konusmalar yapılmıs, “Türk olmanın seref
ve değerini bu topraklarda yasayanların iliklerine kadar” isleteceklerini
söyleyenler çıkmıstı.77 Bazen Türk olmak da birinci sınıf vatandas olmak için
yeterli krediyi sağlamıyordu. Tek Parti zihniyeti o dönemde egosantrik bir
mantıkla Etili Türkler diye bir ucube uydurmus, sonra da bunları diğer Türklerden
ayıran bir ötekilestirici mantıkla asimile edilmesi gereken insanlar olarak
değerlendirmistir. Seyhan Bölge Müfettisi ve Maras Mebusu H. Resit Tankut’un
29 Mayıs 1940 tarihli raporundaki su ifadelere dikkat ediyoruz: “Burada Araplar
var. Arapça konusan Hıristiyan ve Etili Türkler var. Bunların sayısı durmadan
artıyor. Kendilerine kalırsa hususiyetlerinden ve milliyetlerinden ayrılmağa da
niyetleri yok. Memleketin iç taraflarından mütemadiyen akıp gelenlerin ise kimler
ve ne kıratta adamlar olduğu henüz öğrenilmemistir. Đs ve kazanç hırsı insanları
makinelestirdiği müddetçe kendilerinden endiseye mahal yoksa da istediklerine
73 Emre Arslan, “Türkiye’de Irkçılık” Modern Türkiye’de Siyasi Düsünce: Milliyetçilik,
C.4, Đletisim Yayınları, Đst. 2002, s. 409-426.
74 Gothard Jaeschke, Türk Kurtulus Savası Kronolojisi (1938 – 1945), Ank 1990, s. 60.
75 Resmi Gazete, 1 Temmuz 1926, no: 409. Düstur, C. VII, s. 2607.
76 Soner Çağaptay, “Kemalist Dönemde Göç ve Đskân Politikaları” Toplum ve Bilim, 2002
Yaz, S.93, sh. 231-233.
77 TBMM ZC. D. IV, C. 23, sh. 67.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 153
History Studies
Volume 1/1 2009
kavustukları gün moral müsademeleri derhal bas gösterir. Mersin bugün bu
tarzda bir tahammürün potası halindedir.”78
Milliyetçiliği ırkçı anlamda kullanma eğiliminin okul kitaplarına kadar
girdiği bugün bilinen bir vakıadır. Su bilgi ders kitabından alınmıstır.79 “Türk
tarihi Türk Milletine, dünya yüzünde insanlığın doğusundan beri en asil ve
yüksek insan tipini kendi ırkının temsil ettiğini, asırların yürüyüsünce beseriyetin
karanlık göklerinde müselsel medeniyet ufuklarının kendi ırkının zekâ ve kabiliyet
elleriyle açıldığını anlatır. Türk tarihi Türk Milletine kendi ırkının askerlikte,
idarede, siyasette olduğu kadar ilimde, fende, edebiyatta, resim, musiki, mimarlık,
heykeltıraslık gibi sanatlarda dahi ne kadar essiz bir istidat ile yoğrulmus
olduğunu anlatır.” Metin böyle “Türk ırkı… Türk Milleti… Türk Tarihi…” diye
devam edip gidiyordu.
Diğer etnik suçlamalar: Rum, Rus, Moskof vs. her fırsatta dile getirilen
suçlamalardır. Bunlar daha çok siyasi rakipleri karalamak için kullanılan sıfatlar
ve yakıstırmalar olmustur. Celal Bayar’a Rus dostu,80 Celal Nuri’ye Rum ve
Ağaoğlu Ahmed’e Yahudi denmesi gibi. Ayrıca belli yörelerdeki insanların “gayri
Türk unsurlardan” olup olmadıkları hakkında raporlar hazırlanması ve insanların
kökeni hakkında listeler yapılması zaman zaman karsımıza çıkmıs bunların
belgeleri bir marifetmis gibi arsivlere konmustur.81
Milli Mücadele ve Atatürk karsıtı suçlaması:
Partililerin içinde Milli Mücadele’ye katılmamıs olmak, Đstiklal
Mücadelesine karsı gelmis veya Hürriyet ve Đtilafçı olmak, Đngiliz muhibbi
damgasını yemek olumsuz bir durum sayılıyor ve yeri gelince kisinin aleyhinde
kullanılıyordu. Gerek partili, gerek rakip partiden olanlar bu doğrultuda
suçlanmıslardır.82 Bu konuda elimizdeki bir belge sadece tarihçilere değil, diğer
aydınlara ve özellikle siyaset bilimcilere çok manidar bilgiler sunmaktadır. Parti
sekreterliğinden müfettis Ali Nazmi Beye yazılan 20 Eylül 1930 tarihli belgedeki
ifade: “Belediye intihabına takaddüm eden günlerde bilhassa halkın hissiyatını
tahrik etmek pek mühimdir. Mesela söyle bir formül söylenebilir: Vatandas,
78 BCA, CHPK 490. 01/ 270. 1078. 2. Bu konuda yapılmıs güzel bir arastırma için bkz.
Bünyamin Kocaoğlu, “Ulus-Devletin Đnsası Sürecinde Bir Türk(çe)lestirme Politikası: CHP Hars
Komitaları 1937-1938”, Muhafazakâr Düsünce, Yıl 3, Sayı 12, Bahar 2007. s. 147-170.
79 Tarih IV, TC. Devlet Matbaası, Đst. 1934, s. 259.
80 S. Süreyya Aydemir, Đkinci Adam, C. II, Đst. 1985, s. 479.
81 TĐTE Arsivi, kutu 27, belge 130.
82 BCA, CHPK 490. 01/ 168. 667. 5.
154 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
Büyük Gazi diyor ki Cumhuriyet Halk Fırkası Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden
doğdu. Ben o fırkanın reisiyim. Basında Gazi olduğu halde Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti vatanı ve seni düsman çizmesi altından kurtardı. O günleri eyi hatırla.
Yalancı laflara kanma, aklını basına topla ve reyini Cumhuriyet Halk Fırkasına
ver.”83
Aynı doğrultuda çalısmalar yurdun birçok kesiminde görülmüs ve bunlar
basına konu olmustur. Eskisehir’de duvarlara yazılan sloganlarda DP’ ye oy
vermenin Türk büyüklerine ve Atatürk’e hakaret olacağı yazılmıstır.84 Bu
politikaların halkı Milli mücadele ve Atatürk karsısında nasıl bir tavır almaya
iteceği üzerine arastırmalar yapılmalıdır. Aynı partizan tavrı valilerin de
gösterdiğine dair gazetelerde yazıların çıktığını biliyoruz. Hatta bazı valilerin
halkı ve hatta köyleri bile Demokrat ve Halk Partili diye ayırıp fislediğini
görüyoruz.85 Demokrat Parti listelerinden muhtar seçilenlerin istifaya zorlandığı,
bu parti mensuplarına basma bez, gaz ve çay verilmediği, bayilik ve müteahhitlik
yaptırılmadığı da resmi makamlara sikâyet olarak bildirilmisti. Bu tür sikâyetlerin
en komiklerinden birinin Balıkesir’den geldiğini görüyoruz: Demokrat köylülerin
hayvanlarının köy sığırtmaçlarına güttürülmediği içisleri bakanlığına bildirilen
sikâyetlerden biri idi.86 Muhalefetin uluslararası konjonktüre ve Đsmet Đnönü’nün
desteğine rağmen bir türlü mesru sayılamadığı, “düsük”87 ve “baldırı çıplak”
insanlar olarak algılandıklarını gösterme eğilimi ve suçlamaların nereden nereye
kadar gittiğinin bir göstergesidir. Buna göre “Muhalif, Demokrat demektir;
Demokrat sol demektir; sol, komünist demektir; komünist, Rus ajanı demektir.
Aynı cinsten iftiralar cem edilince su demektir: Nerede muhalif görürsen, baltayla,
balyozla, bıçakla, testereyle çullan.”88
Muhalefete Yaklasım Tarzı:
Tek Partinin özellikle çok partili döneme geçiste alt ve orta kadrolarının
muhalefete bakısı çok önemlidir. Recep Peker ve Cevdet Kerim Đncedayı gibi
sahinler kamuoyu ve tarihçiler tarafından artık bilinmektedir. Ancak su 17. 9.
1949 tarihli CHP Üsküdar- Salacak Semt Ocağı Baskanı Orhan Ilgın imzalı
83 BCA, CHPK 490, 01/ 2. 5. 17, belge s. 44-45.
84 Cumhuriyet, 3 Temmuz 1946.
85 Cumhuriyet, 6 Nisan 1950.
86 BCA, BÖKMK, 030. 01/ 65. 406. 16.
87 1960 da askeri darbe ile devrilen Demokrat Parti hükümeti ve mensuplarına verilen
sıfatlardan biri “düsük” olmustur.
88 Z. Sertel, “Sol musun sağ mı?” Zincirli Hürriyet, S. 1, 5 Nisan 1947, s. 1.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 155
History Studies
Volume 1/1 2009
belgeyi biz kamuoyunun dikkatine tekrar sunuyoruz.89 “Devleti, Milleti ve
binnetice Yüce Partiyi yarının felaketlerinden uzak bulundurmak için muhalefet
partilerine karsı mutlak ve sağlam varlıklara ihtiyacımız olduğunu his ediyor ve
bu varlıkları ihtirasla kendimize bend etmenin lüzumuna inanıyoruz. Sağlam,
devamlı ve mutlak olanı taleb ediyor, sarsılabilen ve karısık olan seylere karsı
müsamahalı davranmayı lüzumsuz bir hareket olarak düsünüyoruz.
Bu günün basıbos hareketlerini hos görmüyor, iyiyi değilse bile, hiç
olmazsa tahammül edilebilen ve vasat bir duruma götüren, arabulucu bir seklin
ikamesinin dahi lüzumsuzluğuna kail bulunuyoruz.
Kanunlarımızı haksız bulduklarından bahisle memlekete isyan tohumları
atan muhalifler90 bünyelerinde kuvvet mevcut olan o kanunlara itaat
ettirilmelidirler. Kuvvetin mevcudiyetini hatırlamayan bu efendilere kudret ve
kuvvetimizin gösterilmesi zamanı gelmistir. Unutmamalıdır ki kuvvet kürrei
arzda yalnız hakiki hukuk değil, mesru hukuktur da. Kanunlar aklıselim veya
bir araya gelerek telif -i beyan etmis sahısların armonisi değil, zaman ve mekâna
bağlı olan devlet ve memleket menfaatinin kuvvetli bir koruyan unsurudur ki,
memleketinin bekasını isteyenler buna itaate mecburdurlar. Bazı kanunlar
hakikaten haklı olmaya bilirler, fakat bu haksızlık memleketin menafii umumiyesi
icabı ise haklı sayılmalı ve onlara itaat edilmelidir. Đcap ederse kuvvetin eli
altında bulunmayan baska bir hakkın mevcut bulunmayacağı kendilerine
anlatılmalıdır. Lüzumu halinde cebredilmelidirler.
Onlar bilmelidirler ki karar verme hakkı kuvvetlinin, yani iktidarın
elindedir ve bu daha pratiktir. Đktidar haklı ve kuvvetli olduğu ve baslı basına bir
kuvvet teskil ediğinden dolayı ona hörmet ve itaat elzemdir.
Muhalefet öğrenmelidir ki memleketin idarecisi Halk Partisi’dir. Her
siyasi tesekkül kendine mahsus sahada çalısmalı ve hududu geçmeye tesebbüs
etmemelidir91. Aksi halde bizim gibi küçük devletlerde bu bir felaket olur ki tarihi
hayatın akısı göz önündedir.
“Parti, kendini selamete erdiren planına göre, davasının karsısına
muhalefeti bir engel olarak koymustur ki böylece partinin davası memlekette
daima tehlikeye maruz ve ümitsiz bir durumda bulunduğu hissini
uyandırmaktadır. Bu davayı temsil eden birkaç kisi de yaradılısının icabı rakipleri
89 F. Sakal, Tek Parti s. 51-43. BCA, CHP K. 490. 01/ 163. 649. 3.
90 Bu bölümdeki bold italikler bize aittir. (fs).
91 Herkes haddini bilmeli, değil mi?
156 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
gibi bozuk çıkmıslardır ki, yalnız Halk Partisi’nin lütfu onları ayakta tutmustur.
Fakat bugün bu lütuf da tehlikeye maruz bulunmakta olduğu içindir ki, buna son
vermek lazımdır. Çünkü lütuf ve himaye hiçbir zaman sağlam bir mülk değildir.
Bütün insanların içlerinde tabii bir sekilde mevcut olan hukuk fikrinin
kabili tatbik olamayacağı asikâr bir keyfiyettir. Đlk cemiyetlerde bile tabii hukuk
kabileler ve hatta fertler arasında bitmez tükenmez mücadelelere yol açmıs ve bu
mücadeleler neticesindedir ki tabii hukukun yerini bu gün de cari olan
kuvvetlinin hukuku almıstır. Devletimizin ve hükümetimizin devamı, fertlerin
saadeti için birçok kaidelere bağlı olmadan, yerini temin eden, isyanların önüne
gecen ve kanunu kendi kudret ve kuvveti üzerine kurulmus bulunan ve lütfa
varmayan, fakat müsamahakâr olan bir devlet baskısının mevcudiyetini ve
harekete geçmesini arzu diyoruz.
Bu baskıyı bir adaletsizlik saymak doğru değildir. Düsünmeli ki
dünyanın kurulusunda bile cebir vardır ve bu, cemiyetlerin layık olduğu hakiki
adalettir. Çünkü Allah bile bunu böyle istemistir. Onun için devlet ve cemiyet
içerisinde iyi bir vatandas yeri tutmak takınılan tavırla, isgal edilen mevki
arasında bir ahenk vücuda getirmektir ki, bu da devletin kuvvetine itaat etmekle
mümkündür.
Burada bizlere düsen vazife parti ve iktidar için mücadele etmektir. Eğer
sahsi ihtiraslar partiyi zafere götürmek isteğinin altında gizlenirse, bu parti için
bir felaket olur. Bunun için sahsi ihtiraslardan uzak bir mücadele ve yarından
emin bir imtihan geçirmeye mecburuz. Bilmeliyiz ki muhalefet, partimize galebe
çalmak için kudret ve kuvvetimizi hesaba katması ve yarının zaferi için elinde bir
senet varmıs gibi hareket ediyor.
Muhalefete karsı müsamahakâr olabiliriz. Fakat bu hiçbir zaman bir acz
ifade etmemelidir. Kudret ve kuvvetin partimizde olduğu her zaman için
malumları olmalıdır. Her zaman devletimiz bir emniyet devletidir. Emniyete
almak istediği sey de ferdin hürriyetini, rahatlığını, huzur ve sükûnetin temini için
de asayisidir92.
Bundan dolayı kuvvete dayanan ve kuvvetini muhalefete en genis manada
hissettiren ve kendisine itaati borçlu kılan ve bunun mukabili ferdin ve cemiyetin
hürriyet ve emniyetini sağlayan parti hükümeti artık sımartıcı politikadan
92 Bazı cümlelerde görülen imla hatalarını neyi kastettiğini anlayamadığımız için
düzeltmedik.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 157
History Studies
Volume 1/1 2009
vazgeçmelidir. Memleketin mukadderatı devlet ve hükümetin idame ve bekasının
buna amir olduğuna kani bulunduğumuz keyfiyetini arz ederiz.”
Bu fikirleri okuyunca halkı sürü gibi kullanmak isteyen bir zorba ile
tanısıyoruz... Öyle bir zorba ki, milletten aldığı vergilerle milleti iradesinin
haricinde bir düzende zapt u rapt altında tutmayı asayis sanıyor. Öyle bir jakoben
ki, kendisi gibi düsünmeyeni gayri mesru ilan ediyor, kendisinin yaptığı kanunları
tenkit etmeye kalkanı ezilmeyi hak eden acizler ve zavallılar olarak görüyor. Đste
bu öyle bir zihniyet uru, öyle bir ideoloji kanseridir ki, kendisini siyasi sebeplerle
protesto edeni “baldırı çıplaklar” olarak tanımlıyor… Aklı sıra Avrupai sandığı
bazı semtlere köylüleri sokmuyor… Halka “Haso Memo” diye asağılayıcı sıfatlar
takıyor… Hem halka giydirdiği sapkayı bir taraftan “devrim” kıyafeti ilan ediyor,
hem de siyasi rakibini “kasketliler” olarak küçümsüyor. Adeta Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin özeti gibi duran birçok olayın temelindeki kültür iste bu
fikir kanseridir.
Sonuç: Tek Partinin Vatandasları Makbuller ve Menkuplar:
Bu bilgilerden hareketle Türkiye Tek Parti uygulaması hakkında su
sonuçlara ulastığımızı söyleyebiliriz: Tek Partiler toplumun tamamına hükmetme
ve kabul edilebilir bütün fikirleri temsil etme iddiasındadırlar. Kabul edilemez
fikirleri ise93 resmi ideoloji sınırları dısında tutup yasaklama veya en azından
desteklememe eğilimindedirler. Tek Parti, ülkesinin fikirler yelpazesinin
tamamını temsil etme ve onların müntesiplerini vatandas kabul etme
durumundadır. Tabii olarak birçok fikri de reddetme ve kendi ilkelerine göre
yeniden yorumlama hakkını da kendinde görmektedir. Bu hakkı kullanarak
“zararlı” fikirleri bastırmaya, “yararlı” olanları tek basına temsile, tek basına
yorumlamaya ve icraata dönüstürmeye tesebbüs eder. Bunu basarırsa ülkenin
“Tek” partisi olur, ülkedeki bütün fikirlerin, akımların, zümrelerin, etnik ve
mezhebî grupların temsilcisi olarak kabul görür. Devlete de hâkim olduğu için tek
partili devletlere “partizan devlet” denir. Bu devlet yapısının demokratik olması
mümkün değildir. Ilımlısından siddetlisine doğru, “tek parti” ve “tek fikir”
hâkimiyeti söz konusudur. Diğer fikirlerin partilesmesine izin verilmediği için
parti “tekliği” ülkenin bütünlüğünün garantisi sayılır. Dolayısıyla “tek parti”
fikriyatının dısında kalan bütün din, mezhep, ideoloji, kılık kıyafet, siyasi düsünce
ve davranıslar vs. muzır ilan edilir. Bunların mensupları ötekilestirilir, hakarete
93 Hangi fikir ve davranısın kabule sayan ve hangilerinin muzır olduğuna da tek parti
liderliği karar verir. Bunu devlet kontrolünde, dolayısıyla kendilerinin elinde bulunan kitle
haberlesme vasıtaları aracılığı ile halka yayarlar.
158 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
varan ifadelerle anılırlar, en azından ikinci ve üçüncü sınıf vatandas derekesine
itilirler; tek partinin yanlıları ise “makbul vatandas” sayılır.
Türkiye’de 1923-1946 arası bu tür bir uygulamanın örnekleri çok bolca
görülmüstür. Din ve dini kurumlar suçlanmıs, camiler depoya dönüstürülmüs,
istenmeyen kisilere (partili olsalar bile) “imam kılıklı sevimsiz bir tip” diye
hakaret edilmistir. Aleviler Sünni “dincilere” karsı tabii müttefik olarak
algılandıkları halde, yeri ve zamanı geldikçe “alevidir”, “kızılbastır” diye
haklarında kayıt düsülmüstür. Aynı sekilde “Kürt”, “Arap”, “Çerkez”, “Abaza”,
“Çingene” “avamdan”, “basit kılıklı adamlar”, “Haso-Memo” gibi daha nice
ayrımcı adlandırma ve suçlamalarla insanlar ötekilestirilmislerdir. Gayri
Müslimler de aynı tarz muameleye tabi tutulmuslardır. Türkiye’nin özel durumu
ise “inkılâplara karsı olmak”, “gerici”, “Milli Mücadele karsıtı ve Đngiliz yanlısı”,
“Atatürk düsmanı” veya “Ata’nın partisine oy veren- vermeyen” gibi tek parti
ölçütleri ile insanların ayrıstırılmasına yol açmıstır. Sonuçta Türkiye halkı Tek
Parti idaresinin makbul vatandasları ve ötekiler olmak üzere ikiye ayrılmıslardır.
Tek Parti bir taraftan bütün kurumlara hâkim olmak ve oralardaki insanları kendi
fikriyatını kabule zorlamak isterken, diğer taraftan bu insanları birer bahane ile
dıslamıs ve makbul ve menkup vatandaslar yaratmıstır. Đsminde Cumhuriyet94 ve
Halk bulunan dolayısıyla katmerli halkçı olması gereken bir parti netice olarak
halkın büyük çoğunluğunu karsısına almıs oluyor ve böyle bir hava içinde “halk
plaja doldu vatandas denize giremiyor!” esprilerine yol açılıyordu.
KAYNAKÇA
Arsivler:
Basbakanlık Cumhuriyet Arsivi (BCA), Basbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü
Katalogu (BÖKMK), 030. 01/ 66. 408. 6.
BCA, Bakanlar Kurulu Kararnameleri Katalogu (BKKK), 30.18.1
BCA, Cumhuriyet Halk Partisi Katalogu (CHPK), 490. 01/ 440. 1823. 2.
TĐTE Arsivi, kutu 27, belge 130.
94 Cumhur, halk bilindiği gibi halk veya ahalinin ekserisi anlamına gelmektedir.
Tek Parti’nin Vatandasları ve Ötekilestirdikleri 159
History Studies
Volume 1/1 2009
Resmi Yayınlar:
Düstur, C. VII.
Resmi Gazete, 1 Temmuz 1926, no: 409.
TBMM ZC. D. IV, C. 23.
Gazeteler:
Cumhuriyet Gazetesi
Hatıralar, Günlükler:
Đnönü, Đsmet, Defterler (1919 – 1973) c. I. YKY, Đst. 2001.
Makale ve Kitaplar:
Ağaoğlu Ahmed, Gönülsüz Olmaz, Zeybek Kitabevi, Ank. 1941.
Ağaoğlu, Samet, Siyasi Günlük Demokrat Partinin Kurulusu, Đletisim Yay. Đst.
1992.
Aydemir, S. Süreyya, Đkinci Adam, C. II, Đst. 1985
Aron, Raymond, Demokrasi ve Totalitarizm, M.E. Basımevi, Đst. 1976.
Arslan, Emre, “Türkiye’de Irkçılık” Modern Türkiye’de Siyasi Düsünce:
Milliyetçilik, C.4, Đletisim Yayınları, Đst. 2002, s. 409-426.
Çağaptay, Soner, “Kemalist Dönemde Göç ve Đskân Politikaları” Toplum ve
Bilim, 2002 Yaz, S. 93.
Devlet Kitapları, Tarih IV, TC. Devlet Matbaası, Đst. 1934
Duverger, Maurice, Siyasi Partiler, 3. bas. Bilgi Yay. Ank. 1986.
Jaeschke, Gothard, Türk Kurtulus Savası Kronolojisi (1938 – 1945), TTK Yay.
Ank 1990.
Metin Heper, Đsmet Đnönü Yeni Bir Yorum Denemesi, Tarih Vakfı Yurt Yay.
Đst.1999.
Karaosmanoğlu, Y. Kadri, Politikada 45 Yıl, Đst. 1984, s.185-190.
160 Fahri SAKAL
History Studies
Volume 1/1 2009
Karpat, Türk Demokrasi Tarihi Sosyal Ekonomik ve Kültürel Temeller, Afa
Yay. Đst. 1996. s. 159.
Kocaoğlu, Bünyamin, “Ulus-Devletin Đnsası Sürecinde Bir Türk(çe)lestirme
Politikası: CHP Hars Komitaları 1937-1938”, Muhafazakâr Düsünce,
Yıl 3, Sayı 12, Bahar 2007. s. 147-170.
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Sef Dönemi, C. II, Đletisim, Đst. 2007.
Mardin, Serif, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Đletisim Yay. Đst. 1990.
Okutan, M. Çağatay, Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları, Đstanbul Bilgi
Ünv. Yayınları, Đstanbul 2004.
Sakal, Fahri, “Sapka Đnkılâbının Sosyo ekonomik Yönü: Destekler ve Köstekler”,
The Turkish Studies, Volume II/ 4, Fall 2007.
Sakal, Fahri, “Milli Mücadele ve Cumhuriyetin Đlk Döneminde Propaganda ve
Tanıtım Çalısmaları” Atatürk Arastırma Merk. Derg. C. XIX, Mart
2003, S. 55.
Sakal, Fahri, Çok Partili Döneme Geçiste Tek Parti’nin Muhalefet Anlayısı,
Etüt Yay. Samsun, 2008.
Sertel, Zekeriya, “Sol musun sağ mı?” Zincirli Hürriyet, S.1, 5 Nisan 1947.
Fatih Tuğluoğlu, Tek Parti Döneminde Hükümet Memur Dayanısması” Atatürk
Yolu Dergisi, S. 27-28, Mayıs- Kasım 2001.
Tunaya, T. Zafer, Türkiye’de siyasi Partiler, Arba Yay. Đst. 1995.
Tunçay, Mete, T.C.’de Tek-Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923 -1931), 2. bas.
Cem Yay. Đst. 1989.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder