2 Şubat 2014 Pazar

WANGENHEİM'A GÖRE TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN İLK ÜÇ YILI

       BARON VON WANGENHEİM’IN SEYAHAT RAPORUNA GÖRE
CUMHURİYETİN İLK ÜÇ YILININ TÜRKİYE’SİNDEN BAZI NOTLAR
Dr. Fahri SAKAL

Türkiye’nin “Düvel-i Muazzama” arasında güç dengeleri güderek varlığını sürdürmeye çalıştığı 19.yy. ve 20. yy.ın başlarında tercihini Almanya’dan yana kullanmak durumunda kaldığını biliyoruz. Bu ittifak sonunda iki ülke I. Birinci Dünya Harbi’nde mağlup olmuş ve büyük yara almıştır. Harbin enkazı üzerinde bir İstiklal Harbi vererek zaferle çıkan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkler, Cumhuriyet döneminde diğer Batılılarla mesafeli bir politikayı sürdürürken Almanya ile diğerlerine oranla çok yakın ilişkiler kurulabilmiştir.[1] Bu çerçevede  bazı Alman uzmanların Türkiye’de bulunduğunu biliyoruz. Kimi davetle gelmiş, kimi de zamanla türlü nedenlerden yurdumuza sığınmıştı.
Bunlardan birisi olan Baron von Wangenheim, vaktiyle Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi[2] olan ve aynı adı ve unvanı taşıyan kişinin çok yakını olmalıdır. Kendi ifadesinden Türkiye’de otuz yıl kaldığı anlaşılmaktadır. Ancak buna rağmen hakkında daha fazla bilgiye ulaşamadık. Elimizdeki rapordan anlaşıldığına göre  biri daha önce, diğeri 1926 da olmak üzere en az iki kere hükümete türlü konuları içeren bir kalkınma raporu sunmuştur. 1926  raporunu yıllık iznini kullanırken bir ay müddetle Anadolu’da yaptığı bir inceleme gezisi sonunda hazırlamış ve 5 Eylül 1926 da raporunu Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne teslim etmiş ve riyaset de bu çalışmayı başvekalete arz etmiştir. 1926 ve 1927 yıllarında bu konu üzerinde ilgili bakanlıklar ve kurumlar arasında değerlendirmeler yapılmıştır.
   Wangenheim’in Levazım Mektebi mütehassıslarından ve muallimlerinden olduğu bilgisine sahibiz; bunun dışında kendisine dair çok az bilgiye sahibiz. Şu ifadeleri onun raporu hazırlama sürecine girişini aydınlatıyor:[3]
“Başvekalet-i Celileye,
Levazım mektebi derslerinin tatil bulunduğu esnada bir ay mezuniyetle Türkiye dahilinde seyahat yapmak isteyen ve bu seyahatte bir mahzur görülmeyerek mezuniyet verilmiş olan yüksek levazım ve levazım mektebi muallimlerinden mütehassıs Wangenheim Bey’in bu seyahatlerine ait muhtelif hususlara temas eden layihasından bir suretinin leffen takdim kılındığı maruzdur efendim.
                                                                                Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi
                                                                                                Müşir (imza)”

Baron’un yıllık izni esnasında baştan başa gezdiği Türkiye’nin yollarına, şehir plancılığına, polis ve askerle halkın ilişkilerine, sağlık ve beslenme durumuna, ağaçlandırma ve orman politikasına v.b. hususlara müteallik raporu ilgili bakanlara sunulmuş ve raporu okuyan her bir bakan kendi ilgi alanındaki fikirleri dikkatle not etmiştir. Bunlar sıra ile Adliye, Hariciye, Maarif, Nafia, Sıhhiye, Dahiliye, Maliye, Bahriye, Ticaret, Ziraat ve Müdafaa-i Milliye vekaletleridir. Raporun incelenmesinden sonra “bilumum vekaletlerin mütalaasından sonra başvekalete iadesi” Başvekil İsmet imzası ile istenmiştir.[4] Ayrıca bakanlıkların kendi iç bürokratik sistemi içinde farklı birimlerin de görüşlerini bildirdiklerini görüyoruz. Bunlardan Ziraat Vekaleti yazışmalarını ilk örnek olarak aşağıya alıyoruz:[5]

“Ziraat Vekalet-i Celilesine,
            Baron von Wangenheim’in raporunda yol ve su meselelerinden kemal-i ehemmiyetle  bahsedilmiştir. Hususat-ı mezkure ise ziraat ve dolayısıyla memleketin iktisadiyatına en yakından temas eden mühim iki nokta  ve inkişafı temin edecek iki mühim amildir.
            1-Yollar ne kadar iyi ve metin olarak inşa edilse daimi tamirata tabi tutulmadıkları takdirde az bir müddet zarfında harap olmağa mahkumdur. Binaenaleyh teklif olunduğu ve her yerde de adet olduğu gibi muayyen bir mesafede bir yol bekçisinin bulundurulması elzemdir. Yolların metanet, emniyet ve letafetine ait ikinci ve pek mühim bir amil daha vardır: Yol kenarlarına dikilen ağaçlar. Bunlar kökleri vasıtasıyla şosenin zeminini takviye, gövdeleri vasıtasıyla birçok kaza zuhuruna mani olurlar ve ayrıca da o havaliyi tezyin ederler. Bekçisiz ve ağaçsız şose natamamdır, harabiyete mahkumdur.
            2- Kışın (ormanların fıkdanından) dereleri taşırarak denizlere dökülen veyahut arzu edilmeyen mahallere birikip bataklık husule getiren sulardan vadilerin seddi suretiyle istifade memleketin inkişafını temin edecek en mühim çarelerden biridir. Bu usul en iptidai zamanlarda dahi idrak edilip tatbik edilmiş olan bir usuldür. Memleketlerin ekser mahallerinde ziraat doğrudan doğruya suyun mevcudiyetine vabeste bulunmaktadır. Asgariyet kanunu nazar-ı itibara alınacak olursa memleketlerde nebatatın neşv ü neması için ekseriya asgariyette bulunan amilin su olduğu tebarüz eder. Binaenaleyh bu hayati mesailin halli hakkında ne kadar mesai sarf edilse ve istical gösterilse muhik olduğu aşikardır efendim.
                                                                                                          Kalem-i Mahsus Müdürü”  
                                                                                                                   
            Raporun idare anlayışımıza ve sosyoekonomik yapımıza yönelik eleştirileri de ilgili makamların dikkatini çekmiş görünmektedir. Bu konuda Nafia Vekilinin yazdığı şu hükümler manidardır:[6] “Raporu mütalaa ettim. Nafia Vekaleti’ne ait kısımlarını nazar-ı dikkate almak üzere not ettim. Polis muamelatı hakkındaki şikayet pek doğrudur. Yalnız ecnebilere değil dahil-i memleketlere vapurla seyahat eden Türklere bile çok müşkülat yapılmaktadır. Mesela: Haydar paşa-Karaköy tarikiyle Bursa’ya giden bir yolcu pek basit şerait altında gittiği halde Mudanya tarikiyle giden bir yolcu gümrük ve polisçe birçok merasime tabi tutulmaktadır. Bu cihetlerin Dahiliye ve Maliye Vekalet-i celilelerince nazar-ı dikkate alınması ricasıyla; Ber mucib-i emr:
Sıhhiye Vekalet-i Celilesine takdim olunur.                                               
                                                                                                                   Nafia vekili
                                                                                                                  Adliye Vekili”
Aynı şekilde hariciyenin görüşü de kayda geçmiştir.[7]
“Ecnebi sefaretlerin müteaddid vesilelerle şikayet etmekte oldukları polis muamelatının  ıslah ve tensiki hakkındaki mütalaatın şayan-ı nazar ve musip görülmüş olduğu maruzdur efendim.
                                                                                                          Hariciye Müsteşarı”

Bahriye Vekili’nin değerlendirmesi biraz alınganlık koksa da, “biz aslında bunları biliyorduk” mantığı ile ele alınıp eleştirinin “pek haklı” olduğu da kabul edilmiştir.[8]
“Levazım Mektebi muallimlerinden Mütehassıs Wangenheim Bey’in Raporu Mütalaa olunmuştur. Tekmil muhteviyatı devair-i müteallikasının ve hatta tahsil görmüş her Türk evladının malumu olan mevadd ve mütalaat ise de ecnebilerce pek haklı olarak bilinen bir şeyin yapılamamış bir türlü kabul ve tasavvur edilemediğinden bilmiyorlar diye en ufak teferruata kadar bu türlü mütalaat dermeyanı mutad bulunmuştur efendim.
                                                                                                   Bahriye Vekili”

Ticaret Vekaleti raporu en ciddi inceleyen kurumlardan biri olmuş gibi görünmektedir.[9] 20 Ocak 1927 tarihinde Ticaret Vekaletine sunulan raporda birçok hususa temas edilmiştir:
“Muhteviyatı meçhul olmamakla beraber memleketin muhtelif sahalarda temin-i inkişafı noktasından ehemmiyetle nazar-ı dikkate alınacak hususat ve mevaddan ma’duddur. Memleketin bilhassa iktisadiyatıyla alakadar olan yollara, servet-i milliye noktasından muhafazası iktiza eden abidat ve asar-ı atikaya, memleketin ticareti itibariyle de ehemmiyetli bir mevzu teşkil eden istihlak pazarlarıyla erbab-ı ticarete ve gemi münakalatına müteallik bahisler not edilmiş ve gemi nakliyatında görülen noksanlar hakkında alakadar müessesat-ı bahriyenin nazar-ı dikkati celb edilmek üzere, keyfiyet İstanbul Ticaret ve Bahriye Müdüriyeti’ne yazılmıştır.
Rapor ve merbutat leffen ve iadeten arz ve takdim kılınmıştır efendim.
Ticaret Müdir-i Umumi Vekili 

                                                                                                      Ticaret Vekili”

Baron’un raporuna yazdığı girişte iki konuya dikkati çekmiştir: 1) Levazım subaylarının sivil bürokrasinin denetim ve kontrolü altında olmasını uygun bulmamaktadır. 2) Bütçede sarfiyatın kanunla belirtilen kurumların dışında başka yerlere yapılmasını da eleştirmektedir. Ancak burada TBMM için “Meclis-i Mebusan” ifadesi dikkatten kaçmıyor. 1926 yılında bu ifadenin Türkiye Cumhuriyeti resmi belgelerine girmesi bizim açıklamakta zorlandığımız bir şeydir. Belli ki raporun aslındaki –muhtemelen- Almanca bu anlama gelen bir kelime Türkçe’ye eski alışkanlığın etkisiyle Meclis-i Mebusan olarak çevrilmiştir. Ancak buna kimsenin müdahale etmemiş olması dikkatimizi celb etmiştir.

“Şişli, Büyükdere Cad.,no: 7, 
                                                                                                         5 Eylül 1926
                                                                                                                                                                                                                                   
Seyahatim esnasında müteaddit kolordu kumandanları ile aynı zamanda erkan-ı harbiye reislerini ziyaret ederek bunların lavazıma müteallik mesail hakkındaki nokta-i nazarlarını öğrendim. Levazım umurunu işgal eden hassaten iki nokta bunlar tarafından dermeyan edildi ki bu nıkattan birisi levazım heyet-i zabıtanının sivil memurin tarafından daimi bir kontrol altında bulunması ve ikincisi de bütçenin gayri mütebeddil olması keyfiyetidir.
Levazım umuruna elden geldiği kadar feyizli bir şekil ve mahiyet vermeklik hususunda bera-yı muavenet celb edildiğimden bu her iki noktaya da iştirake mücaseret ediyorum.
1-Levazım zabıtanının sivil memurin tarafından daimi bir surette kontrol keyfiyeti bence lüzumlu gibi görünmemektedir. Bu cihetten askeri mafevkler[10] tarafından yapılacak bir kontrol, diğer cihetten ise levazım zabıtanının hiss-i şeref ve vakarları üzerine yapılacak daimi hiss-i tesir ile bu hususta vukua gelecek intizamsızlıklara mani olunur itikadındayım. Bilcümle defatir-i hesabiyenin teftiş ve muayenesi ile sivil memurlar tarafından sene-i maliyenin hitamında gözden geçirilmesi meselesi ve lüzumsuz yere sarf olunan bir paranın bile bunlar canibinden sorulması hususları yine bittabi baki kalabilir. Ancak her gün mesainin cereyanına mani olan mesuliyete muhabbeti haleldar, izzet-i nefsi cerihadar eden bu kontrolden sarf-ı nazar edilmesi mümkündür. Alelhusus kolordu ve fırka kumandanlarının da nüfuzunu kesr edecek bir mahiyettedir.
2-Bütçenin gayr-i mütebeddil oluşu hususundaki nokta-i nazarım bundan hiçbir tebeddül yapılamayacağı merkezindedir. Bu keyfiyet meclis-i mebusanı olan memleketlerin cümlesinde aynı tarzdadır. Herhangi bir madde içün sarfına müsaade olunan akçe ancak o maddeye sarf olunabilir ki bu meyanda zuhur edecek diğer bir ihtiyaca sarf olunamaz. Yoksa bir bütçenin meclis-i mebusan tarafından kabul ve tensibindeki hikmet kalmaz.
Binaenaleyh bu suretle tahaddüs edecek müşkülatın suver-i aharla[11] ref’ ve izalesi imkanı vardır. Bilfarz âtiyen tanzim olunacak bütçede muhtelif fasıllara ait olan akçe bolca hesap edilerek bu suretle müsaade-i resmiyesi alınır. Bu müsaade-i resmiyesi alınıp bolca hesap edilmiş bulunan akçeden küçük miktarlar tenfiz[12] olunabilir ki işte bu iktisat olunan mebaliğ kolordu kumandanlıkları emrine, bir nispet-i muayyene dahilinde, mesela, tamirat, edevat ve malzeme-i fenniye, endaht[13] mükafatı, spor ve saire akçesi olmak üzere amade kılınabilir. Yani bu iktisat olunarak kolordular emrine verilen para için bütçede bir fasl-ı mahsus olmayıp bu müsaade-i resmiyesi alınan esas akçeden sarf maru’l-arz  şeklindeki ihtiyaca karşılık olmak üzere amade kılınmaktadır. Bittabi gerek bütçede faslı olan mebaliğden ve gerekse bu tarz iktisad olunacak mebaliğden yapılacak sarfiyat içün sahih bir surette icab eden hesabat tutulup gerek kumandanlar ve gerekse levazım heyetleri paranın gayr-ı kanunî sarfı halinde hesap vermeğe mecbur tutulurlar.
Maruzatımın nazar-ı dikkate alınarak ordudan kopup gelen bu şikayatın ref’ ve izale olunacağını ve levazım zabıtanının daha serbest bir vaziyette bulunarak ifa-yı vazife edebilmeleri ve mesuliyete karşı muhabbetlerinin tezyid olunacağını ümid eder ve arz-ı ihtiram eylerim efendim.
                                                                                                               Von Wangenheim”

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre bürokratlar ve siyasiler bu raporu pek ciddiye almış görünmektedirler. Aynı ciddiyetle içeriğin uygulamaya konup takibinin yapılıp yapılmadığını ise bilemiyoruz. Ancak Türkiye’nin kalkınma macerasını bilenler ve devletin hantallığını bir türlü üzerinden atamadığını kabul edenler raporun uygulamaya konma ve izlenme açısından ciddi değerlendirilmediğini söyleyebilirler.
Rapor metnini şimdiki yazıya aktarırken yeri geldikçe bazı kısa değerlendirmelere yönelik dip notlar koymanın dışında ilaveler yapmadık. Olduğu gibi aktarıyoruz.


***

                                                    SURET
1- Askerî nıkât-ı nazar
Caddelerin inşası:
(Yolların sevkülceyş kapasitesi ve perişanlığı ve yolların yapımında askeri makamların da yetkili kılınması talebi)·
A) Seyahatimde Mersin-Tarsus-Ulukışla-Kayseri-Sivas-Samsun caddesini takiben seyahat ettim. Bu cadde sevkülceyş nokta-i nazarından tamamı bir ehemmiyet-i mahsusayı haiz olup sevkülceyşe haiz-i ehemmiyet olan diğerlerinden hemen geri kalmayacak bir vaziyettedir. Bu cadde halen öyle bir vaziyettedir ki yağışlı mevsimin hulûlüyle beraber küçük bir orduya ait ikmal işleri hemen birkaç gün içinde tamamen akamete mahkûm kalacaktır. Bu gördüğüm hususu mühimsedim ki Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaset-i Celilesine bilâ teemmül[14] arz-ı keyfiyet etmeklik mecburiyetini duydum. Caddenin arz ettiği bu fena vaziyetin esbabı bittabi aşikardır: 12 Sene devam eden harp müddetince caddelerin yeniden tamir ve inşası için elde ne zaman ve ne de imkan mevcut idi. Son geçen iki sene zarfında caddelerin tamir ve inşası hususuna namütenahi bir surette germî[15] verildiği görülüyor. Fakat bu iktiham[16] olunan mezahim iyi bir muvaffakiyet şeklinde tecelli etmemektedir. Bu hususta esbab-ı muhtelife varid olabilir. Olabilir ki beynelahali caddelerin haiz olduğu ehemmiyet hakkındaki malumatın adem-i kifayesi, bu hususta icab eden malumat-ı fenniyenin adem-i kifayesi sonrada -yolda caddeler hakkında görüştüğüm birkaç Türk efendinin verdikleri malumata nazaran- vilayet mühendislerinin cadde işlerini ihalede tamamı bir bitarafî ile hareket etmedikleri hususudur. İşte bu esbaba binaen caddelere müteallik mesuliyeti vilayetler uhdesinde doğrudan doğruya bırakmayarak bu gibi büyük sevkülceyşi caddelerin nezaret ve tamirat işlerini kolordu kumandanlıkları uhdesine vermekliğin maksada muvafık olacağını zan ediyorum.[17] Kolordular maiyetlerinde istihkam kıtaatı gibi bu işe has olan bir vasıta-i icrâiyeye malikdirler. (Sevkülceyş caddeleri)nin bu suretle Erkan-ı Harbiye-i Umumiye canibinden ayrılarak askeri idare altında bulundurulmaları lazımdır. Diğer caddeler kemakan hükümet-i mülkiye idaresinde kalabilirler.

   (Muharebe kabiliyeti zayıf erlerden bir yol inşaat bölüğü oluşturulsun.)
B) Yol inşaat işleri için her kolorduda müstaidd[18] ve yol inşasında ayrıca yetişmiş bir istihkam yüzbaşısı kumandasında olmak ve harbe tamamen elverişli olmayan efraddan müteşekkil bulunmak üzere bir yol inşaat bölüğü teşkil ve tesis olunabilir. Bu bölüğe alınacak efrad en ziyade her sınıfa ait olan ihtiyat efraddan terekküp eder. Şöyle ki: Bunları intihabda en ziyade mesleği iktizası az çalışan ve günün ekseri zamanını kahvelerde geçirenlerden intihab edilecek olursa bu suretle hükümete ucuzca bir amele menbaı temin olunacağı gibi binnetice ahalide de yol inşasına ait malumat ve bu işe kesb-i vukuf  keyfiyetleri tenmiye[19] ve takviye edilmiş olur. Bu yol inşa bölükleri (her türlü vesait-i fenniye, motorlu merdaneler, motorla müteharrik arozözler, artezyen kuyu malzemesi ve saire ile mücehhez olan) seri ve fakat esaslı bir surette olmak üzere büyük mikyasta yol tamiratını ifa ile tavzif kılınırlar ki bu meyanda buraya icap eden taş veya sair malzemenin nakli keyfiyeti kemakan vilayetlere ait vezaif cümlesinden olmak üzere ifa edilir.

(Yollarda arızalar büyümeden sıkça tamir edilirse masraf daha az olur.)
C) Yollarda yevmiye yapılması lazım gelen ufak tefek tamirat işlerine gelince, bunun için ayrıca bir teşkil ihdas olunmak zarureti vardır.
Harbde nezaretim altında bulunan caddelerde edindiğim tecrübeye nazaran bunların en iyisi dahi hassaten yeni tamiri müteakip şayet mütemadi bir surette nezaret altında bulundurulmaz ve buna ihtimam edici bir el tarafından her gün caddenin keyfe mettefak[20] bir yerinde husule gelecek ufak tefek hasarat derhal bertaraf edilmezse uzun müddet dayanmadığını göstermiştir. Binaenaleyh bir cadde daimi bir surette ufak tefek tamirata maruz bulundurulursa bu suretle tahassül edecek masarif de az olur. Fakat cadde tamamen harabiyete yüz tuttuktan sonra tamire kalkışılırsa bittabi bunun ihyası büyük paraya tevakkuf eder.

(Yaşlı Jandarma veya Polisleri Yol Bekçisi olarak istihdam edelim)
Binaenaleyh ber vech-i maruz[21] esbab dolayısıyla bilumum sevkülceyşi caddelerin küçük aksama taksimini- ki bu aksam ne kadar küçük olursa o derce muvafık olur, azami 10 km olmak üzere- ve bu aksamın beherini bir yol bekçisine vermeklik hususunu arz eylerim.- Bu bekçiler kendi uhde-i mesuliyetlerine verilen bu aksam dahilinde husule gelecek ufak tefek hasaratı daimi surette tamir ve termimden mesul tutulurlar. Bekçi, kendi mesuliyeti altında bulunan yol kısmının mümkün mertebe ortasında ve yolun doğrudan doğruya kenarında bulunmak üzere ikamet ettirilirler. Bekçinin ikamete mecbur tutulduğu yerde tesadüfi olarak bir mahal-i meskûn bulunursa ne alâ, yoksa, yol boyunda su mevcud olan veya artezyen kuyusu şeklinde su istihsal edilebilecek bir yerde kendisine bir bine inşa edilmek zarureti vardır. Bu bekçi binaları, tenha yollar üzerinde aynı zamanda yolun emniyeti nokta-i nazarından da mucib-i istifadedir. Şayan-ı itimat bekçi elde etmek içün, kendi hizmetlerinde artık istihdama elverişli olamayan ihtiyar jandarma veya polis efradı alınabilir ki bunlar da bu suretle daha iyi kayırılmış olurlar. Bundan başka hizmetten çekilmiş istihkam küçük zabitleri de pek münasip olarak bu işte istihdam olunabilirler. Şayet bu bekçilere kendi ailelerince ekilip biçilmek üzere bir tarla gösterilir ve imkan olur da gelip geçen yolculara mevadd-ı iaşe satmak ve bunları misafir etmek ruhsatı da verilecek olursa bu bekçilik işi marul arz vaziyette olanların en muvafık bir surette bakılıp kayrılmasını temin eden yegane mucib-i rağbet bir hizmet olacaktır. Bütün caddenin nezaretinden mesul olacak istihkam zabiti veya bu iş ile tavzif edilecek memur, daimi surette yol bekçilerinin faal bir tarzda ve işten anlarcasına çalışıp çalışmadıklarını teftiş edeceği gibi bunlar arasında tenperverlik[22] gösterenler olursa bunları işten el çektirmekten mesul tutulurlar.
Nokta-i nazarıma göre sevkülceyş caddelerin ancak ber vech-i maruz surette süratle tamirine ve daimi olarak hüsn-i halde bulundurulmasına imkan hasıl olabilecektir. Zira her hangi bir şeyi hüsn-i halde bulundurmak onu tamir etmek kadar haiz-i ehemmiyettir. Elde 100 km imtidadında en mükemmel bir cadde mevcud olur ve bunun 10 km.lik bir kısmı gayr-i kabil-i istifade bir halde bulunursa bu caddenin kamilinden hiçbir istifade mutasavver olamaz. Çünkü bu küçük gayr-i kabil-i istifade kısım caddenin heyet-i kamilinden istifade olunmasına mani teşkil eder.

(Yol kenarlarına korkuluklar yapılması ve yolun asfaltlanması)
D) Yeni inşa olunan caddelerde hassaten göze çarpan bazı yanlışlıkları ber vech-i ati arz etmek isterim:
Alt kısma ayrı taş tabakası döşenmeksizin çakıl ferş[23] edildiği, cadde hendeklerinin her hangi bir tazyika maruz kalması halinde yıkılacak derecede dar kazıldığı, askerlik nokta-i nazarından haiz-i ehemmiyet olan kilometro taşlarının mefkudiyeti, geceleyin otomobillerin hareketini teshil için uçurum mahallerde ağaçların yerini tutacak olan taştan korkulukların mefkudiyeti, bunların beyaz boya ile tıla[24] edilmesi halinde gece karanlığında şoförün gözüne çarpar ve yolun kenarındaki korkuluk görünerek doğru istikamette hareket olunmak imkanı hasıl olur.[25] Aksi takdirde bu gibi uçurum mahallerde kenarın görülememesi yüzünden otomobilin uçması keyfiyeti pek sehil[26] olarak vukua gelir ki binnetice gerek malen ve gerek insanca zayiat husule gelmiş olur. Türkiye dahilinde en iyi taş menabii mebzul olduğu halde yumuşak taş tabakasından çakıl kullanıldığı cadde sathındaki muhaddebiyetin[27] azlığı, cadde kenarında (yaz yollarının) toprak yol kısmının mefkudiyeti kurak mevsimde bu toprak yollardan azami istifade olunur. Bunların mevcudiyeti esas cadde sathının bozulmaması, bilumum tekerlekleri, deve, bargir ve sığır hayvanatının ayaklarını zarardan vikaye edeceği gibi karşılaşmalarda en mükemmel yol vermek (yoldan çekilmek) keyfiyetini teshil ederler. Bunların tesisi pek cüzi mütevakkıf olup bittabi her yerde tesis edilemeyerek ancak cadde tarafeyninde müsait yer varsa oralarda yapılabilirler(merbut krokiye müracaat).

(Caddeler ziftlenmelidir.)
E) Caddenin has halde bulunmasına ehemmiyetli surette tesir eden bir husus varsa o da caddenin usul-i mahsusasına tevfikan ziftlenmesindedir. Caddelerin ziftlenmesi, fazlaca bir müddet caddenin dayanmasından başka tozun da kalkmasına mani olan yegana bu usulün tatbiki tavsiyeye şayandır. Binaen aleyh bu tarzda da teşebbüsatta bulunulması lüzumunu arz ve teklif eylerim. Halen Almanya’nın üzerinde fazla miktarda otomobilin münakalatı mevcut olan caddeleri marularz surette ziftlenmektedir.

2-Tayyare Setresi: ( Uçakları gizlemek için çevreye ağaç dikmeli)
A) Evvelce makam-ı celileye takdim eylediğim bir layiha ile bu hususa nazar-ı dikkati celb ederek Anadolu dahilindeki şoselere ağaç garsı[28] ile ayrıca da ormanlar tesisinin askerlik nokta-i nazarından pek büyük ehemmiyeti haiz olacağını arz etmiştim.[29] Bu defa seyahatte evvelce ihdasını arz ve teklif eylediğim Teyyare setrelerinin[30] dağlık aksam dahilinde yani Anadolu’nun yüksek yayla kısmında vücuda getirilmesinin pek azim müşkülatla karşılaşacağına kani oldum. Zira bu aksamda nebatatın neşv ü nema devrinde ağacın kendi kendine büyümesine hadim olan yağmur ile havada mevcudiyeti elzem olan rutubet miktarı azdır. Fakat bu ağaçların kökleri tahtüzzemin ratip kısmı buluncaya kadar geçecek bir müddet için bunları sulamak suretiyle büyütmek imkanı vardır. Binaenaleyh nebatatın yeşermesini temin edecek olan suyu elde etmek için bazı mahall-i meskunlarda mevcud olan su menabiini cüz’î masrafı dâî olan artezyen kuyularıyla teksir etmek maksada vefa edebilir. Birinci maddenin C faslında dermeyan olunan bekçiler bu ağaçların garsı ve bunlara lüzumu olan ihtimamın yapılmasıyla tavzif kılınabilirler.

(Mezarlıklar perişan, oralara ağaç dikme zevki halka aşılanmalıdır, hem bu ağaçlar tayyarelere karşı setre vazifesi görürler.)
B) Eyüp ve Üsküdar’da mevcud mezarlıkların latif ve muhteşem manzaralarını hayretle temaşa için tâ uzaklardan birçok ecnebi ve gerekse buraya şitab ederken herhalde Anadolu’da mezarlığın latif bir manzara irae etmesine veya bu halde bulunanı varsa bunların hüsn-i halde bulundurulmalarına ehemmiyet verilmediğini gördüm. Bu mezarlıkların ekserisi yalnız yontulmamış bir taş yığınından ibaret olup rüzgar ve tesirat-ı havaiye neticesi yekdiğerine karışmış bir şekilde tecelli etmektedirler ki insanda ihtimamdan beri asayiş içinde olmayan bir belde intibaını uyandırıyor. Binaenaleyh gerek askeri mülahazat (tayyare setreleri) ve gerekse bediiyât nokta-i nazarından mezarlıklara halkın ağaç garsı hususunda icab eden teşvikatta bulunulması lüzumunu arz etmek isterim. Bu hususta ihtimal ki manevi yardımlarla, bilfarz Eyüp kabristanına celb-i dikkat ile halka kabirlere ağaç garsı ile buna ihtimam etmek adetinin zerkine imkan hasıl olabilir. Bu tarzda hareket olunarak her köy ve kasabada tayyareye karşı[31] lüzumu olan setreler mümkün mertebe temin olunacağı gibi ağaç garsı hususunda da bir arzu uyandırılmış olur.

(Ormanlar tayyare setresidir ve askeri malzeme deposudur, Ormanlarda keçi otlatma şiddetle yasaklanmalıdır)
C) Esna-yı seyahatimde birkaç muhteşem ormanın mevcudiyetini kemal-i memnuniyetle gördüm ki bunlar civarını mükemmelen tezyin ettiği gibi çıplak dağlara da bir servet menbaı bahşediyorlardı. Yalnız bunların hüsn-i muhafazası hususunda Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’nin pek büyük bir alaka göstereceğinden eminim. Zira makam-ı celile bu ormanlara bir cihetten tayyare setresi olarak arz-ı ihtiyaç edeceği gibi diğer cihetten de seferde malzeme-i harbiye için lüzumu olan mevadd-ı haşebiyye[32] ihtiyacını temin edebilecektir. Binaenaleyh seyahatimde maatteessüf müteaddit defalar şahit olduğum üzere Erkan-ı Harbiye-i Umumiye makam-ı celilesi buralarda mevaşi[33] ve alelhusus keçi sürülerinin ra’yına[34] mani olmak üzere teşebbüsatta bulunacak olursa bu keyfiyet tamamen mahalline masruf bir tedbir olacaktır. Keçiler her ormanın ölümüdür. Hususi ormanlarla miri ormanların suret-i kat’iyede tefriki elzemdir. Miri ormanlarda hayvanat ra’yı doğrudan doğruya bir fiil-i sirkat addolunarak mütecasirinin elinden hayvanının alınması ve azim ceza-yı nakdi ile tecziyesi elzemdir. Aksi takdirde bu güzel ormanlar pek az seneler içinde keçilerin me’keli[35] olarak feda edilmiş olurlar.

1-      İktisadiyata Müteallik Mevadd:
(Yük ve yolcu taşımacılığında da kullanılan posta hatları)
 Posta otomobil hatları: Ulukışla’dan Samsun’a kadar imtidad eden cadde üzerinde yaya, yaylı arabası, kamyon ve Ford otomobili ile olmak üzere büyük mikyasta insan münakalesi cereyan etmektedir. Ancak şimendiferlerin her tarafta harekete başladığı anda bu tarz münakale hitama erecektir ki bunun için de daha seneler ister. Bu şimdiki münakalat tamamıyla gayri muntazam bir şekilde ve şahsi bir kazanç temin edecek mahiyettedir. Bunun intaç edeceği akıbet şüphesiz ki bu işle mütevaggıl[36] olanlar arasında fazlaca bir hiss-i rekabet ile husumet vücut bulması, bundan başka yolcuların fazlaca mutazarrır olmaları ve hey’et-i umumiyesi ile de zaman zıyaı, masraf ve me’yusiyet gibi ahali için mucib-i memnuniyet olamayacak ahvalin hudûsıdır. Binaenaleyh bu hususî bir mahiyette olan gayr-i muntazam münakale yerine hükümet canibinden muntazam bir vasıta-i münakale vaz’ı ve bu suretle hükümete bir varidat menbaı temini ihtiyacı kendini göstermektedir. Sahih bir surette tanzim olunmak şimendifer hatlarına uygun bir hareket planı ile belli başlı hatlar üzerinde yolcu münakalesini deruhte eden bir posta otomobili hattı tesis olunmak lazımdır. Yolcu münakalesini deruhte eden posta otomobilleri aynı zamanda posta paketi ve mektupları da seri ve muntazam bir surette nakl edebilirler. Almanya’da bu tarzda layuad[37] posta otomobili hal-i fiiliyatta olup bunlardan azim istifadeler temin olunmaktadır. Bu sebeple bu posta otomobillerinin hususi mahiyette olan otomobil nakliyatını deruhte edenlerden icabı halinde nakliyat vergisi tarh olunarak resmilerle rekabete mani olunabilir. Bununla beraber halk kendilerini hangisi daha ucuz ve daha rahat naklederse oraya müracaat ederler. Hükümet canibinden işletilecek olan bu tarzdaki posta otomobil hattının tesisi için evvel emirde caddelerin tamir edilmesi ve daimi surette hüsn-i halde bulundurulması keyfiyeti zaruridir. Aksi takdirde hükümet için lastik sarfiyatı ve dingil şikesti gibi masarifatı daimi zarar ve ziyan husule gelir. Mamafih posta idarelerinin de caddelerin hüsn-i halde tutulması keyfiyetiyle alakadar olması ve bu hususta icab eden masarifata yardım etmeleri pek muvafık olabilir. Harbde kıtaatın seri bir surette nakli işlerinde posta otomobilleri pek ziyade işe yarayacaklarından bunlarda münasip bir miktar teşkili Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’nin cümle-i menafindendir. Bundan başka seferi ihtiyaca karşı elde mümkün mertebe fazlaca mücerreb[38] şoför menbaı bulundurmak keyfiyeti de şayan-ı arzu bulunduğundan işte bu şoförlerin marularz posta otomobil hatlarında yetiştirilmeleri keyfiyeti de bu suretle temin edilmiş olur.

(Elektrik üretimi ve sulama için)
2- Vadilerin Seddi: Kışın memlekette suyun mebzuliyeti, yazın ise bunun mefkudiyeti, vadilerin seddi suretiyle büyük ihtiyat su depoları tesisi ihtiyacını his ettiriyor. Bilfarz Sivas civarında arazinin teşkilatı doğrudan doğruya bu tesisatın yapılmasını amir bulunmaktadır. Burada cüz’i masarif ile su bentleri inşa ettirilerek terakim ettirilecek sudan elektrik müessesatında ve yazın ise arazinin iskasında[39] istifade olunması imkanı vardır. Müşahedatıma göre Anadolu’da cüz’i bir masarif ihtiyarı ile bu hususta yükseltilecek layuad  kuvvet ve bereket hazaini mevcuttur. Tabiidir ki bu su bentleri tesisatı ancak kömür veya gaz ve benzin gibi yağlarla müteharrik fabrikaların tesisinden daha ucuza mal olan yerlerde yapılır.
(Tamirle kullanılacak malzeme yolara atılmış çürüyor)
3- Tamire Ait Mevadd:  Şimendifer hattı ve gerekse caddeler boyunda halen dahi milyonlarca lira kıymeti haiz malzemenin yerlerde süründüğünü gördüm. Lokomotiften ta pantolon dökmesine kadar bir insan için lüzumu olan bütün mevadd bu yerlerde sürünenler arasında bulunabilir. Bunlar yalnız bu gün için istimale şayan olmadıklarından bila takayyüt yerlere atılmış ve bu suretle servet-i memleket zıya’a mahkum bir vaziyete konulmuştur. Biraz çalışma ve işte vukuf ile bütün bir eşya tekrar tamir olunarak memleket iktisadiyatı nokta-i nazarından tekrar eyadi-i istifadeye vaz’ olunabilir. Şayet memurin, asker ve halk yed-i tasarrufunda bulunanla alakadar olur ve hükümet canibinden kendinin idaresine tevdi olunan eşyayı hüsn-i halde tutar ve bir hasar vukuunda tamir ederse senede hükümet milyonlar iktisat eder. Makine ve her nevi alat-ı fenniyeden haddinden fazla ve maksatsız bir surette iş talebi hassaten bunların vaktinden evvel duçar-ı hasar olmasına sebebiyet verdiğinden bu iş iktisadi mülahazat ile hiç kabil-i telif değildir. Bilfarz fenni bir surette yapılan hesap ile azami kuvve-i tahmiliyesi altı kişi olan bir otomobile sırtı sıra 13 kişi bindirilirse bittabi bu otomobil altı sene yerine altı ay dayanır.

(Halk onbaşı sopasıyla eğitilmelidir.)
Kanaatime göre Almanya’da halk ancak Prusya bölük kumandanı ve Büyük Frederik onbaşı sopasıyla bu cihetlerde dikkat ve intizama alıştırılmıştır. Bu tarz terbiyenin yine Türkiye Erkan-ı Harbiye-i Umumiyesi’ne teveccüh edecek en şayan-ı şükran bir vazife olacağı kanaatindeyim.[40] Makam-ı Celile halkın bu tarzda terbiyesini orduya zerk emeliyle neferin ceketinden eksik bir düğme veya sökük lekeli bir  elbise ile karargâhını terk etmesine tahammül edemeyecektir. Her memur, zabit ve nefer kendine tevdi olunan otomobil, beygir, tüfenk ve her ne olursa olsun miri eşyayı azami bir ihtimamla bakmayı kendi şerefi telakki etmek lazımdır.
Hükümeti daha ziyada zayiata maruz kalmaktan vikaye için kolordu mıntıkalarında mevcut olan sahipsiz malzemenin cem ve iddiharını[41] ve bunların lüzumu olan hükümet tamirhanelerine sevklerinin kolordu levazımlarınca temini için bunlara lüzumu olan emrin verilmesi maksada muvafık olabilir. Ta inşa olundukları zamandan beri bugüne kadar yollarda sürünen dekovil malzemesi şimendiferlerce istifade olunmak üzere cem ve iddihar olunabilir. Şayet bu malzemeye şimendiferlerce lüzum görülmezse bunları cihet-i askeriyeye verir ki cihet-i askeriye bunlardan pek âlâ istifade edebilir.

(Tarih ve sanat değeri olan eserleri yok olmaya terk etmeyin, kapalı camiler müze olsun bu eserler orada muhafazaya alınsın.)
4- Sanayi-i Nefiseden Olan Âbidât: Hemen bütün şehirlerde üçüncü maddede dermeyan olunan malzemeden gayri eski zamandan kalma sanayi-i nefiseye ait eşya gördüm ki bunlardan bir kısmı kadim bir kıymet-i tarihiyeyi haiz idi. Bu hazain-i sanatın dikkatsizlik yüzünden kıymetten düşmesi veya harap olması tehlikesi mevcuttur. Binaenaleyh bu hazain-i sanat tarihin hangi devrine ait olursa olsun her kasaba ve vilayette bunları sanayi-i nefise mütehassıslarının nezareti altında toplayarak emin bir surette muhafaza etmekliği arz etmek isterim. Kapalı bulunan layuad cami ve kilise[42] bu toplanan asar-ı sanayi-i güzelce alır ve bu suretle şehir ve kasabalarda masrafsız bir surette vücuda gelmiş kıymettar müze vazifesini görürler. Maruzatımın tatbiki halinde baha biçilmez asar-ı sanayi muhafaza edilecek ve bu suretle gerek servet-i millî ve gerekse halkın terbiye-i umumiyeleri nokta-i nazarından bir kâr-ı azim temin olunacaktır ki, bütün bu iş için de hiçbir masraf ihtiyarına lüzum olmayacaktır.

5- Hıfzısıhhaya Müteallik Mevadd
(Sokaklar çok pis ve tozlu halka ve belediyelere sokağı temiz tutması için yaptırımlar uygulanmalıdır.)
Muhtelif şehirler arasında temizlik nokta-i nazarından mevcut olan fark-ı azim hayretle görülmeye şayandır. Sokaklarını daimi surette sulayan Tokat, Amasya ve Samsun müstesna olmak şartıyla diğerlerinin sokakları kamilen toz içindedir. Ahalinin sıhhati nokta-i nazarından bunun büyük bir mahzur teşkil ettiği hususu şüphesizdir. Hassaten bu mahzur, mevcut toza her türlü mülevvesat karışırsa (Sivas’ta olduğu gibi) sokaklarda süprüntü yığını halini alırsa bittabi daha ziyade artar. Bu hususa çaresaz olacak ancak belediye reisleri veya zabıta-i mahalliyenin göstereceği şiddet ve kudrettir. Tokat şehri bir mücevher çekmecesi kadar temiz idi. Diğerlerinin de temizlik itibarıyla Tokat şehri derecesine isal edilmesi lazımdır. Ancak bu hususta icab eden tazyikin diriğ[43] edilmemesi meşruttur. Sokakların temizliği işi en muvafıkı her ev halkı kendi mıntıkasını temizlemek ve sulamak suretiyle yaptırılacak olursa çok makul hareket edilmiş olur. Bu tarz ile gerek şehre ve gerek hükümete hiçbir masraf çıkarılmamış olur. Bu temizlikte ihmal gösteren herkes, binnetice halkın sıhhatini ve dolayısıyla hükümeti zarardide edeceğinden ceza-yı nakdi veya bilfiil çalıştırmak suretiyle tecziye olunur.
Bu işi yapabilmek için ahali-i mahalliyenin boş vakti olduğu pek tabiidir. Çünkü işsiz layuad insanın evleri önünde veya kahvehanelerde oturdukları görülmektedir. Sonra da sokakların süpürülmesi veya sulanması işini çocuklar da yapabilirler. Sokakların temizliği ile ahaliyi alakadar etmek aynı zamanda bunların terbiye ve yetiştirilmesi hususunda da fevkalade haiz-i tesir olan bir sebep olabilir. Birinci madde (H) faslında dermeyan edilen sokakların ziftlenmesi[44] keyfiyeti, şehirlerin tozdan masuniyetini de temin eder.

(Anneler çocuk büyütmeyi bilmiyor, bunlara eğitilmiş kızlar danışman olsun)
Birçok küçük çocukların zayıf ve nahif bir halde görünmeleri ve valideleri tarafından sıhhate muzır bir surette ve eski usul dahilinde kundaklandıkları ve bu usul ile bakılarak büyütüldüklerini gördüm. Bu tarzdaki çocuk bakımının intaç edeceği vefeyata[45] karşı mücadele için validelerin tenvir edilmeleri iktiza eder. Bu maksatla Almanya’da gerek hasta hanelerde ve gerekse meme çocuklarının bakım hanelerinde şefkat hemşireleri yetiştirilir. Bu şefkat hemşireleri her kasaba ve köyü dolaşarak genç validelerle temas ederler ve bunlara asri çocuk bakımını ameli surette talim ederek muavenet ederler. Bu suretle Almanya’da büyük istifadeler temin olunmaktadır. Binaenaleyh Türkiye’de dahi münevver kısma mensup genç kızların, hassaten ve hülle-i evlada varid-i hatır olan zabit kızlarının çocuk bakımında yetiştirilmelerini ve bütün memlekette sevaplı bir saha-i mesaî iraesini[46] teklif ederim. Bu sayede Türkiye’nin en kıymettar mameleki[47] olan yavrular hıfz ve vikaye edilmiş olacaktır ki bu çocuklar müstakbelin askeri olacaklarından[48] bu mesele ile de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye fazlasıyla alakadardır.
(Tüketici az, tacir çok, bunlar ihracata yönelik sektörlere kaydırılmalıdır.)
 Bütün şehirlerde aynı tarzdaki müşahedatıma göre fazla miktarda tacir ve az miktarda müstehlik vardır. Bir küçük kasabada aynı iş üzerine 25 tacir muamele yaparsa bunlardan hiç biri nail-i mesuliyet olamaz. Bilakis hepsi de ancak kuvvet-i lâyemut[49] derecede idame-i hayat edebilirler. Bu şekil aynı zamanda hükümetin de mazarratını[50] daidir. Çünkü hükümetin menfaati mümkün mertebe zengin vergi ashabının ve müreffeh halkın mevcudiyetiyle kaimdir. Bazı satıcılara saatlerce müddet hiçbir müşterinin gelmediğini gördüm. Bu zevat [51] tamamen işsiz bir halde ve başları önünde düşünüp duruyorlar. Binaenaleyh durgun vaziyette olan halkı bilfarz ihraca elverişli bir işe teşvik ederek bu suretle memlekette ihracatı ve binnetice hükümetin menafini tezyid etmek, hükümetin ittihaz edeceği şaheser bir tedbir-i siyasi olabilir.

6- Fenni Münakalata ait Hususat:
(Trenler haşerelerden temizlenmek için ilaçlanmalıdır.)
A-Tahta Kehlesi Rahatsızlığı: Anadolu Demiryolları dakikası dakikasına hareketi ve işletme hususundaki intizamı ile numuneye şayan bir mertebede olup harpten evvelki görgüme nazaran Fransız şimendiferlerine müthiş bir surette tefevvuk edecek derecededir. Yalnız yolcuları iz’âc[52] eden iki ehemmiyetsiz nokta vardır. Birincisi herkesi muzdarip eden tahta kurularının izacıdır. Kanaatime göre şimendifer kumpanyası için her hareket hitamını müteakip kompartımanları gaz sıkan tulumba altlarıyla esaslı bir surette gazlayarak temizlemek veya haşaratın izalesine yarayan (flit) ile dezenfekte etmek ehemmiyetsiz bir iştir. Arz edilen bu her iki vasıta da pek cüzi bir masraf ve işçiye vabeste olup şimendiferin şeref ve haysiyetini esaslı bir surette arttıracağından tatbiki pek muvafıktır.

(Tren gişeleri kalabalık, gişeye yaklaşacaklar sağdan, ayrılacaklar soldan yürüsün.)
B- İstasyonlardaki gişeler hal-i intizamda olmayıp fazla izdiham dolayısıyla her türlü uygunsuzluğa sebebiyet vermekte ve bu suretle sırf teferrüç[53] maksadıyla seyahate çıkanların mucib-i yeis ve kederi olmaktadır. Burada intizamın tesisi yapılacak küçük bir tertibat sayesinde temin olunabilmektedir. Bu işi bir talimat ile tanzim ederek gişeye yanaşacakların sağdan ve çıkacakların soldan olmak üzere veya aksine olarak hareket etmeleriyle bu intizamsızlık bertaraf edilmiş olur.[54] İstanbul veya sair istasyonlarda tatbik olunduğu üzere gişenin önüne konulan iskemle şeklinde yüksekçe bir kutu yolcuyu bu intizama tabiiyete icbar edebilir.

7-Gemi Münakalatı:
(Askerler gemilerde sivillere örnek olsun, yaka bağır açık ve sarhoş dolaşmasınlar.)
A) Gemi halkı beynelmilel bir şekilde arz-ı vücut edeceğinden, gemi kapudanı gemisinde en mükemmel bir intizamın tesisine ihtimam ederek birinci mevki kamaralarının hiçbir zaman yolcuda gemi ambarı intibaını uyandırmamasına dikkat ve ihtimam etmekte mecburidir. Umur-dide ümera-yı askeriye müteyakkızane bir tavır ve hareketle diğerlerine numune-i misal olmak mecburiyetinde olup vuku bulduğu üzere çizme pantolonu ve terlik ayağında olduğu halde göğüs açık, yakasız ve hatta sekr[55] halinde güvertede dolaşmağa hiçbir zaman mezun olmamalıdırlar. Bu tarzda bir hareket Türk ordusunun ve Türk gemileriyle seyahatteki kadr[56] ve haysiyeti haleldar eder.

(Gemilerde temizlik ve intizam yok, banyo mahalli hırdavat odası olmuş, Türk gemiciliğinin şerefi haleldar oluyor.)
B) Gemide malzemenin hüsn-i halde bulundurulması keyfiyeti mefkud olup bu işe pek az ihtimam olunmaktadır. Kapı ve pencereler ya pek sıkı kapanıyorlar veya hiç kapanmıyorlardı. Banyo mahalli hırdavat odası olarak kullanılmakta idi ki boyası da matluba muvafık değildi. Yolcular, deniz emniyetine müteallık talimat ahkamına tevfik hareket etmeyerek mevcut dört kazandan ikisini teshin ettiğini ve tahlisiye edevatının talimatı ahkamına mugayir bir halde bulunduğunu hikaye ettiler. Bu verilen malumatı kontrol edemediğim için bittabi bu söylenenlerin derece-i sıhhatini tayin edemedim. Mamafih bu şikayet edilen hususat Türk gemisiyle seyahatteki kadr ve şerefi haleldar edebilecek bir mahiyette olduklarından makam-ı aidisince tetkike şayandırlar.

8- Polis Heyeti:
(Polis keyfi ve sorumsuz davranıyor her ilçede farklı uygulamalar var, amirler makamında bulunmuyor, bir yolcu bir imzayı üç günde attırabiliyor)
Bütün seyahatim esnasında bilumum polis memurini ile jandarma heyeti tarafından daima nazik ve mültefitane muamele gördüm. Öyle ki şahsım itibarıyla mucib-i şikayet hiçbir sebep mevcut olmayıp bilakis bunların gösterdikleri muavenet-i insaniyetkâraneden dolayı teşekküre mecburum. Buna rağmen polise dair dermeyan eyleyeceğim bazı hususat varsa, onu da hükümetin menfaatini gözeterek idare-i kelam eden bitaraf bir lisandan ağızları ancak polisin mukabil bir tedbirde bulunacağı korkusuyla kapanan diğer yolculara ait şikayatın Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’ce dinlenmesinin muvafık olacağını mütalaa ederek arz ediyorum. Hareket ve muvasalat için polise müracaatlarımda ben de bunların muntazam bir usul dahilinde hareket etmediklerini gördüm. Kasabanın birisinde muvasalat ve hareketimi otelcinin polise bildirmesi maksada kafi gelirken diğerlerinde bizzat muvasalat ve hareket için polise müracaata mecbur tutuldum. İki şehirde fotoğraf taleb ettikleri halde diğerlerinde istemediler. Sivas’ta ise bizzat polis dairesine çağrılarak vesikamdan maada pasaportum ile İstanbul ikamet vesikamı da ibraz etmekliğim taleb edildi. Şahsıma ait bulunan fotoğraflı vesikam ile başkaca vesaiki musaddakan hamil bulunurken artık bunlardan gayrisinin neden lüzumlu olacağı keyfiyetini bittabi anlayamamıştım. Bir yolcu polisten vesikasını alabilmek için üç gün intizara mecbur olmuş ve bu suretle seyahati dört günlük bir tehire uğramıştır ki, bu vesikanın geç verilmesinde hiçbir sebep yok idi. Polis uygunsuzluğu hakkında diğer yolculardan başkaca işittiklerimi arz etmekliğimi zait görürüm. Müteaddit defalar şahit olduğuma göre mesai zamanı polis şefi makamında bulunmuyor veya henüz gelmiş ve gitmiş bir zamana rast geliyordu ki, dairede bulunan diğer mevcut imza hakkını haiz olmadığı için ertesi günü müracaat etmekliğimi tembih ediyordu.[57]
(Yolculara kötü davranılıyor, yabancı düşmanı polislerle turizm gelişmez.)
Kanaatime göre yolcunun hamil olduğu vesikasını otelciye ibraz etmesi ve otelci tarafından yolcunun muvasalat ve hareketinin polise tahriren bildirilmesi maksada vefa edebilir. İstanbul’da kendilerine  seyahat vesikası verilen eşhas münhasıran hükümetçe daimi şüphe olmayanlarken bütün seyahat edilen şehirlerde zaman zıyaı ve masarifi dai olan bu müşkülat-ı azime neden ika[58] edilsin.
Hükümet, Avrupa’daki bilumum sefaret ve konsolosluklarıyla ilan-ı keyfiyet ederek (teferrüç seyahati şirin Türkiye’yi ziyaret edebilirler.) tarzında seyahatin celb ve cezbini cidden arzu ederse evvel emirde seyyahinin polis nezdinde vuku bulacak müracaatı işini esaslı bir surette basitleştirmeli ve bu işin bütün teferruatıyla bir yeknesaklık dahilinde cereyanını temin etmelidir. Ecnebiye hasmane muamele eden küçük rütbedeki polis memurininin keyfi harekatının veya entrikalarının mukabelesiz kaldığı hakkında yolcuda husul bulan imana nihayet vermek zarureti variddir.

(Polis ve jandarma fazlası var)
Hasıl ettiğim intibaıma göre mevcut jandarma ve polis miktarı fazladır. Madem ki bütün memleket hal-i sükun içindedir, şu halde daha az bir mevcutla daha semeredar bir mesai temini imkanı vardır. Memleketin her tarafındaki kıtaat garnizonlarının mevcudiyeti ve polise icabında bunların muavenet edeceği mülahazasıyla kanaatime nazaran polis miktarı bir derece tenkis olunabilir. Belki de jandarma ve polislerden bu suretle çıkarılacaklar kıtaatta küçük zabıtan heyeti meyanına ithal olunarak bunlardan bu işlerde istifade olunabilir.
 Otuz seneden beri Anadolu’da emrar-ı vakt[59] eden bir ecnebinin Türkiye’nin inkişaf ve terakkisine müteallik söylediklerini Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’ye arz etmek makam-ı celile için şayan-ı istifade olabilecektir. Bu zat Türkiye’nin bu son iki sene zarfında bütün sahalarda gösterdiği terakki ve inkişafın gayet azim olduğunu dermeyan ediyor ve bundan yirmi sene evvel bu zat Türkiye’nin daha yarım asırlık bir zaman içinde bu derece bir inkişaf gösteremeyeceğine kani bulunduğunu itiraf ediyor. Hassaten kadınların fabrika işlerinde gösterdikleri zeka ve mahareti suret-i mahsusada medh ü sena ediyor. Hülasa olarak bütün seyahatin benim için fevkalade şayan-ı istifade olduğunu tekrar etmekliğimi vecibe bilir ve Türkiye’deki tedrisatım esnasında bundan büyük istifadeler edeceğimi ümit ederim.
Müsaade-i devletleriyle bu şayan-ı istifade seyahati yapmaklığımı her suretle temin ve teshil eden Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’ye bu vesile ile arz-ı teşekkürat eyler ve maruzatıma hatime veririm.
***
Rapor burada bitiyor. Biz özünü bozmamak ve yararlanacak diğer araştırıcıların aslını görmesini sağlamak için sadece bugünkü dilde kullanılmayan kelimeleri dipnotlarla açıkladık ve bölümler ihdas etmeden her paragrafta nelerin anlatıldığını belirtmek için parantez içinde  italik tali başlıklar koyduk. Rapor bu haliyle incelendiğinde çok basit uygulamaların bile o zamanki idare tarafından düşünülemediğini veya ihmal edildiğini gösterir gibidir. Diğer bir ifade ile neredeyse yolda nasıl yürüneceğini, gemide ve trenlerde nasıl hareket edileceğini, buralarda sarhoş bulunmanın ordunun ve Türk gemiciliğinin itibarını düşüreceğini, polisin keyfi tutumlarını ve bir yolcunun evrakını üç gün imzalatmak için beklediğini, ağaçlandırmanın faydalarını, trenlere kalabalık istasyonlarda nasıl binileceğini, trenlerin ve sokakların nasıl temizlenmesi gerektiğini, annelerin kundaklama ve diğer adetlerinin çocukların sağlıklı büyümesine engel olduğunu, ekonomik sorunları vs. anlatan bir raporla karşı karşıyayız.
Wangenheim, yıllık izni esnasında İstanbul’dan gemi ile Mersin’e gitmiş, oradan karayolu ile Tarsus, Ulukışla, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya ve Samsun’a gelmiştir. Anlaşıldığına göre Samsun’dan gemi ile İstanbul’a dönmüş olmalıdır. Çünkü raporunda başka şehirlerden bahsetmiyor. Bu şehirlerden özellikle Tokat, Amasya ve Samsun’un temizlik durumunu överken diğer şehirleri gayet pis, bakımsız ve tozlu bulmuştur. Tokat için yaptığı benzetme ise bu şehir halkını gururlandıracak kadar güzeldir: Sokakları yıkanan bir şehir ve bir “mücevher kutusu.”
Burada bir batılı gözüyle, yeni Türkiye devlet ve toplumunun kısa bir panoramasını görüyoruz. Otuz yıldır Türkiye’de olduğunu belirttiğine göre, batıyı bildiği kadar, bizi de iyi tanıdığını söyleyebiliriz. Zaten yazdığı şeylerin tamamı doğrudur. O devrin Türkleri bunları yazmamış, belki yazamamıştır. Bazıları da burada bahsedilenlerin bir kader olduğunu kabul etmiştir veya harp yıllarını hatırlayarak, “buna da şükür” kabilinden eksikleri belki görmezden gelmektedirler. Burada yazılanlar toplumuna ve devletine karşı sorumlu olan her yönetici ve aydının görmesi, rapor etmesi ve tartışması gerekli hususlardır.





[1] Cumhuriyet döneminde Türk Alman ilişkileri için bkz. Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri(1923-1939), TTK Basımevi, Ankara, 1991. O dönemde Türkiye’de bulunan alman uzmanların birçok konuda böyle raporlar hazırladığını biliyoruz. Örnek olarak bak. “Alman Dışişleri Bakanlığı’nda Müsteşar Dr. Ziemke’nin Raporu”, (“Türkiye’de Alman Uzmanlar”), Berlin11.6.1930, Auswaertiges Amt, Abteilung III, Türkei Junge  Verwaltung 10, Bd. I. (Koçak, s. 253. den).
[2] Hans Freiher von Wangenheim, Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi idi. 1912 - 1915 arasında İstanbul’da görevde bulunan Wangenheim, Kayzer’in “drang nach Osten” (doğuya nüfuz) politikasının ve sömürgeciliğinin İstanbul’daki temsilcisi sayılıyordu. Nitekim müttefikimiz olduğu halde Kapitülasyonların tek taraflı olarak kaldırılmasına en sert tepkiyi o göstermişti. Osmanlı’nın hangi ülkelere saldıracağı ve hangi cepheleri açacağı da bu dönemde Wangenheim’in karargahında tasarlanıyordu. Türkiye’ye çağrılan alman uzmanlar da ilk defa 1913 de bu şahsın politikasının sonucu olarak gelmişlerdi. Bu dönemde ve Cumhuriyet devrinde Türkiye’de görevli Alman uzmanlar için bkz. İlber Ortaylı, II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, İst., 1981; Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri, s. 38-42 ve 45-47, Özellikle Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Rudolf Nadolny’nin çalışmaları da dikkatle incelenmelidir.
[3] BCA, 030.10/ 201. 375.1, sayfa 9. Elimizdeki dosya 40 sayfa olduğundan sayfa numarasını yazmamız gerekti.
Bu belge Wangenheim’in raporu ve rapor hakkında bakanların ve bürokratların görüşlerinden ibarettir.
[4] Aynı yerde.
[5] Aynı belge, s. 2-3. Tarih: 27.12.926
[6] Aynı belge, s. 5. Tarih: 4.12.926
[7] Aynı belge, s. 8. Tarih: 13.11.926
[8] Aynı belge, s. 27.
[9]  Aynı belge, s. 26.
[10] Üstler, komutanlar.
[11] Diğer bir suretle.
[12] Hükmünü yürütme, geçerli sayma.
[13] Atma, atış, silah veya top atışı.
· Parantez içindeki bu italik tali başlıkları biz koyduk, F.S.)
[14] Düşünmeden, düşünmeksizin.
[15] Sıcaklık, kızgınlık, hararet.
[16] Katlanılan, çekilen, göğüs gerilen.
[17] Görüldüğü gibi Baron von Wangenheim, memleketin, sivil insanların ve ekonominin ulaşım ve taşıma ihtiyacından ziyade meseleye askerlik noktasından yaklaşmakta, “sevkülceyş” amaçlı yaklaşımı ve yolların tamiratını bile kolordulara bırakmayı teklif eden tutumu ile Almanların vaktiyle Goltz Paşa vasıtasıyla Türkiye’ye empoze ettikleri militarist toplumu (“millet-i müsellaha”) inşaya devletlileri iknaya çalışmaktadır. 
[18] İstidadlı, kabiliyetli.
[19] Nemalanma, nemalandırma.
[20] Nasıl olursa, hangisi rast gelirse.
[21] Arz edildiği üzere.
[22] Rahatına düşkünlük.
[23] Döşeme, serme, yayma.
[24] Yaldızlama, parlatma.
[25] Görüldüğü gibi Baron, orta mektepli çocuklara ders verir gibi bir üslupla yazmış. Bu hem onun bize bakışını, hem de bizim gelişmişlik seviyemizin bir göstergesi sayılmalıdır.
[26] Kolay.
[27] Tümseklik, engebelilik.
[28] Dikme.
[29] Bahsedilen bu raporu arşivde bulamadık. Bu ve benzeri yabancı uzman raporları bir araya getirilip değerlendirilirse, Türkiye’nin çağdaşlaşması ve kalkınması tarihinde yabancıların rolü bir bütün olarak ortaya konulmuş olur. Kanaatimize göre de iyi bir doktora tezi konusudur. Gençlerin dikkatine!
[30] Bu ifadelerden anlaşıldığına göre uçakların saklanması için ağaçlık alanlar oluşturulmasından bahsediliyor. Türkiye,  Anadolu’nun uçsuz bucaksız bozkırlarında uçakları kamufle etmek için ağaç dikmeyi hiç düşünmemiş olmalı. Burada da ağacı ve tabiatı düşündüğü için değil, uçakları setr etmek için ağaçlandırma teklif ediliyor. Gerçekten burada da askerileşme politikası görülmektedir.
[31] Buradan anlaşıldığı kadarıyla mezarlıkların da ağaçlandırılmasının  tabii güzellik sağlaması yanında, “Teyyare setresi” olarak kullanılabileceğini ileri sürüyor. Ayrıca setr ifadesinin burada anlamı daha açık olarak görülüyor. Hava bombardımanı esnasında insanların saklanacağı ağaçlık ve ormanlık alanlar kastediliyor. “Tayyareye karşı” ifadesinden bunu anladık.
[32] Odun ve odunluk malzeme.
[33] Davar,koyun ve keçi türü hayvanlar.
[34] Otlama, otlatma.
[35] Otlak
[36] Meşgul.
[37] Sayılamaz, sayısız.
[38] Tecrübe edilmiş, denenmiş.
[39] Sulanmasında.
[40] Prusya terbiye anlayışı ve militarist politika burada açığa çıkıyor, “onbaşı sopası” ile terbiye edilen millet!
[41] Biriktirme, stoklama, toplayıp saklama.
[42] “Kapalı bulunan sayısız cami ve kilise” ifadesi üzerinde durulmaya değer. Mübadele ve Ermeni tehcirinden dolayı gayri Müslimlerin boşalttıkları semtlerde bulunan kiliselerin kapalı olması anlaşılıyor. Ancak camilerin neden kapalı oldukları araştırılmalıdır. Öyle ki bunlar “tarihi eserler deposu veya müze olarak kullanılabilirler” diye Wangenheim Baronu tarafından fikir teklif ediliyor. Birçok cami Tek Parti döneminde depo ve müze olarak kullanılmıştır. Cumhuriyet Arşivinde bu konuda belgeler vardır.
[43] Esirgeme, önleme, men etme.
[44] Orijinal metinde “zift” in “f”si yerine kef yazılmış.(fs).
[45] Ölümler.
[46] Gösterme.
[47] Varı yoğu, her şeyi.
[48] Geleceğin askeri olacaklarından bu mesele ile Genelkurmay ilgilenmeliymiş! Halbuki bunlar insandır ve memleketin insan varlığıdır. O cihetten bakılmalı ve bütün devlet ve sivil kurumların o çocukları yaşatmak için çalışmaları teklif edilmeliydi. Burada da militarizmin mahiyeti gayet net olarak görülmektedir.
[49] Ölmez.
[50] Zarar ve ziyan
[51] Asıl metinde “zat” yazılıdır, ancak cümle ve fiil çoğul olduğundan biz de özneyi çoğullaştırdık.
[52] Rahatsız eden, tedirgin eden, bunaltan.
[53] Ferahlama, gezinti.
[54] Gişe önündeki intizamın nasıl sağlanacağı ve izdihamın nasıl ortadan kalkacağı gibi konularda bile birileri sağdan diğerleri soldan yanaşsın şeklindeki çözüm önerileri çok manidardır. Bahriye Vekili’nin  notlarında(bkz. Belge s.26) bunları her tahsil görmüş Türk biliyor” ifadesi varsa da bu özrün kabahatten daha büyük olduğu bir örneği teşkil etmektedir. Bizce doğrusu o zamanki idare vatandaşın hali ile hiç ilgilenmemiştir. Vatandaş devlete ve rejime isyan etmesin, asker ve vergi görevlerini yerine getirsin yeter. Seçim döneminde bile vatandaşın ayağına oy istemek için bile olsa gitmiyorlardı. İlk defa 1950 seçimlerinde köy ve kasabalara gitmeye ve vatandaşa halini sormaya başladılar. Bkz Fahri Sakal, Çok Partili Döneme Geçişte Tek Partinin Muhalefet Anlayışı, Ebabil Yay. Samsun, 2008, s. 106-107
[55] Sarhoş.
[56] Değer, şeref, haysiyet.
[57] Burada bahsedilen memur hantallığı ve “bugün git, yarın gel” zihniyeti için bkz. BCA, CHP K. 490.01/163.649.4; BCA, CHP. K. 490.01/475.1919.1; Ağaoğlu Ahmed, Gönülsüz Olmaz, Büven Basımevi, Ankara, 1943. Tek parti devrinde memurların genellikle çalışmadığı ve “ceberut devlet” anlayışının temsilcileri oldukları hakkında ayrıca bak. Fahri Sakal, Tek Partinin Muhalefet Anlayışı, s. 102-111. ve 196-197. Ayrıca bkz. Ercan Çelebi, Mübadele İmar ve İskan Vekaleti, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Samsun, 2005, s.76.
[58] Yapma, yaptırma, düşünme.
[59] Vakit geçiren. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder