YÖK YASASI
Doç. Dr. Fahri SAKAL
YÖK Yasasının ve üniversite sistemimizin değişikliğe ihtiyacı
olduğunu hemen herkes biliyor. Darbe dönemi ve zihniyeti ürünüdür, insan
merkezli ve demokratik değildir, vesayetçi ve elitçidir falan. Bu doğrultuda
geçenlerde üç farklı şehirde, (Antalya, Ankara ve Samsun) toplantılara
katıldım. Bu toplantılarda bende iyi niyetli çalışmaların sonunda dağın fare
doğuracağı şeklinde bir kanaat hâsıl oldu.
Bilhassa bu alanda ciddi çalışması veya tecrübesi olmayanların bile
dinlenmesi boşuna zaman kaybından başka bir şey değildir. Böyle yerlerde insanlar kendi özlük haklarını
öne alıp, ona göre çok indî mütalaalar serd edebiliyor. Mesela Ankara’da
“yardımcı doçentlerin 1. dereceye kadar çıkmaları önündeki engeller kaldırılsın”
talebine salonda bulunan 17 kişinin 7 si karşı oy kullanmıştı. Bunun neresini
düzelteceksin ve bu adamları ne diye dinleyeceksin? Bir defa yardımcı
doçentlerin önündeki bu engel kaldırılmış, bu arkadaşların haberi yok. Ayrıca
buna bir öğretim üyesi ne diye karşı çıkar? O yardımcı doçent öğretmen olsaydı,
1. dereceye çıkıyordu; üniversiteye geldiği ve doktora yaptığı için çıkamıyor
olması, resmen 12 Eylül anlayışının aptallığının bir göstergesidir. Bir süre bu
haksızlığın geçerli olmasına mı yanalım, hala bazı öğretim üyelerinin bunu
desteklemelerine mi kızalım! Neyse, bunu yazmamızın nedeni geniş kitlelerin
görüşünü alacağız diye hazırlığı olmayan herkesi bir yerlere çağırıp kurumlara
masraf ettirilmemesini göstermekti.
Biz bu yazıyı yasa yapıcıların işlerini kolaylaştırmak için
yazdık. Uzatmadan bazı kestirme tekliflerle işin bitirilmesi daha hayırlı
olacaktır. Bunun için yapılacak ilk şey mevcut yasada şikâyeti mucip halleri
alıp sadece onları tartışmak ve düzeltmektir. Bunu yaparken merkeziyetçiliği ve
bürokrasiyi azaltmayı, demokratik ve çağdaş taleplerin önünün açık olduğunu
ifade etmeyi, devlet, vakıf, özel ve yabancı üniversiteler arasında rekabeti
teşvik etmeyi ve farklılıkları kabul ederek yarışmalarına yol açacak ve
rekabetçi ortamlar sağlayacak yasa maddelerini yazmalarının iyi olacağını düşünüyoruz.
Bunların dışında bazı önemli değişiklikler de yapılmalıdır.
Üniversitenin evrensel anlamına gelen Latince bir kökten türediğini herkes
biliyor. O halde evrensel bilgi ve kuralların geçerli olduğu, o bilgilerin
öğrenildiği bir mekân olmalıdır. İndoktrinasyon (beyin yıkama) usûl ve
bilgilerinin hiçbir şekilde öğretilmediği; bilgi, fikir ve yeteneklerin özgürce
kazanıldığı; farklılıklara saygının öğretildiği; hiçbir fikrin ve inancın ne
hocalar tarafından ne de devlet tarafından yasaklanmadığı yerler olmalıdır.
Bu çerçevede Üniversitelerde Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi dersi yerine gerçek anlamıyla bir Demokrasi Tarihinin okutulması
evrensel eğitime daha uygun olacaktır. Bir dönem demokrasi fikri ve kuramları,
diğer dönemde Dünya ve Türk Demokrasi Tarihinden seçme bazı bilgiler her açıdan
daha yararlı olacaktır. Bu derste sivil ve açık toplumun yararları bireysel
özgürlüklerin alfabesi olacak temel bilgiler Türkiye’de antidemokratik davranış
ve hareketleri caydıracağı gibi siyasi tarihimizde lekeler bırakan darbe ve
muhtıraları da önlemede yardımcı olacaktır. Liselerde öğretilen bu dersin,
üniversitelerde tekrar edilmesinin hiçbir yararı olmadığı bellidir. Vaktıyla İnkılâp
Tarihi dersinde “Mudanya Mütarekesinin Maddelerini değerlendiriniz” şeklinde
sorduğumuz bir soruya öğrencilerden birinin verdiği cevap
şöyledir:”Budunyalılar Osmanlılarla savaş etmek istedi. Osmanlılar dedi ki, siz
bizimle savaşamazsınız. Bunun üzerine Budunyalılar İngilizlerden yardım alıp
Osmanlılarla savaşa gireceklerini söylediler…” Evet, bu bir üniversite
öğrencisinin cevap kâğıdıdır. Belge olarak arşivimizde saklıyoruz. Bir başkası
da şunları yazmıştı: “Osmanlıda kral vardı. Kralın adamları sokaklarda geziyor,
halkın sokakta gezmesini yasaklıyorlardı.” Ama bu kâğıdı maalesef bu güne kadar
saklayabilmiş değilim. Meslektaşlarımızın bu türlü anıları muhakkak vardır. Özel arşivimizde sakladığımız birinci
öğrencinin sınav kâğıdı anaokulundan doktora sonuna kadar öğretemediğimiz
Cumhuriyetimizin kuruluş hikâyesinin hazin bir anlatımıdır. Kimse ideolojik
bahanelere sığınmasın. Atatürk’ün fikir, icraat ve ilkelerini de içine alan,
evrensel bilim mantığına göre yazılmış bir demokrasi tarihi okutulması hem
eğitim sistemimiz için, hem de rejimimiz için daha hayırlı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder