MUSİBETİN
ÖĞRETECEĞİ
Prof. Dr. Fahri SAKAL
Gazete sayfasında bir
yaşlı Japon resmi duruyor; endişeli ve kederli yüzü teknoloji devi ülkesinin
çaresizliğini ilan edercesine dalgın ve gözleri sanki ufkun ötesine
bakıyor. Kader nükleer felaketi önce
onların üzerinde deneyip sonra insanlığa bu deneyden süzülmüş ve çıkarılmış
bilgi olarak sunmaya azmetmiş, 1945’te Hiroşima ve 2011’de ise Fukuşima
felaketleri ile o topraklara radyasyon ekip kanser biçmeye programlanmış gibi. Bunları
düşünürken aklıma büyük usta Akira Kurosava geliyor, herhalde onun
öğrencilerine veya ekolünden gelenlere yeni “Ağustosta Rapsodi” konuları ilham
edecek bir musibet yaşıyorlar… Belki de on iki ay rapsodi veya kim bilir yıllar
sürecek rapsodiler!
Ama inanıyorum ki bu çalışkan,
intizamlı, vakur ve milli geleneklerini çağın kültür emperyalizmine karşı
korumayı en iyi bilen, ancak çağın bilim ve teknolojisini de gelenekleri ile en
mükemmelce harmanlayan Japon dostlarımız, çok çok ağır faturalar ödeseler de bu
dehşet-engiz felaketler silsilesinin de üstesinden geleceklerdir.
Bu hadiseler dünyada ve Türkiye’de
elbette çok tartışılacaktır. Özellikle nükleer santral karşıtları ellerinin
güçlendiğini düşünmektedirler. Ancak bizim santral yapacağımız bölgeler 9
şiddetinde bir depreme şahit olmadığı gibi, şimdiki santrallerin hiç biri 1970
modeller gibi değildir. Evet, çevreci olmalıyız, zaten bu yazı da sonuna kadar
okununca görülecektir ki, çevreci bir yazıdır. Ancak bizim çevreciler her şeye
karşı olduklarından, onların argümanlarını tartışmayı gereksiz buluyoruz.
Nükleer, termik, hidrolik v.s. santrallerin hepsine karşıdırlar. Ancak çok
pahalı ve ithal doğal gazla çalışan çevrim santrallere nedense karşı çıkmıyorlar.
Fakat bu bir düşman oyununa benziyor. Türkiye enerjide dışa bağımlı kalsın ve
pahalı elektrik tüketsin ki ekonominin pahalı enerji yüzünden rekabet gücü
zayıf olsun mu istiyorlar?
Türkiye’nin acil ihtiyaçlarından
biri, bol ve ucuz elektrik üretip, sanayi ve ekonominin üzerindeki enerji
fiyatlarından kaynaklanan maliyet artışlarını gidermesi ve ekonomimizin dünya
pazarlarında rekabet gücünü artırmasıdır. İkinci ihtiyaç ise artık ufukta
görülmüş olan elektrikli araçların yaygınlaştırılması ve otomobilden otobüse,
kamyondan trene kadar her türlü kara taşıtlarının elektrikle işletilmesi
yoluyla eksoz gazlarından ve pahalı yakıtlardan kurtulmamızdır. Bunun için de
şimdilerde Almanya kaynaklı güneşten elektrik üreten sistemlerin Almanlarla anlaşılarak
Türkiye’de üretilmesi gerekiyor. Ancak basından takip ettiğimiz kadarıyla
bunlar henüz çok pahalıdır. Çözüm için bunların Türkiye’de üretilmesi ve o
tesislerde çalışanların ücretleri ve diğer işletme giderleri büyük ölçüde
sübvanse edilerek bu güneş pillerinin ucuza mal edilmesidir. Bunların ucuza mal
edilmesi ve Anadolu’nun küçük akarsularında verilen ruhsatlarla “dere akar Türk
bakar” devrinin bitirilmesi ve diğer ucuz elektrik üretme imkânlarının sonuna
kadar değerlendirilmesiyle bol ve ucuz elektriğe ulaşmalı ve elektrikli
araçları yaygınlaştırmalıyız. Hatta şu andan itibaren petrol aramalarına
ayrılacak sermaye güneşten elektrik üretimine ve elektrikli oto üretimine
ayrılsa, Türkiye bu işten daha kârlı çıkacaktır.
Bunun ekonomiye de büyük katkısı
olacak, ezeli derdimiz olan cari açığa da bu yolla çözüm bulunacaktır.
Bol güneşimizden faydalanarak ucuz
elektriğe kavuşmalı ve elektromobillerle temiz ve ucuz ulaşımı
gerçekleştirmeliyiz. Tertemiz, yemyeşil, müreffeh ve güçlü bir Türkiye artık mümkündür
ve ufukta belirmeye başlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder