EGOSANTRİZM HASTALIĞI
Dr. Fahri Sakal
Egosantrizm,
Türkçe’ye “ben merkezcilik” olarak çevrilmektedir. İnsan davranışlarını
inceleyenler bu tarzı bir çeşit gelişme yetersizliği veya bozukluğu olarak
değerlendirme eğilimindedirler. Daha çok Üçüncü Dünya aydınlarında görülen bu
hal bir hastalık boyutuna kadar varabilir, ki bu durumdakiler kendilerini bir
çırpıda “ülkeyi kurtarmaya kadir” sanırlar. İlmi ve fikri olarak yetersiz ve
bir ideolojiye angaje tiplerdir. Vasıfsızlıklarının farkında değildirler ve
Osmanlıların “kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” sözü böylelerine
bakıldıktan sonra alınan ibretin ifadesidir.
Bunlar bir
ideolojiye angajedir, demiştik. Ben böylelerine “homoideolojikus” diyorum. Bir
fırsatını bulup ta bir kuruma hakim olduklarında oradaki icraatlarından ne mal
oldukları anlaşılabilir. Kendilerinin dışında hiç kimseye güvenmezler.
Dolayısıyla dillerinden hiç demokrasiyi düşürmedikleri halde daima
antidemokratiktirler. Kafalarına fikri sabit olarak yerleşmiş olan düşünce
urları, öyle bir kansere dönüşür ve öyle hızlı yayılır ki, hepsi uzaktan
kumanda ile yönlendiriliyor sanırsınız. Milletten destek bulamadıkları zaman
millete de “Haso-Memo”, “baldırı çıplak” veya “bidon kafalılar” diye hakaret
edebilirler. Belli kurumları bir ele geçirmeye görsünler, ülkede ciddi gerilim
aracı olurlar. Mücadele ettikleri meşru güçlere karşı destek almak için on veya
yirmi yıl önce küfrettikleri insanları, dünü unutma hastalığı olanları
yanlarına çekmekte ustadırlar.
Hep
demokrasi, çağdaşlık ve ilericilik gibi geçerli kavramları kullandıkları halde,
bu değerlerin gerçek mümessili değil, istismarcısıdırlar. Darbecidirler, her
darbeden sonra militanlarını devlete biraz daha yerleştirirler. Halk
düşmanıdırlar, her ellerine fırsat geçince halkın sermayesine ve inançlarına
küfrederler, küfürbazlara “ödül” verirler. Halk bunları tanır, bunlar da halkı,
bundan dolayı halkın servetine düşmandırlar. Darbe ile iktidara kıyısından
köşesinden yaklaşınca, halk servetini sistemden çeker, piyasalar altüst olur,
şaşırırlar. Sonra halkın benimsediği bir iktidar gelince, paralar tekrar
sisteme sokulur ve saf saf “Allah Allah bu döviz nereden geliyor, ihracat
artmadı da döviz nasıl bollaştı. Herhalde Saddam dövizlerini Türkiye’ye
kaçırmış olmalı” derler. Vaktiyle aptal ve cahil icraatlarıyla yastık altına
kovdukları dövizlerin gün ışığına çıktığını göremeyecek kadar ideolojik
kördürler. Ekonominin üzerinde bir kamburdurlar. Yabancı sermaye ülkeye yatırım
yapacak diye ödleri kopar.
Şu sıralar
Türkiye’de tekrar bu antidemokratik sesler yükselmeye başladı. Bu yazıyı lütfen
kesip saklayın aziz okurlar. Eğer bu demokrasiye, değişime, AB’ye,
yerli(Anadolu) ve yabancı sermaye yatırımlarına karşı olan çevreler sisteme
tekrar el koyarlarsa döviz tekrar yükselecek, ülkemiz tekrar iflas edecek ve
IMF borçlarına muhtaç duruma gelecektir. Birçok şirket batacak, işadamlarının TÜSİAD
dışında olanları iflas ettirilecek, bazı banka ve şirketlere el konulacak,
bunların işçileri işinden olacak… Ama hiçbir darbeci bürokrata hesap
sorulmayacak, hiçbiri koltuğunu kaybetmeyecek, hiçbiri maaşından mahrum
kalmayacaktır.
Ve bu ülke
su almaya devam edecek, batacağı zaman millet bir lider çıkaracak, ülkeyi
batmaktan kurtaracak, üç- beş yıl yönettikten sonra, kıyıda bucakta el
konulacak banka ve sermayeler oluşunca tekrar onları birilerine bu defa “Filan
gazeteyi de sana verelim, Cumhuriyet’in 75. yılına, (af edersiniz o yılı
geçtik!) 90. yılına bir katkın olsun” diye teklifler yapılacaktır. Sövdükleri
sermayenin desteğini böyle kazanmaktadırlar.
Tüm bunlar
iktidar kavgasıdır. “Devlet İktidarı” ile Millet veya “Hasoların” iktidar için
verdikleri kavgadır. Biz Haso’lar ve Memo’lar iktidar için kavga ve mücadeleyi
henüz tam öğrenemediğimiz için bu ülkede bir azınlık tahakkümüne maruz
kalıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder