CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA BAFRA
Giriş
Türkiye’nin
sayılı delta ovalarından birinde kurulmuş olan Bafra, Samsun’un en büyük
ilçesidir. Karadeniz’in tam ortasında bulunan ilçe, Kızılırmak ve Balık Gölleri
gibi su kaynakları ile iç içe haliyle birçok yörenin kıskanacağı bir konuma
sahiptir. Bafra Karadeniz bölgesinin en verimli ve büyük iki ovasından birinin
tam merkezinde kurulmuştur. Bu konumundan dolayı sadece Samsun’un değil
bölgenin de en kalabalık ilçesidir. Ortasından Kızılırmak’ın geçtiği ve kendi
adıyla anılan sigarası, tekel kurumları, balıkçılık, tarım ve hayvancılık
kapasitesi oldukça geniş olan bu ilçe maalesef bu potansiyelini yeterince
hayata geçirememiştir.
Bafra’nın Konumu ve Tarihi Coğrafyası
Cumhuriyet döneminde
Çetinkaya Köprüsü, sigara fabrikası ve merkezden geçen Samsun-Sinop karayolu
ile biraz temayüz etmişse de, tütünün vatandaşı 12 ay köyüne bağlaması sonucu
bu yörede iktisadi girişimcilik kültürü doğamamıştır. Kaderini tütüne bağlayıp
onu bekleyen, başka iş tutamayan köylü ile şehirde esnaf ve memur tabakalarının
tütün dışında iş kurma düşüncesi oluşamamış, diğer bir ifade ile girişimcilik
halkın aklına gelememiştir. Biz bu açıdan bakınca, tütüncülüğün Samsun ve Bafra
halkını iktisaden kalkındırmadığını, tam aksine geri bıraktığını düşünüyoruz.
Karadeniz Bölgesinde veya diğer bölgelerde ekonomik potansiyeli Samsun ve Bafra’dan
daha geri olan illerde daha gelişmiş bir girişimcilik olgusundan söz etmemize
karşılık bu bitek ovaları ve her türlü ulaşım imkânları olan ilde benzer
gelişmelerin yaşanamaması bu sebebe mebnidir.[1]
Tütünün bu yörede
Samsun Reji idaresinin kurulması ile yaygınlaşmış olduğu bilinmektedir.
Avrupalıların ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 1818 yılından beri Samsun ve
Bafra’nın “mükemmel bilinen tütünlerini” satın aldıkları batılı kaynaklara bile
girmiştir.[2]
Bafra’da ekonomiye paralel olarak siyaset ve
kültür de ilçe potansiyelinin altında görülmektedir.
İlçenin cumhuriyet
dönemi başlarındaki durumunu tarihi coğrafya bağlamında şöyle
açıklayabiliyoruz. O zamanlar nahiye olan Alaçam ile birlikte 135 köyü bulunan
ilçenin bir buçuk milyon dönüm ekilebilir arazisi olduğu belirtilmektedir. Bu
arazinin en fazla yüz elli bin dönümü ekilebilmekte ve bunun da 40 bin dönümüne
buğday, 10 bin dönümüne arpa, üç bin dönümüne yulaf, iki bin dönümüne siyaz,
iki bin dönümüne gerinik, sekiz bin dönümüne mısır ve 35 bin dönümüne tütün
ekilmiştir. Tütün dışındakiler ilçede tüketilirken, iki- iki buçuk milyon kilo
kadar tütün tamamen ihraç edilmektedir.[3] 1927-28
yılı Salnamesinde bu ekilebilir alanlar şöyledir: Buğday 6600, arpa 12500,
siyaz 7500, mısır 13900 ve tütün 30 000 dönüm.[4] Miktar
olarak ise buğday 4 000 000, arpa 1 500 000, çavdar 750 000, mısır 2 500
000, tütün 7 000 000, incir 500 000
kilogramdır.[5]
Bafra hayvancılık için
de önemli potansiyele sahiptir. Sulak alanıyla meşhur ovanın bu kesiminde manda
(su sığırı) oldukça yaygındır.[6]
1927 yılı itibarıyla ilçedeki hayvan varlığı şöyledir: Bargir 2655, merkep
1307, deve, 157, sığır,19427, manda 6669, koyun 65323 baştır.[7] Bu
hayvan türlerinin ıslahı ve damızlık yetiştirilmesi için yöreden talepler de
olmuş mudur bilmiyoruz. Ancak Karaköy’de Hara adıyla kurulacak hayvan
çiftliğine Bafra gazetesinde bir yorumcunun karşı çıktığını görüyoruz. 5-6
Milyon liraya mal olacak bu haraya harcanacak para ile Kızılırmak üzerine bir
sulama projesi yapılabileceğini belirttikten sonra vatandaş soruyor “Yazık
değil mi bu paraya?”[8]
İlçe orman mevcudu
bakımından çok zengin sayılmaz. 1927 de 15500 hektar orman alanı bulunmakta, bu
ormanı alaçam, karaçam, kızılçam, ardıç, meşe çeşitleri, kestane, palamut,
zeytin(?) ve karagürgen ağaçları oluşturmaktadır.[9]
İlçenin cumhuriyetin ilk
yıllarında oldukça ciddi ölçülerde iç ve dış göç olaylarına sahne olduğu
bilinmektedir. Dış ülkelerden gelen mübadil ve muhacirlere ilaveten Bafra, büyük
oranda iç göç alan bir yöre olarak da bilinmiş ve nüfusunu arttırmıştır. Bafra’ya
Balkanlar, Kafkasya, Doğu ve Orta Karadeniz’den göçler olmuştur. Yakın komşu
Alaçam köylerinden bile göç aldığı bilinmektedir. Bu göçler hem sosyokültürel,
hem de iktisadi bakımlardan yöreye olumlu katkılar sağlamıştır. Ancak daha
sonraki yıllarda bu göçler yoluyla kazandığı nüfusun bir kısmını Marmara
Bölgesi’ne iç göç vererek tekrar kaybetmiştir.[10] Türkiye’de
1927 nüfus sayımı ile başlayan demografik bilgilenme öncesinde salnamelerde
verilen nüfus miktarları daha çok hane sayısı ve erkek nüfus esas alınarak
belirmektedir. Bunlara göre 1925 de Bafra’nın genel nüfusu 49 443 kişi olarak
kayda geçmiştir. İlçede 11 erkek, 3 inas ve bir de anaokulu bulunmakta, bunlara
toplam 1205 talebe devam etmektedir.[11]
Bu nüfus 1945 de 59 300, 1950 de ise 72 081 kişiye ulaşmıştır.[12]
Bu yıllarda Bafra’nın hem doğu Karadeniz’den hem de Alaçam köylerinden göç
aldığı bilinmektedir.
Siyasi
ve Kültürel Durum
Tek Parti döneminde ilçenin
sosyoekonomik yapısına yönelik bize en doğru bilgileri veren kaynaklar arasında
CHP Müfettiş Raporları başta gelmektedir. Bunlara göre parti idare heyetini,
parti çalışmalarını, partinin halkla ilişkilerini, yolsuzlukları ve halkın
şikâyetlerini öğrenebiliyoruz. Mesela 12. 2. 1941 tarihli bir teftişte[13]
Kaza idare heyetine Kamil Çuhacı, Nesimi Barkın, Nazım Baş, Mehmet Barutçu,
Canım Kutlu, Necati Bora ve Ahmet Çakın seçilmişlerdir. Reis olan Çuhacı
ziraatla meşguldür ve aynı zamanda belediye reisidir de.[14] Diğerleri
de ticaretle iştigal etmektedirler.
Raporda belediye
reisinin durumu müdafaa edilir: “Heyet içerisinde parti nüfuzunu istismar eden
ve vaziyetleri nizamnamenin 162. Maddesine aykırı bulunan yoktur. İdare heyeti
reisi aynı zamanda belediye reisi ise de bu istismardan veya hırstan
mütevvellid değildir. Geçen sene parti reisi İsmail Işın’ın istifası ile parti
reisliğini arkadaşlarının ısrarı ile kabul etmiştir. Haddi zatında heyet
arasında reisliğe bundan münasibi de yoktur.”[15]
1942 Yılında ise Bafra CHP İdare Heyeti İshak Özgen, Necati Bora, Ahmet Çakın,
Kamil Çuhacı, Vehbi Saymanoğlu, Mehmet Barutçu ve Nazım Baş’tan ibarettir. Daha
sonra Saymanoğlu istifa etmiş ve yerine İsmail Sırım yedek listeden heyete
alınmıştır. Heyet reisi Özgen aynı zamanda Ziraat Bankası Müdürü’dür ve
partiyle yakından ilgilidir. Raporda kavrayışlı ve çok çalışkan bir partili
olduğu yazılıdır.[16]
Partideki faaliyetler
müfettişlerin titiz tetkikleri ile ayrıntılı olarak Genel Merkez’e
bildirilmekte, bu arada partililerin kusurları da gün ışığına çıkmaktadır.
Mesela partinin 2 Mayıs 1940 tarihli ikinci teftişinde faaliyetsizlik yüzünden
idare heyetinde bazı değişiklikler yapıldığı belirtilmiştir. Özellikle parti
prensiplerini yayma konusunda atıl kaldıkları rapor edilmiştir. Parti idare
heyeti inhilal etmiş ve reis çocuğunu tedavi ettirebilmek için istifasını
vermiş ve yerine bakan Kemal Kitaplı da görevden affını istemiştir.[17]
Teftiş sırasında parti
müfettişleri sadece partiyi değil, partiye yakın kuruluşları da teftiş
etmektedir. Bu çerçevede Kızılay teftişi
yapılırken Kızılay Bafra şubesinde bazı yolsuzlukların yapıldığını görüyoruz.
Kızılay gelirinden 8000 liraya yakın bir meblağın bir süre önce ölen reis Yahya
Kefeli’nin zimmetinde kaldığı ilçede duyulmuş ve bu hal halkın ve
hayırseverlerin indinde rahatsızlıklara yol açmıştı. Müfettiş raporunda bu
konuda şunları da okuyoruz: “Kızılay nizamnamesinin
ve murakabe şekillerinin de bu ve bu gibi hallere imkân verdiği
anlaşılmaktadır. Birçoğu pul satışlarına ait olmak üzere bu açığın uzun
yıllardan beri mevcut olduğu ve teftiş için takriben üç sene evvel kazaya gelen
Kızılay müfettişi tarafından anlaşıldığı halde hariçten para bulunarak
kapatıldığı, müfettiş ayrıldıktan sonra paraların alınan yerlere iade edildiği
muhakkak olarak anlaşılmaktadır. Demek ki teftiş usulünde laubaliliğe imkan
veren noksanlar vardır. Nizamname, heyetleri kongrelere hesap verme
mecburiyetinde tutmamakta ve hesaplara bakımı tetkik komisyonuna bırakmaktadır.”[18]
Kızılay gibi bir hayır kurumunun bile böyle istismar edildiği yerde başka neler
olmaz, diye sorup geçiyoruz.
İlçede Halk Fırkası
teşkilatı dışında başlangıçta Türk Ocağı, o kapandıktan sonra Halkevi, Hilali
Ahmer, İdman Kulübü ve Tayyare Cemiyeti’nin şubeleri vardır. Kaza merkezinde
Ticaret Odası da bulunmaktadır.[19]
Müfettiş Hikmet Işık partinin
ilçe teşkilatlarını ve bu minval üzere Bafra teşkilatını da yetersiz bulmuş ve
bunu raporuna yazarak belgeleniştir. “Geçen
devre içinde partiye yeni aza kaydetmemişler ve bu ehemmiyetli işe en küçük bir
gayret sarf etmemişlerdir. Nahiye ve ocak teşekküllerini bu vazifeye teşvik
etmedikleri gibi, merkez ocaklarına bir tek aza dahi kaydına gayret
göstermemişlerdir.
Altı
aylık raporları nahiye teşekküllerinden almamışlardır.
Partinin
program ve icraatı hakkında partilileri aydınlatacak toplantılar yapılmamıştır.
İdare
heyetinin iç işlerine ait diğer hususlarda noksanlar ve ihmaller göze
çarpmaktadır.
Yeni
aza kayıtları yapılmamış, eski kayıtlar da intizama sokulmamıştır.
Parti,
hayır teşekkülleriyle alakada çok zayıftır.”[20]
Bu eleştirilen siyasi
ortam içinde müfettişten övgü alan tek kişi zamanın Bafra kaymakamıdır: “Kazanın genç kaymakamı parti işleriyle
yakından alakalı ve bilhassa halkevine vazifedarlardan daha çok bağlıdır.”
Görülüyor ki burada kaymakamın asli görevlerindeki başarısı değil, parti ve
halkevi ile ilgilenmesi övülüyor. Demek ki vali ve kaymakam başta olmak üzere
diğer bütün bürokratların partinin propagandasını yapmaları kendilerinden
bekleniyordu. Enerji ve zamanının büyük bir kısmını siyasete ayıran bürokratlar
gerçek işlerine yeterli zaman ayırabilirler miydi? Tek parti döneminde sadece
partide değil, bürokratlarda da var olan hantallığın ve vazife istismarının
sebeplerinden başlıcası budur.[21] Kaymakam
için bir sonraki teftiş raporunda da benzer övgüler yazılmıştır:[22] “Bu kış halkın ekmeklik ihtiyaçlarının temin
ve tevziinde devamlı beraber çalışmalar ve iyi neticeler almışlardır. Kazanın
genç anlayışlı kaymakamı Nazmi Öner’i idare muhitinde sevgiye müstenit otorite
yapabilmekte ve partilileri etrafında toplayabilmektedir.”
Halkın aydınlatılması
ile ilgili çalışmalar da yapıldığı rapordan anlaşılmaktadır. Bunlardan birinde
halkın daha fazla ekin ekmesi(!) ile ilgili sözlü teşvikler yapıldığını da
görüyoruz. Vatandaşa gerekli ekonomik ve mali destek verilirse, diğer bir ifade
ile ekonomipolitiğin bildiği anlamda bir teşvik verilirse tarımsal üretimin
artması elbette mümkündür. Anca bu tür bir teşvik verilmeden “çok ürün ekiniz”
şeklinde kuru kuruya tavsiyelerin hiçbir faydası olmayacağı aşikârdır. Diğer
bir iktisadi adım ki, -Bafra’da hâlâ problemdir- belediyenin sorumluluk
alanındaki yol ve kaldırımların “mali takat nispetinde” yapıldığı
kaydedilmektedir.
Belediyenin bazı
vakıfları yıktırdığı, bunların akarlarının da kapatıldığı veya satıldığı da
elimizdeki başka bir belgeden anlaşılmaktadır. Bafra’da mülhak vakıflardan
bazılarını belediyenin lağvetmeye karar verdiği ve bunların 8 adet cami’ için
vakfedilmiş olduğu görülmektedir. Bu camilerin akarları satıldıktan sonra başka
geliri kalmadığı gibi “ihyalarına da lüzum bulunmadığı anlaşıldığından (…)
bedelleri peşin alınmak şartıyla bilmüzayede satılmalarına izin verilmesi”
istenmişti. Bu istek Evkaf Umum Müdürlüğünün 28,7 934 tarih ve 148389/87 sayılı
tezkeresi üzerine İcra vekilleri Heyeti’nce 01.08.1934 tarihinde tasvip ve
kabul olunmuştur.[23] Kararda
kabine üyeleri, başbakan İsmet İnönü ve Cumhurreisi Gazi M. Kemal’in imzası
vardır. Vakıfları ve kendileri satılan bu 8 adet cami hakkında Bafra’da sözlü
tarih çalışması yapılmalıdır.
Bafra’da
İktisadi Hayat
Bafra’da tarım ve
hayvancılığın gelişme potansiyelinin oldukça yüksek olduğu bilinmektedir.
Cumhuriyetin başından beri yörede panayırlar ve benzeri etkinlikler daima görülmüştür.
Özellikle hayvan ve emtia panayırı uzun yıllar boyu açılmış ve faaliyette
kalmıştır. 1952 yılı panayırı 14 Ekimde başlamış yöre ticaretine oldukça katkı
sağlamıştır.[24]
Benzer panayırlar veya hıdrellez etkinlikleri yörede sevilerek yapılmaktaydı.
Bafra’nın tarım
kapasitesinden dolayı o yıllarda farklı ürünlerin deneme ekimlerinin
yapıldığını biliyoruz. Gazetelerden okuduğumuza göre Engiz - Alaçam şosesinin
kuzeyindeki köylerde Afyon ekimi için Bakanlar kurulunun karar verdiği
yazılmakta ise de bu uygulama gerçekleştirilememiştir.[25] İlçede
Pamuk ekimi için de girişimlerin olduğunu biliyoruz. Pamuk fiyatlarının aşırı
artması üzerine Bafra’da da pamuk ekilmesi düşünülmüş ve 30 kuruştan köylüye
pamuk tohumu dağıtılacağı haberleri yayılmıştır.[26]
Bu iş için Eskişehir pamuk üretme çiftliğinden ve Malatya’dan getirtilen
tohumlar ekmeleri için üreticiler İsmail İşman ve Ahmet Çağatay’a verilmiştir.
Ayrıca Aydın Söke’den susam tohumu da getirilmiş ve 100 dönüm susam ekilmesi
için çalışmalar yapılmıştır.[27]
Yukarıda bir buçuk
milyon dönüm ekilebilir araziden bahsedilmişti. Ancak bu genişlikteki arazinin
senede yüz - yüz elli bin dönüm kadarı ekilmekte, dolayısıyla çok bitek ve
verimli bir ovası olduğu halde yetersiz ekimden ve ekilenlerin de ilkel tarım yöntemleriyle
yetiştirildiğinden ilçe kendi kendini besleyememekte ve senede 350- 400 bin
kilo kadar un ithal olunmaktadır. Kızılırmak’ın kenarında sulanamayan ve
kuraklıktan zarar gören köylerle ilgili haberler yaz aylarında sıkça
görülmektedir. 1950 Temmuzunda Ağlan, Elalan, Gökalan, Bengü, İğdir, Yiğitalan,
Köleyurdu, Kanlıgüney, Çulhakoca, Paşaşeyh ve Kuşkayası köylerinde kuraklıktan
dolayı kıtlık oluşmuş ve bu köylere tohum yardım yapılacağı belirtilmiştir. Bir
başka tarımsal sorun da çekirge istilası olarak kayıtlara geçmiştir. Aydın
ilinden bir uzman getirilerek çekirge ile mücadele konusunda halkı eğitmiş ve
başarılı sonuçlar alınmıştır.[28]
İlçede tütün ziraatı
buğday ve diğer gıdalar aleyhine yayıldığından yılda iki buçuk milyon kilo
tütün de ihraç edilmektedir.[29] Şu
görüşümüz araştırmacılar ve yetkililer tarafından özellikle dikkatle
değerlendirilmelidir: Tütünün
yaygınlaşmasının diğer tarım ürünlerini, özellikle gıdaların ekimini
azalttığından yörenin gıda ithalatçısı durumuna düşmüş olduğunu, hatta tütünden
başka iş tutamayan halkın köyünde kaldığını, başka alanlarda iş tutup meslek
edinemediklerini en başta belirtmiştik.[30]
Celal Bayar’ın 6 Aralık 1951 de Bafra’yı ziyaretinde ilçe ileri gelenlerinin
Cumhurbaşkanı olarak Bayar’dan taleplerinde şu ifadeler dikkati çekmektedir: “Tütünden başka mahsul yetiştirmeyen ve
yiyecek zahiresini bile bazen pazardan alan köylümüzün mali durumunun düzelmesi
ve istihsal kabiliyetini iktisap etmesi bu yıl elinde bulunan tütün mahsulünün
tatminkar bir fiyatla tamamen satışının teminine vabeste bulunmaktadır…. Bu
sene Bafra’da görülmemiş bir rekolte olmuş, 77 köyde 12 235 ekici 7.5 milyonluk
tütün istihsal etmiştir. Ancak geçen yıllarda fiyat düşüklüğü yüzünden ekiciler
ağır borçlar altına girmişlerdir. Bugün muhtelif kredi müesseselerine olan borç
yekûnu 14 milyon liradır.”[31]
Bafra, nehri ve
ovasıyla bir ekonomik cazibe merkezi olmaya müsait özelliğine rağmen tekel
tesisleri dışında iktisadi yatırımları celb edememiştir. Bir “hızar fabrikası” ve
dört adet tütün şirketinin şubeleri mevcuttur.[32] Basit
yatırımların ötesinde bir iktisadi adım söz konusu olamamıştır. Erken
Cumhuriyet Döneminde Bafra’da Molla kâşif’in Un Fabrikası ile Kefelizade Halid
Bey’in Un ve Hızar Fabrikaları bulunmaktaydı.[33]
Gazetelerde ilçeye şeker fabrikası yapılmasına yönelik çalışmalar yapıldığı ve
mühendislerin ilçede şeker pancarı ekimine ilişkin rapor verdiği haberleri çıkmış
olmasına rağmen bu fikirler uygulama alanına çıkamamıştır.[34]
Bunların içinde en
ciddi yatırım sayılabilecek olanı, Nemlizade ailesinin Samsun’u doğuda Çarşamba
ve Terme’ye, batıda Bafra ve Alaçam’a bağlayacak olan dekovil hattının
yapılması projesidir.[35]
Şirket 75 cm eni ve 150 km uzunluğu olan bir dekovil(dar hatlı demiryolu) için
başbakanlığa başvurmuştur. Canik Mebusu Hacı İbrahimzade Şükrü bey’in istidası
üzerine hükümet ile görüşmeler başlamış ve 2 Kanun-ı evvel 1339 (1923)
tarihinde inşaata karar verilmişti.
Proje için Türkiye Milli Bankası’nın 3000 lira kefalet akçası garantisi verdiği
de bilinmektedir.
Bu demiryolunun temel
atma töreni 21 Eylül 1924 tarihinde yapılmış ve Çarşamba tarafı Yeşilırmak’a
kadar ulaşmasına rağmen Bafra tarafı şirketin iflası üzerine başlamadan
bitmiştir.[36]
Samsun Hatıraları adıyla bu il
hakkında görüşlerini yazan Maanoğlu Mahmud Nedim Bey, Samsun Sahil
Demiryolu’nun masraflarının karşılanabilmesi için yetersiz devlet katkısının
üzerine bir de vatandaş katkısının gerekli olduğunu ve bu iş için çıkacak
tahvillerin vatandaşa satılması yoluyla finansman probleminin ortadan
kalkacağını ileri sürmüştür. Yazara göre ilave 2,5 milyon liraya ihtiyaç vardır
ve bu miktarı karşılamak için beher adedi 10 lira olan senetlerden 50 adet alan
-ki cem’an 500 liralık hisse almış olacaktır- bunlar idare heyetine girme
hakkına sahip olacaklardır. Buradan anladığımıza göre mali bir engel vardı ve
bunun aşılması için bir şeylerin yapılması gerekiyordu ve yapılmadı.[37]
Aslında bu hattın yapılacağına başka yazarlar da çok inanmış ve güvenmiş
olmalılar ki, Samsun ile ilgili bir kitap yazan Fransa’nın bir zamanlar Samsun
konsolosu olan diplomat R. Vadala eserine koyduğu haritada demiryolunu
“yapılmakta olan” kategorisinde göstermiştir.[38]
Bafra dekovili
yapılamayınca ulaşım bu istikamette karayolu ağırlıklı gelişmiştir. O yıllarda
Samsun - Bafra yolu asfalt olmadığından ovanın alüvyon toprağının özellikle
kışları gevşek çamurlu olması karayolu ulaşımını neredeyse tamamen imkânsız
hale getiriyordu. Bafra ovasında yağmurlu günlerde bir köyden diğerine gitmenin
çok zor olduğunu ifade etmeliyiz. 1950 yazında Samsun - Bafra şosesinin
genişletilme çalışması olduğunu gazetelerden okuyoruz.[39] Ancak
vatandaşlar genişletmeyi yetersiz bulmakta, yolun asfaltlanmasını da
istemektedir. M. Kadıoğlu yazdığı bir yazıda şu şikâyetleri belirtmiştir: “Samsun Bafra yolu neden asfalt olmasın?
Tütünüyle büyük gelir kaynağı olan Bafra asfalt istiyor. Matosyon’da 6 dakikada
bir araba geçiyor! Bu yol neden asfaltlanmıyor? Bu kadar işlek yol asfalt
olmalı. Cumhuriyet hükümetleri bir ortaokuldan başka yatırım yapmadı. Çetinkaya
Köprüsü demeyin O Alaçam’ın işine yarıyor.”[40]
Sık sık vuku bulan
sellerde ahşap köprülerin yıkılması, yolların bataklığa dönüşmesi yöre
insanının ulaşımını nerdeyse imkânsız hale getiriyordu.[41]
Sellerin Bafra-Sinop ve Bafra-Samsun hattında menfez ve köprülere verdiği
zararlardan dolayı il özel idaresi gereken tamirat ve yapımlar için hükümete
birçok defa yazmak zorunda kalmıştır. "Hariçten demir malzeme mübayası"
için Ankara'ya yazılmış, uzun yazışmalardan sonra kabine üyeleri, Başvekil
İsmet İnönü ve Reisicumhur Gazi M. Kemal imzasıyla 1.2.1931 tarihli kararname
ile "bedeli idarei hususiye
bütçesinden tesviye olunmak üzere 2000 lira mukabilinde hariçten mubayaasına
izin" verilmiştir.[42]
Burada anormal bir
devletçilik anlayış ve uygulaması ile karşılaştığımızı görmekteyiz: Bu kadar
küçük bir yatırım ve onarım işi, üstelik masrafı özel idarece karşılanacak,
neden bunun için kabinenin ve cumhurbaşkanının imzası gerekmektedir? Mahalli
birimler bu kadar basit işler için neden inisiyatif kullanamazlar? Neden onlara
yetki verilmez? Aynı şekilde, Bafra’da istihlak kooperatifi kuruluyor,
Ankara’nın onayı gerekiyor. Reisicumhur İsmet İnönü ve kabine üyelerinin imzasıyla[43]
bir şirkete meccanen 6.30 hektarlık bir arazi verilecek, o işlem de Gazi
Mustafa Kemal imzasıyla kesinleşiyor.[44]
Bafra Balık İstihsal ve satış Kooperatifinin kurulmasına izin verilmesi için bile
Cumhurbaşkanı Celal Bayar imzalı kararnameye gerek duyulmuştur.[45]
Merkez böyle her şeye karar verme hakkını kendinde bulur, çevre her şeyi
merkezin kararına istinaden yaparsa, merkezdekiler daha ciddi ve büyük işlerin
yapımına ne zaman, ne de imkân bulabilirler.
Samsun İli 1939 Temmuz
ortalarında çok büyük bir sel felaketi yaşamış, Mert ve Kürtün ırmakları
üzerlerindeki ahşap köprüler yıkıldığı gibi, ırmakların ve derelerin taşması
üzerine ovayı sel suları işgal etmiş ve birçok insan, hayvan ve ürün zayiatı
olmuştur. Bu olay üzerine tutulan hasar tespit raporunda C bendi Bafra'ya dair
zararların dökümünü vermektedir.[46] "Bafra'da Kızılırmak'ın üç metre yükselmesi
sonucu eşya ve hayvanları suların götürdüğü, Tos köyünde yedi evi su bastığı ve
kısmen tahrip ettiği, tütün salaşlarıyla samanlıkların harap olduğu, civardaki
ekin yığınlarının yüzde sekseninin sular tarafından götürüldüğü, bazı
hayvanların telef olduğu, bir çocuğun sele kapıldığı, zarar ve ziyanın şimdilik
tespit edilemediği ve icap eden her türlü tedbirin alınarak felaketzedelerin
yardımına koşulduğu" yazılmıştır.
Bu konuda partiden de
ilgili kurumlara başvurular yapılmıştır.[47] Parti
il teşkilatlarının Genel merkeze yazdığı yazıda Vilayet sahilinin en işlek ve
bilhassa Bafra kazası gibi ehemmiyetli derecedeki münakalatı yalnız bir şoseye
inhisar eden kısmında görülen hasarın bir an önce tespiti lazım olup, bu
köprülerin beton olarak inşası, şoselerin yeniden yaptırılması(... )için
vilayet bütçesinin yetmeyeceği ve ilgili bakanlıkların bu işi üstlenmesi
istenmiştir.
Bafra'da Kızılırmak
üzerinde bulunan ahşap köprü sık sık yıkıldığı ve bazen can ve mal kaybına yol
açtığı için, buraya sağlam bir betonarme köprü yapılması için halkın ısrarlı
talepleri üzerine 4 Kasım 1937 tarihinde hizmete açılan Çetinkaya Köprüsü'nün
yapılış hikâyesi de kayda değerlidir. Bafra'ya bağlı köylerden bu köprünün
bitirilmesi için tütün tongası[48]
başına para toplanmış ve bu paralarla köprü yapılmıştır.[49]
Bafra için bir ulaşım
aracı da İlçe'de bulunan Kereste Fabrikası'nı Akliman'a bağlamak için yapılan
bir dekovil hattıdır. Bunun için 18 km uzunluğu ve 3,5 m eninde devlete ait bir
arazi Cumhuriyet İnşaat Türk A.Ş.ne verilmiştir.[50]
İlçenin eğitim
alanındaki gelişmeleri de yine oldukça yavaş seyretmiş sayılmalıdır. Kuşkayası,
Kaygusuz, Tekke, Sarmaşık ve İkiztepe’ye 1950 de okul yapılma haberleri basında
bir müjde olarak çıkmıştır.[51]
İlçenin dış yolları
gibi merkezdeki cadde ve sokakların da son derece tozlu, toprak ve çamurlu
olduğu bilinmektedir. Bafra gazetelerinde bu konuda halkın şikâyetleri sıkça
dile getirilmiş, asfaltlamaya oldukça geç tarihlerde geçilmiştir. Ancak Bafra
asfalt açısından Türkiye’nin en talihsiz ilçelerinden biridir. Zira zeminin
yumuşak ve alüvyon mahiyetli olması, ağır vasıta araçların tonajı karşısında
çökmelere maruz kalmakta, dolayısıyla dökülen asfalta sıkça yamalar
gerekmektedir. Diğer bir dezavantaj bir ovaya alabildiğine yayılmış merkez
kasabada asfaltlanacak alan metre kare olarak aynı büyüklükte ilçelerden daha
fazladır. Bu da asfaltlama maliyetinin fazla olması demektir. O halde böyle
yumuşak zemin üzerine asfalt dökmeden önce, ya çok iyi çakıllanmalı ve
preslenmeli veya demirle sağlamlaştırılmış beton dökülerek onun üzerine
asfaltlanmalıdır.[52]
Herhalde böyle alüvyon ovalarda kurulan yerleşim yerlerinin asfaltlanması için
ciddi ve ilmi mühendislik hesaplarına istinad eden farklı yöntemler
geliştirilmiştir. O bilgi ve tecrübeler takip edilmelidir.
Bafra gazeteleri şehrin
su problemi ile ilgili şikâyetlerle doludur ki hala kaliteli suya hasret olan
ilçenin bu açıdan da talihsiz olduğunu biliyoruz. Şehre bağlanan suyun kalitesi
hala içilemez derecededir. Samsun ve Bafra’nın dağlık kesimlerinde kaynak suyu
azlığı söz konusudur. Ova kısım ise alüvyon topraklardan kaynaklanan tatsız ve
pis kokulu bir suya sahiptir. İlçe merkezinde suya ek olarak elektrik temini de
cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilememişti. 1940’lı yıllarda akşamları
4 veya 5 saat elektrik verilir ve sıkça kesinti olurdu. Üstelik herkese değil
bazı elit ailelere ve kurumlara verilirdi. Bol elektrik 10 Mayıs 1952 de sabah
7 gece 4 arasında 21 saat olmak üzere verilmeye başlandı.[53]
Sağlık
ve Sosyal Meseleler
Bafra’da ova ve yukarı
kesimdeki köyler olmak üzere iki farklı coğrafi yapı olduğu bilinmektedir.
Bunlardan ovanın ve dağlık kesimin farklı problemleri vardır. Ova ve yakın
bölgelerde 1950’lere kadar sıtma çok büyük bir problemdir ve bazı sulak
alanlara mücavir yerlerde bu hastalığa yakalananların oranı yüzde altmışlara
kadar çıkmaktadır. Bafra gazetelerinden okuduklarımıza ve sözlü tarih
çalışmalarımızda halktan öğrendiklerimize göre kinin iğne ve hapları olmadan
halkın yaşaması mümkün değildi.[54]
Bafra’nın ovasından kaynaklanan bu derdi Çarşamba için daha da ciddi olarak
biliniyordu. CHP milletvekilleri ve parti müfettişlerinin teftiş raporlarında
bu konuda hazırlanan bir raporun ilgili kısımları şunları tespit ve teklif
etmiştir:[55]
“Samsun Vilayetinde iki büyük ırmağın meydana getirdiği Çarşamba ve
Bafra Deltalarını büyük ve önemli bir memleket meselesi olarak ele almak
mecburiyetindeyiz.
Bir
buçuk milyon dönüm kadar olan bu iki delta memleket için büyük bir servet ve
sadet kaynağı olmak kabiliyetinde iken asırlardan beri Terme, Çarşamba ve Bafra
kazalarını kemirmekte her sene binlerce yurddaşın erimesine ve ölmesine sebep
olmaktadır. Birkaç seneden beri Sıhhiye Vekaleti sıtma mücadele teşkilatı ile
ve halkın yardımı ile ufak kanallar açarak malaryayı tahdit etmeğe çalışmış ise
de böyle feri teşebbüsler kati neticeler vermekten çok uzaktır. Üç sene evvel
büyük şefimiz Samsun’a geldikleri vakit kendilerine bu vaziyet arz edildi.
Derhal işin ehemmiyetini takdir buyurdular ve müteakip senelere sari olmak
üzere 300 000 lira tahsisini vaat buyurdular.
Büyük
Şefin bu iradeleri sayesinde Çarşamba Deltası’nda bu sene esaslı başlangıca
şahit olduk. Nafia Vekâleti’nin ekskavatörleriyle bu sene açtırdığı altışar
kilometroluk iki büyük kanal derhal binlerce hektar bataklık kuruttu. Bu büyük
işin ancak böyle devam edecek makine faaliyetiyle başarılacağına kaniiz. Halkın
kazmasıyla faaliyete devam edilmesi faydalı olmakla beraber bu yolda yapılacak
işler ancak büyük gayenin teferruatıdır.
Asıl
deltaların tamamen kurutulması, feyizli bir hale gelmesi ve yurddaşların
korkunç hastalıklardan kurtulması, muntazam bir plan dahilinde muayyen bir
müddet içinde tatbik olunacak programla mümkün olacaktır. Fikrimizce iki
deltada istihdaf edilecek gaye: deltalar kurudukça kazanılacak bir buçuk milyon
dönüm feyizli topraktan bütün memleketi alakalandıracak büyük menfaatler
bekleyebiliriz. Göçmen yerleştirmek ve birkaç vilayetimizin mahsulâtına muadil
hububat ve sair mahsulât almak gibi düşünceler ilk akla gelen şeylerdir. Fakat
bizim fikrimizce memleketin en büyük ihtiyacını karşılayacak ve memleket
müdafaasını kolaylaştıracak daha önemli bir iş var. Asırlardan beri bu
deltalarda bazı müteşebbisler ufak parçaları fraktı denen parmaklıklarla çevirerek
salma şeklinde hayvan yetiştirmektedir. Burada bilhassa at ve kısrak ile diğer
büyük hayvanlar kendi kendilerine üremekte ve bedava yetişmektedir. Çünkü
mebzul ot, ağaç ve su buralarda mahşeri bir manzara arz etmektedir. İşte
deltaların hususiyetinden ve müsait ikliminden ilham alarak ordumuzun her nevi
topçeker ve top taşır hayvanlarıyla memlekete çok lazım olan çift sürür
atlarını ve ağır süvari ve nakliye hayvanlarını kâfi miktarda burada pek ucuz
ve pek kolay yetiştirebiliriz. Bunun için Ziraat Vekâletiyle Nafia Vekâleti el
ele vererek mühim tahsisatla yukarıda arz ettiğimiz gibi planlı ve muayyen
müddetli programı yapmalı ve tatbik etmelidir. Aynı zamanda Ziraat Vekâleti
şimdiden hususi eşhasa ait bataklıkları ve araziyi ucuz fiyatlarla istimlâk
etmeli ve deltalar kurumadan evvel bunları devletleştirmelidir. Eğer istimlâk
işini tehir edersek deltalar kuruduktan sonra binlerce muğlâk mülkiyet iddiaları
ile karşılaşacağız.
Tabii
Ziraat Vekaleti deltalarda yapacağı fenni fennî taksimat ve mükemmel temizlikle
bu gün hayvanları kıran kurtları ve bütün mezruatı kemiren domuzları yok edecek
ve asri şekilde çalıştıracağı on binlerce yurddaşı memleketin en mühim
sanatlarından biri olan hayvan yetiştiriciliğine alıştıracaktır.”
Sağlık ve sosyal
konuların en başında gelenlerin biri, belki birincisinin su olduğunu yukarıda
anlatmıştık. İlçe ve köyleri tarih boyunca temizlik için yeterli suya sahip
olamamışlardır. Başka yerlerden, mesela Doğu Karadeniz’den gelen bir kişi Bafra
ve hatta ovaya yakın köyler de dâhil hiçbir yerin suyunu içememektedir. Bafra
suları aşırı kokan ve aşırı kireçli alüvyon ova sularıdır. Bu zengin ve
kalkınma potansiyeli muhteşem ilçede yaşayan insanların daha kaliteli suya
kavuşmaları temel haklarıdır. Bu sorunun halledilmesi tek başına bile Bafra’nın
göç almasını ve sermaye cezp etmesini sağlayabilir.
Sonuç olarak çok şey
yazmayacağız.
Bafra, dağı ve ovasıyla
gölü ve ırmağı ile yerlisi ve muhaciri-mübadili ile birçok ilin üzerinde iktisadi
potansiyeli olan bir ilçedir. Ancak bizim kanaatimiz tütün ve sigara fabrikası
sayesinde -vaktiyle kısmen para kazanmış görünse bile- evet tütün sayesinde
aslında geri kalmış, muazzam coğrafi ve demografik kapasitesini tütüne
bağladığı ve ona güvendiği için girişimcilik kabiliyeti kazanamamış ve kendi içinden
yeterli işadamları çıkaramamış, zenginleşememiş, hep zengin adayı bir yöre
olarak kalmıştır. Samsun ve Bafra yöresinin mevcut işadamlarının çoğunun başka
illerden gelmiş olması da bunu göstermektedir. Bu yöre girişim kültürünü
geliştirecek faaliyetler yapmalı, arayışlar içine girmelidir. Mesela bu alanda
Ticaret ve Sanayi Odası kurslar düzenlemelidir.
Bibliyografya:
1- Başbakanlık
Cumhuriyet Arşivi (BCA) Bakanlar
Kurulu Kararnameleri Katalogu (BKK K). 30.18.01.02/
2-
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
(BCA),
CHP Katalogu, CHP K 490,01/
3- Bafra Gazetesi
4- Cumhuriyet Gazetesi
5-
Son Posta
6-
Devlet
Salnamesi 1925-1926, Matbaa-i Amire, İstanbul 1926, s. 569-570.
7-
Devlet
Salnamesi 1927-1928, Matbaa-i Amire, İstanbul 1929, s. 795
8- Vadala,
R.,Samsoun Passé-Presént-Avenir,
Paris 1934
9- Temizgüney,
Firdes, Erzurum’a Demiryolunun Gelişi,
Yük. Lis. Tezi, Erzurum 2008.
10- Mahmud
Ma’an, Samsun Hatıraları, Şems
Matbaası 1927 Samsun.
[1] Kurupelit, Aksu ve Oyumca
köylerinde yaptığımız sözlü tarih çalışmaları esnasında vatandaşlardan Hüseyin
Çakır ve Hacı Aslan tütünün yöre ekonomisine yarardan çok zarar
getirdiğini şöyle anlatmışlardır: “Tütün
kırma ve dizme zamanında buğdayların biçilmesi ve hayvanların güdülmesi
gerekiyordu. Çobanı bile Kavaktan getirirdik. Buğdayımızı Kavaklı
orakçılar biçiyordu… Eskiden tütün yüzünden başka iş yapamazdık. Mıh
çakmaya usta yoktu. Tütünün yasaklanması iyi oldu. Şimdi herkes ustalığı
öğrendi. Tütün yasağından sonra köyümüzde iki müteahhit yetişti. Çocuklarımızı
Of’lu hocalar okutuyordu, evlerimizi Rize’li ustalar yapıyordu, Çünkü biz hep
tütünün başında beklemek ve ona hizmet etmek mecburiyetinde idik. Dolayısıyla
böyle ustalıklar edinemedik”
demişlerdi. Biz bu ifadeleri çok manidar bulduk.
[2] R.
Vadala, Samsoun Passé-Presént-Avenir,
Paris 1934, s. 83.
[3] Devlet Salnamesi 1925-1926, Matbaa-i
Amire, İstanbul 1926, s. 569-570.
[4] Devlet Salnamesi 1927-1928, Matbaa-i
Amire, İstanbul 1929, s. 795.
[5] Aynı salname, s. 796-797.
[6] Ancak
adı geçen yörenin hayvan varlığı günümüzde oldukça azalmış durumdadır.
Sempozyum bildirileri içinde bu konuya temas edenler olacaktır.
[7] Aynı salname s. 796-797.
[8] Bafra Gazetesi, 22 Temmuz 1950. Bu
yıllarda DP’nin başlattığı yatırım hamlesine türlü bahanelerle karşı çıkanlar
oluyordu. Mesela Seyhan Barajı’na “bu kadar elektriği toprağa mı vereceksiniz?”
diye muhalefet ediliyordu. Karaköy Hara’ya karşı çıkış da böyle bir hareket
midir? Yoksa öncelik sulamaya mı verilmelidir? İktisat politikası ve verimlilik
açısından tartışılmalıdır.
[9] Aynı Salname, s. 800.
[10] Önceleri gelen mübadil ve
muhacirlerin Bursa, Adapazarı ve İstanbul cihetlerine göçü başlamış, sonra
Bafra’nın yerlileri de bu göç kervanına katılarak son 30 yılda Bafra göç veren
bir yöre olmuştur.
[11] Devlet Salnamesi 1925-1926, 570
[12] Bafra Gazetesi, 9 Kasım 1950
[13] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), CHP Katalogu (CHP K)
490.01/615.1. Parti Müfettişi Hikmet Işık’ın 9.7.942 tarihli raporundan.
[14] Aslında Tek Parti Dönemi’nde partililerin birden fazla
görevi üstlenmeleri parti tüzüğünün 162. maddesine göre yasaktır. Ancak Tek
Parti Dönemi’nin klasik uygulamalarından ve hastalıklarından biri burada tekrar
karşımıza çıkıyor. O yıllarda hem muhalefetin bulunmayışı, hem de okuryazarlığın
düşük oluşu sonucu, özellikle Anadolu il ve ilçelerinde küçük bir partili elit
zümre Parti, Halkevi, il idaresi, belediye idaresi(umumi meclisler), Kızılay,
THK, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Yardımseverler Cemiyeti gibi yerleri
dolduruyorlardı. Parti teftişleri esnasında bu kurumların partililerce
doldurulması isteniyor, ama bir kişinin iki veya daha çok makamı işgaline izin
verilmiyordu. Burada görüldüğü gibi zaman zaman bu 162. Madde ihlali oluyor,
bazı müfettişler buna müdahale ediyorlardı. Bazen de “bu işi yapacak uygun
vasıflı başka adam yok” gibi bahanelerle kendilerini savunuyorlar, bu durumda
iki veya daha çok makam bir kişinin uhdesinde bulunabiliyordu. Parti teftiş
raporlarında bunun örnekleri sıkça görülmektedir.
[15] BCA CHP K. Aynı rapor.
[16]
Müfettiş Raporları kendi partililerinin
“halk nazarında sevilen ve sayılan” kişiler olup olmadıklarına da yer
verirdi. Partinin Teftiş Talimatnamesi bu konunun da sorgulanmasını istiyordu.
Ancak parti müfettişi partililerin durumunu ne kadar objektif olarak
değerlendirir? Tartışılmalıdır.
[17] Aynı
rapor.
[18] Aynı rapor.
[19] Devlet Salnamesi 1925-1926, s. 569-570.
[20] Aynı
rapor.
[21] Aynı
rapor.
[22] Aynı
rapor.
[23] BCA Bakanlar Kurulu Kararnameleri Katalogu( BKK
K) 030. 01.18.01. 02/47.54.018
[24] Bafra Gazetesi, 16 ve 23 Ekim 1952.
[25] Aynı gazete, 2 Ağustos 1951
[26] Aynı gazete, 22 Mart 1951
[27] Aynı gazete, 19 Nisan 1951
[28] Aynı gazete, 15 Temmuz 1950
[29] Devlet Salnamesi 1925-1926, s. 569.
[30] 1 No’lu
dipnota ve onun metnine bkz.
[31] Bafra, 13 Aralık 1951
[32] Aynı Salname, s. 569.
[33] Devlet Salnamesi 1927-1928, s. 800.
[34] Bafra gazetesi, 22 Kasım 1951.
[35] BCA BKK K 030.0.18.01.01/7.31.2
[36] Firdes
Temizgüney, Erzurum’a Demiryolunun
Gelişi, Yük. Lis. Tezi, Erzurum 2008.
[37] Mahmud
Ma’an, Samsun Hatıraları, Şems
Matbaası 1927 Samsun, s.33-40
[38] R.
Vadala, Samsoun Passé- Présent- Avenir,
Paris 1934, s. VI, Ayrıca bkz. Ek:1
[39] Bafra Gazetesi, 15 Temmuz 1950
[40] M.
Kadıoğlu, “Bafra- Samsun Yolu Neden Asfalt olmasın” Bafra Gazetesi 21 Aralık 1950. Yazarın bahsettiği Çetinkaya Köprüsü
de hükümetlerin Bafra’ya yatırımı sayılmamalıdır. Köprünün parası köylüden
tütün satışında kesilen salma paralarla yapılmıştır. Aşağıda bilgi var.
[41] Tek
Parti devrinde özel araçlarla deniz nakliyat ve ulaşımı Kabotaj kanunu
hükümlerine(!?) göre yasaktı. Devlet de bir ulaşım projesi geliştiremiyordu.
Dolayısıyla denizin kullanılmadığı, karayolunun yetersiz ve asfaltsız olduğu ve
dekovil veya tam bir demiryolunun bulunmadığı bir Bafra’dan bahsediyoruz.
[42] BCA BKK K, 030.18.0102/17.7.6
[43] BCA BKK K 030. 18.01.02/98.47.10.
[44] BCA BKK K 030.18.01.02/29.46..18.
[45] BCA BKK K 030.18.01.02/139.43.5
[46] BCA BKK K 030.10.0.02/118.827.23
[47] BCA CHP K. 490.01/485.1964.157
[48] Yörede
tütün balyalarına bu ad verilmektedir.
[49] Son Posta ve Cumhuriyet, 5 Kasım 1937
[50] BCA BKK K. 30.18.01.02/29.46.18
[51] Bafra Gazetesi, 15 Temmuz 1950
[52]
Bilindiği gibi Bafra merkezde caddeler hala toz-toprak, kasisli ve kötü yamalı
asfaltla kaplıdır.
[53] Bafra Gazetesi, 15 Mayıs 1952.
[54]
Kumcağız, Yörükler, Ballıca ve Koşuköy’de halkla yaptığımız mülakatlarda hemen
hemen halkın tek fikir olduğu mesele bu sıtma ve ona karşı halka dağıtılan
kinin ilaçlarıdır ki aynı kanaati Büyük Oyumca, Kurupelit ve Aksu gibi Samsun
köyleri halkı da bize ifade etmişlerdir.
[55] BCA CHP K 490.01/700,383,1.
emeğinize sağlık
YanıtlaSilCasino - Mapyro
YanıtlaSilThe area's 포항 출장안마 restaurants and 논산 출장마사지 entertainment 통영 출장샵 venues include McCormick & Schmick's, The Original, 경상남도 출장샵 The Linq, The LINQ Steakhouse, The Linq, The Poker Room, 경상남도 출장마사지 The LINQ Hotel.